14 Mayıs seçimleri ile birlikte şekillenen parlamento aritmetiği bir önceki dönemde olduğu gibi 5 partinin grup kurabildiği bir sonucu ortaya çıkardı. Seçimlerden geçtiğimiz Perşembe gününe kadar da partiler yasama faaliyetlerini bu şekilde yürütüyordu. Millet İttifakı’nın bileşenleri olan Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ( CHP) listelerinden seçime girmiş, ortak cumhurbaşkanı adayı olarak da Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermişlerdi. Bir diğer ittifak ortağı olan İYİ Parti ise kendi listeleri ile seçime girme kararı almıştı. Seçimlerin ardından diğer 4 parti toplamda 38 milletvekili ile parlamentoda temsil edilme hakkı kazanmışlardı. Meclis’te bir partinin grup kurabilmesi için 20 milletvekili şartı olduğu için tabanları arasında yakınlık olduğu düşünülen Saadet, Gelecek ve DEVA partileri arasında böyle bir iş birliği olabilir mi diye hem toplumda hem de bu partilerin teşkilatlarında değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Bu noktada temel soru çatı partinin kim olacağı sorusuydu. Doğal olarak her parti kendisinin çatı olabileceğine dair kendilerince gerekçeler ortaya koydu. Bu aslında gayet tabi bir durumdu. Yürüyen müzakereler olumlu sonuç vermeyince bu sefer de teşkilatlanma derdi ve seçime girmek gibi bir hedefi olmayan bir parti kurulsa da her parti milletvekillerini o partiye taşısa şeklinde tartışmalar ortaya çıktı. Aslında bu toplum nezdinde artı bir değer ortaya çıkarmayacağı gibi bu partilere zarar bile verebilecek bir formüldü. Çünkü bu yeni parti hem zihinlerde hülle parti olarak kalacak, hem de siyaset mühendisliği şeklinde bir algıyı destekleyecekti. Siyasette iki çarpı ikinin her zaman dört etmediği gerçeği genel bir kabuldür. Böyle bir seçenek beklentilere cevap vermeyebilirdi. O yüzden yapılan değerlendirmeler neticesinde gündemden düştü. Müzakereler sürerken DEVA Partisi yaptığı bir açıklamayla grup kurma girişimleri içinde artık olmayacaklarını belirtti ve görüşmelerden çekildi. Her partinin kendi kurumsal yapısı, tüzel kişiliği ve yetkili kurulları ile aldığı karar saygıya değerdir. DEVA Partisi’nin bu kararı da aynı minvalde değerlendirilmesi gereken bir karardır. Bu açıklama sonrası Saadet ve Gelecek Partisi görüşmeleri devam ettirdi. Her iki parti de grup kurmanın neye karşılık geldiğini gayet iyi biliyorlardı. Çünkü grubu olmayan partilerin milletvekillerinin söz hakkı diğerlerine göre oldukça sınırlı. Bunun yanında milletvekillerinin toplum nezdinde elbette siyaset üretme imkanları var. Sorunları dile getirebilecekleri ortamlar tabi ki oluşturulabilir. Ancak bir milletvekilinin Meclis çalışmalarında aktif olması halkın ondan temel beklentisidir. Bunu da sağlayacak olan da grup çatısı altında bu çalışmalarda bulunmaktır. İşte bu gerçekler ışığında Saadet ve Gelecek partileri toplumun bu talebinin bir partinin göz ardı edemeyeceği realite olduğu bilinciyle grup kurmayı başardılar. Çatının Saadet Partisi olması konusunda uzlaşma sağlandı. Bu noktada Gelecek Partisi ve Genel Başkanı Sn. Ahmet Davutoğlu önemli bir fedakarlık yaptı. Grup başkanlığını Gelecek Partili bir milletvekili yürütecek. İki grup başkan vekilliklerinin birisi Saadet Partisi’nde diğeri de Gelecek Partisi’nde olacak. İlerleyen süreçte Meclis Başkanlığı kâtip üyeliği ve idare amirliği söz konusu olursa bu da yine istişare ile sonuçlandırılacak. Bu noktada bu yeni grubun toplumda bir heyecan oluşturduğunu belirtmek gerekir. Bir önceki yasama dönemi olan 27. Dönem’den farklı olarak böyle bir grup kurulabilmesi toplumun genelinde özellikle muhafazakar halk kesimleri arasında bir umut ışığı yaktı. İktidarın ‘benden başka seçeneğiniz yok’ dayatmasında bulunduğu, bu tabanda güçlü bir beklenti oluşturdu. Zaten Cumhur İttifakı mensuplarınca yapılan açıklamalar bu gerçeği ortaya koyuyor. Hem Saadet ve Gelecek partili milletvekillerinin kişisel yakınlıkları, kullandıkları ortak dil, birçok soruna olan yaklaşımlarının örtüşmesi, hem de Saadet Partisi Genel Başkanı Sn. Temel Karamollaoğlu ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Sn. Ahmet Davutoğlu arasındaki yıllara dayanan dostluk aslında bu grubun başarılı olmasının önünde bir engel bulunmadığını ortaya koymaktadır. Tabi ortada iki farklı partinin varlığı söz konusudur. Bazı noktalarda partilerin bakış ve çözüm önerilerinde nüansların olması da gayet doğaldır. Ancak değil mi ki bu iki partinin zihin dünyasında gizli bir ajanda yoktur, değil mi ki bu partilerin derdi üzüm yemek, yani bu milletin dertlerine derman olmaktır, işte bu ortak yaklaşım ve hedef yeni kurulan grubun en önemli gücü olacaktır. Saadet Partisi çatısı altında kurulan yeni grup ilk toplantısını önümüzdeki Çarşamba günü gerçekleştirecek. Her iki partinin teşkilatlarının bu ilk adıma yoğun ilgi göstereceğini tahmin etmek zor değil. Bu yeni başlangıcın seslerin daha gür, sözlerin daha güçlü çıkmasına vesile olması temennisiyle, hem Saadet ve Gelecek partileri için hem de ülkemiz, milletimiz, mazlum coğrafyalar ve bütün insanlık için hayırlı olmasını dilerim.