Üniversiteler Suskun mu ya da İsteksiz mi?

İsmail GÜVENÇ

Bir akademisyen olarak Endüstri 4.0’a Doğru “Bilim, Eğitim ve Yükselme” adlı kitabımı hazırlarken “Üniversite Özgürlüğü ve Özerkliği” bölümündeki değerlendirmelerimde; başına gelenlerden dolayı yer verdiğim isimler arasında merhum Fuat Sezgin de yer almaktadır.

Bu değerli bilim insanı yuvasından ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Dikkatinizi bu tarz uygulamaların “Üniversite Özgürlüğü ve Özerkliği” üzerine olumsuz etkisine çekmek isterim.

Fuat Sezgin (1924-2018), İslam bilim ve teknoloji tarihi alanında çalışan dünyaca ünlü bir akademisyendir. Hocamız30 Haziran 2018 tarihinde hakka yürüdü. Hiç şüphesiz Türk Milleti büyük bir evladını kaybetti…Allah’tan (cc) taksiratlarını affetmesini dilerim.

Hayatımın erken döneminde olmasa da eserleri ile kendisini tanıma fırsatım oldu. “İslam’da Bilim ve Teknik” adlı çalışmasını özel kütüphaneme temin etme yanında yönetici olduğum üniversitenin kütüphanesine de kazandırdım…

Fuat Sezgin’in örnek bilim insanlığı ve kişiliği ile ilgili birçok değerlendirme yapılmaktadır. Bununla birlikte, -1960 darbesinde üniversitede sıkıntı yaşayan örneklerden biri olan-Fuat Sezginçerçevesinde sistemsel sorunlar ve çözüm önerileri yeterince yapılmamaktadır.

Uzaklaştırılan

İstanbul Üniversitesi’nden ayrılmak zorunda kalmıştı. Üzücü bir olaydı. Yıllar sonra İstanbul Üniversitesi bir kadirşinaslık örneği olarak fahri doktora unvanı verdi. Fahri doktora beratı takdim töreninde Sayın Prof. Dr. Fuat Sezgin yaptığı konuşmada “1960 darbesiyle üniversiteden uzaklaştırılan 147 akademisyen arasında bulunduğunu, Almanya'nın Frankurt Goethe Üniversitesine gittiğini, bir valizle gitmek zorunda kaldığı yurt dışında yaşadığı zorluklar karşısında asla pes etmediğini” ifade etmiştir.

Modern psikolojinin de kabul ettiği gibi insanı strese sokan önemli faktörlerden biri de işini kaybetmektir. Fakat hocamız inancına, bilime ve milletine küsmemeyi tercih etmiştir.

Hocamız bu dönemde yaşadığı zorluklarla nasıl mücadele ettiğini ise şu sözlerle açıklamıştı: "Ben darbeyi hayatımdan sildim. Benim hayatımda hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü sonrasında büyük saadetlere kavuştum. Ben şuna inanmıştım: Tüm musibetler karşısında sadece Allah'a inanacaksın, başka hiçbir şeye değil. Arkanızda inancınız varsa çok şeyler başarırsınız. Mühim olan irade meselesidir. 'Ben bunu yapacağım' diyeceksiniz. O kararınızda kalacaksınız. Eğer arkanızda inancınız varsa o sizi yapıcı olmaya itiyorsa çok şeyler başarırsınız. Benim hayatımın sırrı budur."

İsteksiz/susturulmuş

YÖK eski Başkanı Sayın Prof. Dr. Yekta Saraç’a, 2014 yılında yapılan bir röportajda “üniversiteler susturulmuş görüşü hakim, ne diyorsunuz?” sorusu yöneltildi.

Sayın Başkan şunları söylemişti:“susturma demeyelim de üniversiteler, toplumsal meselelerde isteksizler” diyelim diye cevap vermişti. “Kişilerin alanlarında söz söylemeleri, konuşmaları, yazmaları elbette gereken bir yoldur. Ancak siyasi figürlere hakaret, küfür vb. olmamak kaydıyla”.

Türk yükseköğretimini en üst temsil makamında bulunan bir Başkanın “üniversiteler isteksiz” ve “siyasi figürdüşüncesinin önemsenmesi gerekir!

Ara bir düşünce olarak şunu belirtmek isterim: “Ordu Göreve” tarzında demokrasiyi ve ülke barışını zedeleyecek açıklama yapmak akademik özgürlük/özerklik kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

Pekâlâ, akademisyenler neden isteksiz?

Hâlbuki üniversitelerin belli başlı çalışma alanları arasında Ar-Ge, eğitim ve sosyal sorumluluk sayılmaktadır. İlk ikisi belli ölçüde yerine getirilir iken sonuncusu ihmal edilmektedir. Üniversitelerde sosyal sorunların çözümleri konusunda bırakın katkı vermeyi görüş açıklamaktan bile çekimser bir tutum içerisindedir.

Tekrar soralım işlevleri arasında olmasına rağmen niçin suskunlar veya isteksizler?

Bu konu birazda psikolojinin çalışma alanına girdiği kanaatindeyim…

Öğrenilmiş davranışlar! Fuat Sezgin ve diğer kötü örnekler. Her ne kadarkültürümüzde “kötü örnek örnek değil” dense de, örnek örnektir.

Son Söz: Kötü örnek, kötü örnek olursa şaşma!