İhtiyaçları dönüşen insanın, endişeleri de dönüşüme uğruyor. Yeme içme barınma gibi temel sorunlarını halledememiş bireyler, tüm bedensel ve psikolojik enerjilerini bu ihtiyaçların tamamlanması için harcayıp duruyor. ve en temel endişeleri fakirlik ,yoksulluk ve yoksunluk oluyor. Temel ihtiyaçları karşılanan bireyler saygınlık, sevme ,sevilme, kendini diğer insanlardan daha üstün kılacak özellikler aramaya başlıyor. Açlık fakirlik ve güvensizlik endişelerinin yerini, aşağılık kompleksi, kendini devamlı diğerleri ile kıyaslayan doymak bilmez bir haset duygusu ,maddi olarak doymuş ancak manevi olarak derin açlıkların içerisinde kaybolmuş bir ruh karşılıyor insanı . Tüm bunları aşmayı başarabilir ise, Temel bedensel ve psikolojik hedeflerini başarmış ve kaybetmiş bir bireyi, korkunç bir can sıkıntısı ve hayatın anlamının kayboluşu sarmalıyor. Bir de yaşı belli bir seviyenin üzerine gelmiş ise bedeninin ve zihninin azalan gücü, kendisini yıllardır düşünmekten kaçındığı , öleceği gerçeğiyle yüzleştiriyor. Ömrünü Bunları unutmak ve yatıştırmak için din ,felsefe ,sanat, eğlence gibi oyalayıcı unsurlar ile gecirse de ,Tüm bu serap gibi görüntülerin arkasında acı gerçeğin sessiz çığlığını benliğinin tüm zerrelerinde hissediyor insan. Hayatı anlamlı kılmak ve yaşanabilir bir hayat yaratmak için verilen her çaba, Bu anlamsız ve korkutucu boşluğun telafisi için bir çırpınış gibi görünüyor. Ve daha çok çaba gösterenler aslında acıyı da daha derin hissedenler olabilirler. İnsan kendisine armağan olarak verildiğini düşündüğü zihin ile ,aslında en büyük ızdırapların kapısını da aralamış görünüyor zihnini ve zekasını daha çok kullananlar daha çok fark ediyor bu anlamsızlığı ve en çok çaba üreterek, din, sanat, felsefeyle anlam katmaya çalışanlar da onlar. Ama ne yazık ki Beynimiz sadece vücudumuzu biyolojik olarak koruyacak ve hayatta tutacak bir evrimsel dinamiklik gösteriyor. Aynı beyin henüz insanın psikolojik açlığını giderecek bir Üstün beceri gösteremiyor. Milyonlarca yıllık yeme, içme, üreme ve barınma sorunları için otomatik kısayollar geliştiren Beynimiz, On binlerce yıllık psikolojik ve anlamsal sorunlarımıza henüz otomatik ve tatmin edici çözümler üretmiş görünmüyor. Hatta kesin çözümler varmış gibi aramak ve bulmuş gibi yapmak beyni sahte bir İlizyon ile daha hastalıklı ve sorunlu bir paradigmaya sürüklüyor olabilir. Zihnimizi ve dünyayı, hayatı anlama kapasitesini olduğu gibi kabul etmek daha sakin ve huzurlu bir zihin dünyasına kavuşmamıza yol açabilir düşüncesindeyim. Yaşamın huzur bulacağı kadar düşünmek. Düşüncenin huzur bulacağı bir hayatı yaşamak . Bize iyi gelebilir.