Saldırganlık literatürde başka birine fiziksel ve psikolojik zarar vermeyi ya da incitmeyi amaçlayan davranış olarak geçer. (Arenson) Saldırganlıkta niyet çok önemlidir. Çünkü diş hekimi de sizin canınızı yakabilir ama niyeti sizi tedavi etmektir. Ya da size acı çektirmeyen bir saldırı teşebbüsü olabilir. Acı çekmeseniz de bu bir saldırgan davranıştır. Saldırganlığın kökeni ile ilgili iki temel yaklaşım mevcut. Birinci görüş içgüdüsel olarak insanda yıkıcılığın bulunduğu görüşü; sadece psikoanalizciler değil evrimsel bakanlarda, türümüzün ayakta kalabilmesi için doğal seçilimde saldırganlığın en uygun olanın hayatta kalmasına işlevsel yardım ettiğini düşünüyorlar. Diğer görüş Toplumsal öğrenme yaklaşımı ; bu görüşe göre saldırganlığı pekiştirme ve rol model alma yoluyla öğrendiğimiz düşünülüyor. Aslında her iki düşüncenin de haklı olduğu veriler mevcut. Saldırganlık belki de az veya çok içgüdüsel yatkın olduğumuz ve evrimsel olarak genler ile zihin kimyamıza işlenmiş bir tepkilerimizin, eğitim ile pekiştirilmesi ve rol model ile taklit edilmesi sonucu kendini ortaya çıkaran bir davranış şeklidir. Sosyal psikologlar saldırganlığın bireysel ve sosyal belirleyicilerini tespit etmeye çaba gösterip duruyorlar. Ortaya çıkan verilerden en güçlüsü bireyin engellenmesinin yarattığı öfke. Kişinin amaca yönelik davranışının dış bir sebep ile bloke olma durumunda, ortaya çıkan öfke ve sonrasında saldırganlık. Ancak ilginçtir ki her engellenme , her insanda öfke ve saldırganlık oluşturmuyor. Bazen içe kapanma, umutsuzluk ve depresyona yol açıyor. Bazen de kişide azim artması ve çözüm üretme kapasitesinde artışa yol açabiliyor. Bu durumda engellenmeden çok, engellenmenin bireyde yarattığı olumsuz duygular önemli hale geliyor. İnsanda bu duyguların yoğunluğu da hedefe yüklenen anlam ile çok yakın ilişkili. Diğer bir şiddet uyaranları tahrik,Alkol almak ve yüksek sıcaklıkta şiddet olaylarında suçlanmış unsurlar. Erkek ve kadınların şiddet yatkınlığı incelenmiş, erkekler normal durumda daha fazla şiddete yatkın görülmüş. Tahrik ve engellenme ile erkekler direk saldırganlığı, kadınlar ise dolaylı saldırganlığı (dedikodu ve iftira) fazlaca gösterdikleri tespit edilmiş. Peki saldırganlığı azaltmak için çalışmalar bize neler söylüyor. Ceza vermenin saldırganlığı geçici olarak baskıladığını ama bireyin ileri yaşlarında saldırganlığa meylini arttırdığı tespit edilmiş. Öfkenin spor ya da zararsız yarışma ve öfke yansıtmaları ile azaltılması da mümkün olmamış görünüyor. Tersine saldırganlığı arttırdığı deneylerde ortaya çıkmış. ( toplumsal psikoloji s135 Aö) En çok başarılı bulunan yöntemlerden biri, saldırgan olmayan davranış modeli; Nazik, kibar ve saygılı rol model olmak en yapıcı saldırganlık önleyici tedbir. Bir diğer yöntem, sosyal beceri eğitimi; yani küçüklükten bireylere diğer insanlar ile ilişkilerinde nasıl davranılacağını öğretmek. Birini kırmadan hayır demeyi, insanların duygularının ne zaman kırıldığının bilincini vermek. Görüldüğü gibi saldırganlık biyolojik ve toplumsal temeli olan bir olgu. En güçlü etmen içgüdüsel olarak varlığımızı devam ettiren güçlü duygularımız, toplumsal olarak hakkımız olan bir değer ve hedefin haksız engellenmesi görülüyor. Devletlere düşen insanlarını hak ve adalet ile yöneterek , hakkı olan bir şeyin elinden torpil, adam kayırma ve rüşvet ile alınmadığı konusunda içsel bir tatmin oluşturmak. Bireylere düşen kendi içgüdülerinin farkında olarak, toplumsal ilişkilerinde ,diğer bireylere hayır derken veya bir şey ister iken , insanların bu olguya yüklediği anlamı mümkün olduğunca empati ile anlamaya çalışmak olmalı gibi görünüyor. Bir kişi ister kamusal ister bireysel bir hedeften engellendiğinde, bunun kendisinin hakkı olmadığına inanması en temel yatıştırıcı düşünce. Bu ancak kamusal ve toplumsal adalet ve ahlak ile mümkün. Tabi bir de en önemlisi, saldırgan olmayan bir toplumsal, sanatsal, medyatik kültürün ve rol modelliğin temsili , her şeyden faydalı olacak gibi görünüyor. Sadece şiir, nasihat ve dini telkinler ile saldırganlığı önlemenin çok mümkün olmadığını umarım toplum olarak anlayacak bir evreye gelmişizdir. (Not:bilimsel veriler için Açık öğretim sosyal psikoloji kitabından yararlanılmıştır.) Dr. Ahmet BULUT