<div>Sığınmacılar, Göçmenler ve Suriye ile Görüşmek</div> <div>Sığınmacılar konusu üzerinden objektifler bir kere daha Suriye meselesine çevrilmiş durumda. Son aylarda giderek artan tartışmalar, sorunu sığınmacılar üzerine yoğunlaşmış gibi görünüyor. Oysa bu mesele sorunun önemli bir kısmı ama sadece bir boyutunu göstermektedir. Asıl odaklanılması gereken konu, Suriye’de on yılı aşan bir zamandan beri devam eden sorun neden başladı ve nasıl çözüme kavuşturulabilir sorusudur.</div> <div>Malum olduğu üzere şimdilerde siyasi değerlendirmelere pek rastlamıyoruz. Belki de Ukrayna’da yaşananlar Suriye’deki gelişmeleri ikinci plana atmış olabilir. Ancak bugün için böyle olsa da Suriye meselesi başta Türkiye’yi sonra da bölge ülkelerini doğrudan etkilemeye devam edecektir. Sığınmacılar sorunu işin siyasi boyutlarıyla birlikte tartışılmaz ve masaya yatırılmazsa, bu mesele sağlıklı bir zeminde çözüme kavuşturulamayacak demektir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi “tamamını bir an önce gönderelim” demek de dini terminolojiyi istismar ederek, “ensar, muhacir tanımlamaları” üzerinden değerlendirmeler yapmak da meselenin anlaşılmasına olması gereken katkıyı maalesef yapmayacaktır. Bu gerçekler ortadayken, özellikle Türkiye’de iktidarın günü kurtarmak adına yaptığı açıklamalar meseleyi, içinden çıkılmaz bir noktaya taşımaktan başka bir şeye yaramamaktadır. Bir ay önce muhalefeti işbaşına gelirlerse, sığınmacıları göndereceğinden dolayı ağır eleştirilere tabi tutan iktidar yetkilileri, kamuoyunda tartışmalar artınca bu sefer de “onurlu geri dönüşlerinin sağlanacağı” açıklaması yapabilmektedir. Polemiklerden olabildiğince uzak tutulması gereken bir konu olmasına rağmen, en başta İçişleri Bakanlığı yetkililerinin sığınmacılar, göçmenler konusunda en anlaşılmaz polemiklerin önü çeken tarafı olduklarını görmek, gerçekten büyük bir endişe kaynağı olmaktadır.</div> <div>Beka söylemini politik bir argüman olarak sürekli kullanmayı alışkanlık haline getirenlerin, -doğru yönetilemezse- sığınmacılar, göçmenler meselesinin en büyük beka sorunlarının başında geldiğini görememeleri, acaba “devleti oyuncak sanmalarından” mı kaynaklanıyor? Böylesine dil ve üslup ile yönetilen süreçlerin, sonunda elde avuçta kalacak olan sorunun daha da derinleşmesi olmayacak mıdır? Hayatın olağan akışına uygun çözüm yollarının bulunması, maksimum derecede geri dönüşlerin temin edilmesinin yanında, güncel politik tartışmaların ötesinde, kalıcı olacaklar için devletin ve milletin bekasını gözeten entegrasyon süreçlerinin de yürütülmesi olması gereken bir yaklaşım değil midir?</div> <div>Geçtiğimiz günlerde Şanlıurfa’da önemli bir STK’nın başkanı olan arkadaşımızla yaptığımız görüşmede, arkadaşımız “nüfusun üçte birinin sığınmacılardan oluştuğunu, provokasyona açık bir ortam olduğunu, kazanın kaynamaya başladığını” söylemesinden büyük bir tedirginlik yaşadığımızı da belirtmeden geçemeyeceğim.