Nejat Uygur’dan Esprili Sözler

Metin MERCİMEK

 

“Cenazemde mehter marşı çalınsın. Niye şaşırdınız? Acelem ne, oraya ağır ağır gitmek istiyorum.” Nejat UYGUR

 

10 Ağustos 1927 yılında Kilis’te dünyaya gelen, öğretmen bir annenin, subay bir babanın üç çocuğundan ortancası olan Nejat Uygur, eğitimini Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde tamamlamıştır. İstanbul Sarıyer, Çanakkale ve Manisa’da Ortaokulu tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne girmiş, ancak mezun olamamıştır. O yıllarda Kilisli sanatçı İsmail Dümbüllü’nün, bu büyük ustayı keşfetmesi ile meşhur olma yolunda büyük adımlarla ilerlemiştir.

Bu çeşitli meziyetlere sahip olan insan kitlelerini güldürmek ve onlara neşe dolu bir zaman geçirttirmek hiç de kolay değil. Hele bir de bu kitlenin içinde gözleri görmeyen ve sağır-dilsiz olanlar varsa, bunlara hitap etmek daha da zordur. Bu konuda Nejat Uygur, insanları güldürmeye çalışırken sevgisini, saygısını seyirciden eksik etmemek için, şu konuşmalarına çok önem vermiştir. Özellikle oyun sırasında “Kör müsün?” veya “Sağır mısın?” diye yazılmış bir oyun varsa onları silip, “görmüyor musun?” veya “duymuyor musun?” sözlerle düzeltme yapmıştır. Böylece usta, herhangi bir oyunu sergilerken insanlara karşı sevgi ve saygısını hiç eksik etmemiş ve her zaman şunu dile getirmiştir: “Seyircilerin bazıları doğuştan ya da bir kazada gözlerini kaybetmiş olabilir. Ben hiç bir insanın rahatsız olmasını istemem” diye belirtmiştir.

Yapmış olduğu birçok röportajlarda, onun esprili konuşmalarına sıkça rastlamışızdır. Bir röportajında ölümüne ait verdiği cevap şöyle: “Azrail’den korkmuyorum. Her canlı bir gün ölümü tadacaktır. Geçen gün çocuklar bana, ‘Baba vasiyetin nedir?’ diye sordu. Ben de ‘Mezarımın içine iki tane yangın söndürücü koyun yeter’ dedim. “Neden?” dediler. Cevabım şu oldu: ‘Herhalde cennete gitmeyeceğim de şimdiden önlemini almak isterim.’
Nejat Uygur’u gerek sahnede, gerekse karşılıklı sohbetlerde, onun doğuştan bir güldürü yeteneğine sahip olduğuna şahit oldum. Şöyle ki;

2007 yılında İstanbul Kilis Vakfı’nın genel kurul toplantısında, büyük usta Nejat Uygur misafirimiz olmuştu. Çeşitli Kilis yemeklerinin yer aldığı o gecede, usta yemek çeşitlerini görünce, hemen bir espriyi patlatıverdi. Mikrofonu eline alıp, “Bakınız değerli hemşehrilerim, dünyayı kasıp kavuran ve yerinden oynatan iki bomba vardır. Birincisi hidrojen, ikincisi ise atom bombasıdır. Şimdi hepiniz bu bombaları icat edenleri çok merak ediyorsunuzdur. Bunların her ikisi de bizim Kilis’te icat edilmiştir. Hidrojen bombasının içine çeşitli acı biber konularak “Kilis’in acur dolması” keşfedilmiş, diğer atom bombasının içine kuvvetli patlayıcılar olan ceviz, fıstık konularak “içli köfte” (kıymalı köfte)’yi ortaya koymuşlardır. Şu anda her iki bomba soframızı işgal etmiş durumdadır. Sevgili hemşehrilerim, hiç merak etmeyin bu bombalar, biz Kilislilere etki etmez, bilakis çok iyi gelir. Afiyetler olsun” diyerek bizleri kahkahalara boğdu.

Yine başka bir gün, Nejat Uygur’un ünlü “Cibalı Karakolu” oyununu kızım Burçin’le birlikte izledik, hem güldük hem de çok beğendik. Oyunun bitiminde kızım onunla tanışmak ve konuşmak istedi ve kendini tanıtarak Kilisli olduğunu söyledi. Usta hemen “Sen kimlerdensin?”, esprili şekilde sorunca, kızım gülmeye başladı ve cevap veremedi. Yine usta esprilerine devam ederek, “Mercimek sülalesinin bir lakabı yok mu?” buna da gülmekten yine cevap veremedi. Bunun üzerine, ” Hah şimdi anladım, sen Kilis’in İstanbul mahallesindensin” diye çok güzel bir espri yaptı ve bizleri çok şaşırttı.

Bizleri doyasıya güldürerek hayata bağlayan Kilis’in değerli ustası Nejat Uygur’a Allah’tan rahmet diliyor ve onun anlamlı bir sözüyle yazımı sonlandırıyorum: 

“Beni izleyenleri akrabam olarak görürüm, seyirci olarak görmem.”