<div>ŞEVKET BULUT NERELİDİR?</div> <div>CAHİD EFGAN AKGÜL</div> <div>“Al Karısı” kitabını ilk kez babamın binbir emekle kurduğu kitaplığında görmüştüm. 1971 yılında basılmış, sararmış, sırtı çatlamış, karakalem çalışması olan kapağı hafifçe dışarı kıvrılmış bir kitaptı. Doğrusu bu ilk bakışma pek ilgimi çekmemişti. Henüz taze bir liseliydim ve Peyami Safa romanlarının içinde kendimi kaybetmiştim. Bir de şiir kitapları. Özellikle “Çile”yle başım beladaydı. 1996 yılının eylül ayında babamın memuriyeti dolayısıyla Kilis’e taşındık. Okul dönüşlerinde vitrinlere baka baka yürürdüm. Bir gün, cüzdan, kemer, kravat iğnesi, satranç tahtası, dolma kalem gibi hediyelik eşyalar satan bir dükkânın vitrininde “Al Karısı”nı gördüm yeniden. Neden bir kitapçıda değil? Çok şaşırmıştım. Şaşkınlığımdan olsa gerek dükkâna girip bunun nedenini soramadım. Hızlıca eve gittim ve yüzlerce kitap içinden onu aramaya başladım. Bulmuştum işte. Kitabın arka kapağı her şeyi anlatıyordu. Şevket Bulut Kilisliydi. 1936 yılında ve benim sokaklarını yeni tanımaya başladığım bu şehirde doğmuştu. Kitabın basıldığı tarihte onun Maraş’ta bayındırlık teknikeri olduğunu öğrenmiştim. Ya şimdi neredeydi? Acaba tekrar Kilis’e dönmüş müydü? Belki de tanışırdık. Edebiyata erken yaşlarda gönül vermiş, heyecanlı her genç gibi, yazarlarla tanışma hayalim vardı. (Sahi, benim babam da şairdi. Yıllarca Mavera ve Aylık Dergi’de şiirleri yayımlanmıştı.) Yazarlar nasıl yaşarlar, ne yerler, ne içerler, nasıl yazarlar merak ederdim. Kısa bir araştırma sonrasında Şevket Bulut’un benim bu şehre geldiğim ay içerisinde öldüğünü ve Maraş’a defnedildiğini öğrendim. “Al Karısı” kitabı belki aylarca o vitrinde durdu. Belli ki satılık değildi. Belki de dükkân sahibi Şevket Bey’in eski bir dostuydu. Belki de vefa duygusuyla ve dostluğunun bir nişanesi olarak vitrine koymuştu “Al Karısı”nı. Bense hiçbir zaman o dükkâna girip bunu öğrenmeyi akıl edemedim.</div> <div>“Al Karısı”nı yıllar sonra yeniden elime aldım. Yılların yorgunluğu var kapağında. Birazcık hoyrat davransam yerinden kopacak. Kitabın içindeki desenler Mustafa Kutlu’ya ait. 16 adet hikâye var içerisinde. Konusu Kilis’te geçtiğinden midir bilmem, “Al Karısı” hikâyesi aklımda yer etmiş. Diğer öyküleri okudukça hatırlıyorum. Hatta “Cin’in Sırtındaki Bıçak”ı okurken dejavu yaşıyorum. Orda da mekân olarak Kilis seçilmiş.</div> <div>16 hikâyenin iki tanesi Kilis’te yazılmış. İki tanesinde yazıldığı yere dair bir ibare yok. Geri kalanlar ise Maraş’ta yazılmış. Yazıldığı yıllar ise 1967-1970 arası. Şevket Bulut yazın hayatına şiirle başlayıp, hikâye ile devam edenlerden. Kendisi, hikâyecilikteki başarısını şiirdeki başarısızlığına bağlar. Şiir dosyası beğenilmeyip basılmayınca, rotasını hikâyeye çevirir. Şiirleri beğenmeyen kim dersiniz? Mehmet Kaplan. Sonrasında taslak olarak dosyasında sakladığı Odacı Mehmet Efendi hikâyesini Hareket dergisine gönderir. Hemen yayımlanır. Sonra da hikâyeden hiç kopmaz. Öncesinde şiirle haşır neşir olması, ilk hikâyelerindeki akıcılık ve ustalıklı dilin ortaya çıkmasında yadsınamaz bir öneme sahiptir.