<div>YİNE SAAT 5.30 İDİ</div> <div> Hayatımızın en güzel yılları öğrencilik yıllarımızdır. Okulu bitirinceye denk edindiğimiz arkadaşlarımızı asla unutmayız. Güzel, mutlu ve başarılı bir yaşam kurmak için o yıllar en çok hayaller kurduğumuz yıllardır. </div> <div> Esin ve Mustafa. Kıbrıs' ta Lefkoşa Yakındoğu Üniversitesi öğrenciydiler.</div> <div> Esin Türkçe, Mustafa Hukuk okuyordu. Okul çıkışlarında aynı otobüse biniyorlardı.Tıklım tıklım yolcu dolu otobüste bazen ayakta, bazen de yan yana oturarak evlerine doğru yol alırlardı. Genellikle Mustafa yerinden kalkarak Esin' e oturması için yerini verirdi. Teşekkür etmeler, birbirine kaçamak bakışlarla devam eden bu yolculuklarda aralarında küçük sohbetler başlamıştı.Giderek koyulaşan okul ve ders muhabbetleri onları birbirine bağlamış, aralarında bir gönül bağı oluşmuştu. Sene sonunda mezun oldukran sonra evlenmeye karar verdiler.</div> <div> Mustafa ailesine durumu açıkladığında ailesi okulları bitinceye kadar beklemelerini önermişti. </div> <div>İhtişamlı bir mezuniyet töreninden sonra ikisi de İstanbul' a döndüler. İki genç uçakta yanyana oturmuş geleceklerine yönelik hayaller kuruyorlardı. Mustafa ailesiyle birlikte Esin' i İstanbul ' da istemeye geldiklerinde babası red cevabını vermişti. Esin' in babasının Ekonomik, kültürel faklılıkları bakımından kendilerine denk bir aile olmadıklarını açıkça Mustafa' nın babasının yüzüne söyleyişi bu evliliğin olmayacağının bir bildirimiydi. Ertesi gün iki genç bir pastanede buluştular.İkisinin de çok üzgün oldukları solgun yüzlerinden, uykusuzluktan kızarmış gözlerinden belliydi.Mustafa,</div> <div> Esin' in ellerini avuçlarının içine alırken adeta yalvarıyor, ertesi gün valizini alarak kendisini Haydarpaşa Gar'ında beklemesini söylüyordu . Esin böyle bir şeyin mümkün olmadığını, herkese..... ailesinin kızları Esin sevgilisiyle kaçmış!" sözünü dedirtemeyeceğini söyledi. Ayrılırken ikisinin de gözleri yaşlıydı. Esin bir taksiye el etti. Taksiye binerken Mustafa ceketinin iç cebinden çıkattığı küçük bir kağıdı titreyen elleriyle Esin' e uzattı. Uzaklaşan taksinin ardından olduğu yere çivilenip kalmıştı... Beyninde çakan şimşekler sağnak yağmurla birlikte çakan şimşeklerden daha şiddetliydi... Esin ' se taksinin arka camından Mustafa' ya, buz kesmiş elinin titreyen parmak uçlarıyla gözlerinden akan yaşları silerek bakıyordu. Bu birbirlerini son görmeleri, son bakışlarıydı.</div> <div> Taksi köşeyi dönünce Mustafanın yaşlı gözlerle avucunun içine sıkıştırdığı kağıdı açtı. Kağıtta bir kalp resmi ve altında Mustafa' nın el yazısıyla yazdığı "Bu aralar dışarıya çıkma" cümlesi yazıyordu. Saatine baktı, saat 5.30 du Taksi Fatih durağına geldiğinde göz yaşları kurumuştu. Eve girer girmez odasına kapandı. Kapısını kitledi kağıdı yeniden açtı okudu. Taeifi imkansız bir yıjum içindeydi. </div> <div> Uykusuz geçen gecenin sabahında kendinde yataktan kalkacak gücü bulamadı. Kahvaltıya gelmesi için annesinin yalvaran sesini de duymuyordu. Duymak istemiyordu. Kulaklarını tıkıyarak komidinin çekmecesine sakladığı, birlikte çekindikleri resimlerine bakarak yeniden ağlamaya başladı.</div> <div> Babası aşağı kattan annesine bağırıyordu : "Kızına söyle, sokağa çıkmasın!"</div> <div> Aradan yıllar geçti. Birbirlerini hiç görmediler. Esin istanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi' nde saygın bir Öğretim üyesi iki kız çocuğu annesi. Mustafa, Ankara Cebeci Asliye ve Hukuk mahkemesi'nde ağır ceza hakimi. O da bir erkek çocuğu babası. İkisinin de ömrü bir sonbahar hüznü ile geçti. İkisinin de mutlu bir evlilikleri olmadı. Eşleri ile yaptıkları mantık evliliklerinin tek mutlulukları dünyaya getirdikleri çocuklarıydı. Onlar için yaşıyorlardı.</div> <div> Bundan 1.5 yıl önce Esin uykusunda sanki onu biri dürtmüş gibi apansız uyandı. Saate bakmak için eline telefonunu aldı. Saat 5.30 du. Telefonunun mesenger bölümünde bir mesaj gördü. Mesajda bir kalp emojini ve altında evde " Bu aralar dışarıya çıkma! Coronavirüse dikkat!" Yazıyordu. Birden elleri ve ayakları titremeye başladı. Kendisini nasıl bulmuştu? Halen seviyordu demek ki kendisini. Demek ki O' da unutamamıştı... .Kalktı sabahlığını giydi, çalışma odasında bir hazine gibi özenle sakladığı , yıllardır zaman zaman gözyaşlarıyla baktığı fotoğrafları çıkarttı... Gözyaşları damla damla sararmış fotoğrafların üzerine düşüyordu. Nasıl da birbirlerine aşkla bakıyorlardı. Hele bir fotoğrafları vardı ki, sarı uzun saçları vapurun güvertesinde rüzgarla savrulurken Mustafa'nın yüzün sanki bir eşarpla kapatmış gibiydi. . O fotoğrafa bakarak nasıl da gülerlerdi.. .Bir iç geçirerek fotoğrafları bağrına bastı... Fotoğrafların altında sararmış bir defteri eline aldı. Bu onun şiir defteriydi. Bütün şiirlerini yıllardır O' na yazdığı bir şiir hazinesi...</div> <div>Ansızın gök gürledi.... Ardından bir sağnak yağmur başladı. Tıpkı o gün gibi... Ne gariptir ki o gün de taksiye bindiğinde saat 17.30 du. Yani gündüz 5.30...</div> <div> AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU</div> <div> Eğitimci şair ve yazar</div>