Evlerimiz ve ailelerimiz, anne ve babalarımızın yöneticisi oldukları İslam devletlerimizdir. Nasıl ki bir devletin en önemli görevlerinden birisi toplumun ahlakını ve nesillerini muhafaza etmek için harama giden yolları kapatmaksa, Müslüman anne ve babaların en önemli vazifeleri de evlerinde ailelerini ve çocuklarını harama sürükleyebilecek tehlikelerle ilgili gerekli tedbirleri alabilmektir. Namazlarına itina gösteren, belki her yıl hacca, umreye giden bir baba olabiliriz veya tesettürüne dikkat eden, çocuklarını İslam’a göre yetiştirmeye gayret eden bir anne de olabiliriz, tüm bunlara rağmen evlerimizdeki televizyonlarla ilgili Müslüman’ca prensipler belirleyip, uygulayamıyorsak Müslümanlığımız açısından ciddi eksiklerimiz var demektir. Zinanın suç olmaktan çıkarılmasına karşı çıkmamıza ve biz iktidar olursak zinanın yeniden suç olacağını iddia etmemize rağmen, iktidarı bize ait olan evlerimizde her akşam zinayı meşrulaştırıp, yasak aşk diye pazarlayan, nesillerimizi ve evlatlarımızı ifsad eden TV kanallarına bir düzenleme bile getiremiyorsak… Faize karşı çıkmamıza ve iktidar olduğumuzda faizsiz bir ekonomik sistem kuracağımızı iddia etmemize rağmen, iktidarı bize ait olan evlerimizde her gün faiz reklâmları yapan TV kanallarına bir kısıtlama bile getiremiyorsak… Ahlaktan ve maneviyattan bahsetmemize rağmen, tüm yönetimi bize ait olan evlerimizi her gün ahlaksızlık bombardımanına tutan TV kanallarıyla ilgili bir sınırlama bile getiremiyorsak, eylemlerimiz, söylemlerimiz ve iddialarımız arasında çok ciddi çelişkiler var demektir. Evindeki televizyona bile hükmedemeyenlerin, en basit TV kanalları ile ilgili bile sadece bir düğmeye basarak bir düzenleme getiremeyenlerin, çocuklarının hangi dizileri izleyeceğini bile kontrol edemeyenlerin koca bir ülkenin ekonomisini, siyasetini ve sosyal hayatını nasıl yönlendirebileceğine dair Müslüman aileler olarak ciddi ciddi düşünmek zorundayız. Evlerimiz ve ailelerimiz, tüm hedef ve ideallerimizi adeta bir prova yapar gibi uygulayabileceğimiz, kendimizi test edebileceğimiz yegâne zeminler ve ortamlardır. İddialarımızı ispat etmekle yükümlü Müslüman anne ve babalar olarak Efendimizin (s.a.s.), “Hepiniz çobansınız (sorumlusunuz) ve hepiniz elinizin altındakilerden mesulsünüz. Erkek, aile halkının çobanıdır (sorumlusudur). Kadın, kocası, evi ve çocukları için çobandır (sorumlusudur)” (Buhari) nebevi uyarısı gereği evlerimizin çatısı altında meydana gelen her şeyden ve hatta izlenen TV kanallarından, programlardan, yarışmalardan ve dizilerden dahi sorumlu olduğumuzun ve yarın Allah’a bu konuda da hesap vereceğimizin bilinciyle, evlerimizdeki TV’ler konusunda inancımıza uygun çalışmalar yapmak zorundayız. Müslüman anne ve babalar olarak Rabbimizin, “Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan korusunlar…”, “Mümin kadınlara söyle gözlerini harama bakmaktan korusunlar…” (Nur, 24/30-31) ilahi emri gereği bu haramdan kendimizi korumaya gayret ettiğimiz gibi ailemizi, evlatlarımızı ve nesillerimizi de korumak için çıplaklığı, ahlaksızlığı ve fuhşu özendiren TV’ler, uydu antenleri ve kanallarla ilgili de muhakkak Müslüman’ca prensipler belirlemek zorundayız. Aksi takdirde Rabbimizin, “Kim bir kötülüğe aracı, vesile olursa ona da o kötülüğün (günahından) bir pay vardır” (Nisa, 4/85) ilahi uyarısı gereği evlerimize kurduğumuz televizyon ve izlenmesine müsaade ettiğimiz kanallar aracılığı ile aile fertlerimizin düşmesine vesile olduğumuz her günahtan bir vebalin anne ve babalar olarak bize de yazılacağını asla unutmayalım. Abdülaziz KIRANŞAL