<div><strong>Metin MERCİMEK</strong></div> <div>“HAYAT BİR SÜRPRİZLER SERİSİDİR. ÖYLE OLMASAYDI NE YAŞANMAYA, NE DE KORUNMAYA DEĞERDİ.” (EMERSON)</div> <div>Halk arasında devamlı konuşulan bir söz vardır. “Hareket ve enerjilerimiz bittiği zaman hayatta biter” diye söylenir ve insanları çalışmaya, hareketli olmaya teşvik ederler. Çünkü hayat enerjimiz sürekli akar.</div> <div>Akıp giden hayat enerjimizin mutlaka bir akış yönü vardır. Bu yön ise kendi tutumumuza bağlıdır. Bunlar da davranışlarımız, düşüncelerimiz, anlayışımız, bakış açımız ve değer yargılarımızdır.İşte tüm bu tutumlarımız hayat enerjimize yön verir ve yaşamımızı o yönde devam ettirir. Bu konuda aklımıza hemen şöyle bir soru, “Peki hayat enerjimize nasıl yön vereceğiz?” gelebilir. Bu durumda enerjimizi yalnızca dünyaya ve maddeye yönlendirirsek, hayatı; aklımızı, fiziğimizi, dünyasal istek ve arzularımızı ön planda tutmak surette yaşarız. Buna şöyle bir örnek verebiliriz. Birçok insan gibi bizde tüm kararlarımızı kalbimizi hiç katmadan aklımızla verir, yaşamla ilgili tüm ilişkilerimizi akıl ile kurmaya çalışır isek, o zaman hayatımız, hesap, kitap, yarar, çıkar üzerine kurulmuş olur. Bu durumda aklımızın çıkarlarımıza uygun olduğuna “Evet”, uygun bulmadığına “Hayır” deriz. Bizim çıkarlarımıza uygun olan, dünyanın, çevrenin veya başka insanların zararına mı, değil mi, hiç düşünmez, yalnızca kendi hesaplarımıza bakarız. Yaşamımızda dünyasal istek ve arzuları ön planda tutarsak nefsimizin bağımlılığı altına gireriz. Böylece egomuz her gün biraz daha büyür, hırs, kin, kıskançlık, hasislik ile dolarız.</div> <div>Bizler dünyaya ne için geliyoruz?, derken çok önemli bir konuyu da ortaya koymuş oluruz. Tabi ki, bu soruya cevap olarak yaşamı deneyimlemek için geliriz. Fakat deneyimlediğimiz şeylerin cazibesine öylesine kapılırız ki onların esiri oluruz. Eğer dünya yaşantımızı ruhun ışığı ile aydınlatırsak, dünyada yaptığımız tüm işler ruhsal erginlik ve olgunluğa ulaşmamızı sağlayan birer gelişim yolu olurlar. O zaman dünyada yaptığımız her iş, ahlak, adalet ve erdem ilkeleri içinde hayra ve berekete ulaşır. İnsanlarla kurduğumuz her ilişki, yarar ve çıkar endişesinden uzak, sevgi ve şefkat yumuşaklığı içinde yürür. Bize sağladığı yarar Allah’ın rahmeti ile zenginleşir, daha büyük, daha hayırlı ve gerçek anlamda helal bir kazanç olur.</div> <div>Yaşam enerjimize başka bir açıdan bir göz attığımız zaman, birçok yönlerinin olduğunu görürüz. Öncelikle içimizden akan enerjinin yönünün ancak bilincimizle belirleyebiliriz. İnsanlar genelde kendi yaşamlarına, kendi kusurlarına dönüp bakmıyorlar. Hatta bir bölümü kusurlarını sanki bir marifetmiş gibi görüp koruyorlar veya kusur olduğunu kabul etmiyorlar. Örneğin bazı kişiler, “Ben sinirli bir adam olduğum için, herkes benden korkar ve beni sayarlar” diye bir övünme gösterir. Bir başka örnekte ise, “Ben çok şüpheci ve evhamlı insanım, kimseye güvenmem. O nedenle her işimi kendim yaparım” diye aşırı bir tavır ortaya koyar.</div> <div>Yaşam enerjimizi ruhsal güçlerimize ve değerlerimize yönlendirmeden yaşamımıza sevgi, şefkat, merhamet, adalet, doğruluk, dürüstlük gibi erdemleri rehber yapamayız. Bu koşullarda olumlu, verimli ve bereketli bir hayat kurmamız mümkün değil.</div> <div>Unutmayalım ki, insan ilişkilerine katabileceğimiz en büyük zenginlik sevgi ve şefkattir. Bu durumda hayat enerjimizi sevgiyle ve şefkatle yönlendirmiş oluruz.</div>