</div> <div>Diğer taraftan Türkiye, Rusya-Ukrayna gerilimi ile birlikte, belki de bu savaşın hızlandırması neticesinde bölge ülkeleriyle normalleşme safhalarına girmiş oldu. En başta Mısır ile yakınlaşma çabalarının değerli olduğunu ifade etmek gerekir. Ayrıca Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi sorun yaşanan ülkelerle ilişkilerin tamir edilmeye çalışılması da önemlidir. Her ne kadar iktidar bu normalleşme adımlarını, dün ettikleri büyük laflarla sanki hayatta bu ülkelerle görüşülmeyecekmiş gibi ilan ettikten sonra, şimdilerde ise sanki bütün sorunlar aşılmış ve bundan sonra hiçbir sorun yaşanmayacakmış gibi yürütmüş olsa da bu adımlar doğrudur. Muhataplar karşısında el zayıflatmış, güven sorunu oluşturmuştur ama buradan dönülmüş olması ülke adına bir kazançtır.</div> <div>Konunun tam da burasında, her şeye ve bütün risklerine rağmen Türkiye, Suriye ile görüşmelerini hızlandırmalı, dünya Ukrayna odaklı bir gündemle uğraşırken sığınmacılar ve diğer sorunların en doğru bir şekilde çözümü için inisiyatif almalıdır. İsrail ile bile normalleşirken, diğer bölge ülkeleriyle normalleşme çabalarına girilmişken, Suriye’yi bu halkanın dışında tutmak doğru bir yaklaşım olmaz. Suriye meselesinin farklı boyutları olduğu da ortadadır. Amerika’nın Suriye’yi tek parça olarak tutmak istemediği bilinmektedir. Rusya’nın Suriye’yi elde tutmak istediği de malumdur. Her iki ülkenin de Suriye meselesinin çok ötesinde bilek güreşine tutuştuğu bir ortamda, müzakereler düne göre daha sağlıklı bir zeminde yürütülebilir. Tabi bunu ifade ederken, normalleşme sürecinde Suriye, İsrail tarafından bir şart olarak masaya getirilmediyse diye de eklemek gerekir.</div> <div>Ayrıca bir de özellikle Afganistan ve Orta Asya’dan gelen düzensiz göçmenler var ki, bu da gerçekten anlaşılması ve tanımlanması zor bir durumdur. “Açık kapı” politikası tamam da -eğer doğruysa- sınırlarımızdan ellerini kollarını sallayarak geçen insanların varlığı, polemikte sen kazandın, ben kazandım bayağılığına, basitliğine, sorumsuzluğuna indirgenecek bir konu mudur?</div> <div>Türkiye gerçekten zorlu bir süreçten geçiyor. Ekonomik açıdan yaşanılan sıkıntıların sosyal sorunları maalesef tetikleme potansiyeli var. Dikkat edilirse sığınmacılar konusundaki tartışmaların artışı ile ekonomik sıkıntıların artışı arasında doğrudan bir ilişki var.</div> <div>Bunun yanında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın “tarım öyle bir hâl aldı ki neredeyse savunma sanayisinin önüne geçmiş durumda” açıklamasını duyduğumda da yaşadığım acıyı tarif edemem. Yıllardır “tarım bu ülkenin milli güvenlik meselesidir” dediğimizde, “Burada maliyetler yüksek, gerekirse paramızla ithal ederiz” diye bize cevap yetiştirmeye çalışan ayakları yerden kesilmiş sorumsuzluk abidesi sorumlular aklıma geldi.</div> <div>Yani şimdi matruşka gibi iç içe geçmiş sorunların ortasında, her kaldırdığımız taşın altından, diğeri ile bağlantılı sorunlarla karşılaşmak bir ülke için tehdit değil midir?</div> <div>Sonuç olarak sığınmacılar, göçmenler meselesi ne duygusal tepkilerle, ne de ırkçı yaklaşımlarla çözüme kavuşturulacak bir meseledir. Sorunun birçok muhatabı vardır ama önde gelen muhataplarından birisi de Suriye’dir. Türkiye ile Suriye’nin görüşmelerde mesafe alması her iki ülkenin de hayrınadır. Türkiye derin tarihi devlet tecrübesi ile bölgede hiçbir ülkede olmayan bir birikime sahiptir. Bu meseleyi çözüme kavuşturacak her türlü altyapısı vardır. Meseleyi politik kaygıların esiri haline dönüştürmeden kısa, orta, uzun vadede değerlendirmeli ve gereken adımlar atılmalıdır.</div> <div>Mustafa KAYA</div>