</div> <div>Şiirlerinde de yaşadığı coğrafyaya olan tutkusunu görmek mümkün. Her ne kadar zayıf da olsa şiirlerine birkaç örnek vermek yerinde olur sanırım.</div> <div>“Bahar yeli ılık ılık esince</div> <div>Toprakları al al olur Kilis’in</div> <div>Cemre düşer sıcaklaşır havalar</div> <div>Dağı taşı dal dal olur Kilis’in”</div> <div> ….</div> <div> “Bugün Antep’teyim, yarın Muş’tayım</div> <div> Bazen hayaldeyim, bazen düşteyim</div> <div> Her an bahardayım, her an kıştayım</div> <div> Bahar boyun büker, yaz kırık dökük”</div> <div>Kendisiyle yapılan bir konuşmada hikâyelerinizi gerçek hayattan mı devşiriyorsunuz minvalinde sorulan bir soruya şu dört cümleyle cevap verir:</div> <div>“Konu gerçek; kişiler hayalî.</div> <div>Kişiler gerçek; konular hayalî.</div> <div>Hem konu; hem kişiler hayalî.</div> <div>Hem konu; hem kişiler gerçek.” </div> <div>Zaten beşincisi yok. Ancak Bulut “hayalî” dediği hikâyeleri, yazarken de yaşadığını söyler ve onların da bu açıdan gerçek olduğunu ifade eder.</div> <div>Şevket Bulut ilk hikâyesinden başlayarak hep anadolu insanını yazmıştır. Yaşadığı toplumun âdetlerinden, örf ve geleneklerinden, inançlarından, hurafelerinden, yaşama tarzlarından, sorunlarından bahsetmiştir. Birçok sosyal olgu hikâyelerinde derinlemesine işlenmiştir. Aile içi meseleler, çok eşlilik, devletle vatandaş arasındaki sorunlar, baba-oğul ilişkileri, alevilik, sünnilik gibi neredeyse dokunmadığı, üzerine söz söylemediği bir mesele bırakmamaya çalışmıştır. Çoğu yerde didaktizme kaçmasına rağmen olayları hikâye etme başarısıyla metinlerini sonuna kadar okutmuştur. Karakterlerin tasviri, onları konuşturma şekli, mekânlar, konular bilinçli bir tercihin eseridir. Yerel ağızda kullanılan kelimelere, deyimlere, söylencelere yoğun bir şekilde yer verir. Bunu da öyle ustalıkla yapar ki, okurken teklemezsiniz ve o kelimenin ya da deyimlerin anlamını şıp diye anlarsınız. Mesela karakterlerden biri için “sokrandı” dedikten sonra, karakterin söylendiğine, homurdandığına dair cümleler okuruz. Böylece okuyucu “sokrandı” kelimesinin “söylenmek, homurdanmak” olduğunu sözlüğe bakmadan anlamış olur.</div> <div>“Al Karısı”’na dönecek olursak, benim elimdeki kitap Hareket Yayınları’nın 34.kitabı olarak basılmış. Bu yayınevinin 27.kitabı Mustafa Kutlu’nun “Ortadaki Adam” ismindeki ilk hikâye kitabına ait. Mustafa Kutlu taşradan çıkıp, İstanbul’a geldiği için geniş kitlelerce tanınmıştır. Şevket Bulut ise taşrada kalmayı tercih etmiştir. Bile isteye Maraş’a yerleşmiş ve orada bir aile kurmuştur. Hikâyelerininin çoğunluğunun altında “Maraş”ta yazıldığına dair ibare olması, okuyucularında onun Maraşlı olduğu kanısını uyandırmıştır. Ölmeden önce Kilis gazetelerinde yayımladığı “Kilis’te ve Köylerinde Eski ve Yeni Düğün Adetleri” üzerine seri yazılar, onun Kilis’ten de hiç kopmadığı anlamına geliyor. Dolayısıyla Şevket Bulut hem Kilisli, hem Maraşlıdır. Hem Hataylı, hem Malatyalıdır.</div> <div>Aslında Şevket Bulut “Bizim Buralıdır.”</div> <div></div> <div></div>