Merhamet prensibi: Müslüman bürokrat, her daim merhamet prensibi ile hareket eder. Kıtlık zamanında, açlıktan bahçesine girip hurma yiyen sahabeyi dövüp, elbiselerine el koyan bahçe sahibine, “Cahilken öğretmedin! Açken de doyurmadın! Şimdi de dövüyorsun” deyip, bahçe sahibini azarlayan ve o garip sahabeye yiyecek verip, elbiselerini iade eden Hz. Muhammed’in (s.a.s.) merhameti Müslüman bürokratın yegâne örneğidir. Cesaret prensibi: Müslüman bürokrat, söz konusu Allah’ın emri olan adalet ise gözünü budaktan esirgemez. Çünkü o bilir ki, Allah, her zaman hak ve adalet için mücadele edenlerin yanındadır. Kendisine baş kadılık teklif eden halifeye: “Ey Halife! Bu görev için sadece ilim yetmez. Bu göreve gelecek kimse, senin aleyhine, oğlunun aleyhine, kumandanlarının aleyhine, rütbe ve makam sahiplerinin aleyhine de hüküm verebilecek cesarette biri olmalıdır.” diyen İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin cesareti onun temel ölçülerindendir. Adalet prensibi: Müslüman bürokrat malından, makamından ve gücünden dolayı kimseye ayrıcalık yapmaz. Statüleri, konumları, bağlantıları ne olursa olsun aralarında hüküm verdiği insanlara muamelelerinde ve hatta bakışlarında bile eşit davranır. Çünkü o, “Kim ki, Müslümanlar arasında hüküm vermekle imtihan edilirse, onlara karşı bakışında, işaretinde, oturma yerleri göstermesinde bile âdil davransın.” (Taberani) diye emreden Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ümmetidir. Eşitlik prensibi: Müslüman bürokrat davranışlarında, hürmetinde ve talimatlarından asla ayrıcalık yapmaz. Hz. Ömer (r.a.) halife iken bir sahabe ile bir konuda anlaşmazlık yaşar, aralarındaki anlaşmazlıkta hakemlik yapması için Zeyd bin Sabit’e (r.a.) giderler. Zeyd bin Sabit, devlet başkanı olması dolayısıyla Hz. Ömer’in altına bir minder verir ve Müslümanların halifesi olduğu için de onu yeminden muaf tutmak ister. Zeyd bin Sabit’in ( r.a.) bu davranışlarını beğenmeyen ve “Sıradan bir Müslüman ile halife arasında eşit muamele yapmadıkça Zeyd’e bir daha kimse dava götürmesin!” diyen Hz. Ömer’in (r.a.) adalet ve eşitlik prensipleri her daim onun yolunu aydınlatır. Zulmetmeme prensibi: Müslüman bürokrat, her zaman ve zeminde zulümden kaçınır. Bile bile haksızlık yapmadığı müddetçe Allah’ın ona sürekli yardım edeceğini hiç aklından çıkarmaz! Çünkü Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: “Allah, zulmetmediği müddetçe hâkimle/yöneticiyle beraberdir, zulmettiğinde ise onu bırakır, şeytanı ona arkadaş eder.” (Beyhaki) Olayları bir bütün olarak değerlendirme prensibi: Müslüman bürokrat, meseleleri değerlendirirken nasıl bir düzende yaşadığını, insanların nasıl bir sistemle yetiştirildiğini asla unutmaz. İçinde bulunulan şartları asla göz ardı etmez. Kimsenin onu yanlışa yönlendirip zulme sevk etmesine asla izin vermez. Aç bıraktığı işçisinin çaldığı yemekten dolayı elinin kesilmesini isteyen patrona, “Eğer bir el kesilecekse, aç bırakarak hırsızlığa mecbur eden eller kesilmeli” diyen Hz. Ömer’in (r.a.) değerlendirme kriterleri onun ana prensipleridir. Kibirlenmeme prensibi: Müslüman bürokrat, ona yanlış kararlar verdirecek öfkeden, onu adaletten saptıracak kibirden ve onu yoldan çıkaracak şımarıklıktan sürekli uzak durur. Çünkü Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki, “Ümmetimin en şerlileri hâkimliği/yöneticiliği üstlenip de tereddüde düştüğü zaman danışmayan, doğru karar verdiğinde kibirlenip şımaran, öfkelendiğinde sertleşip kabalaşan kimselerdir. Kötülüğe kâtiplik/şahitlik yapan da onu işleyen gibidir.” (Camiu’s-Sağir) Hakkı ve hakikati tesis etme prensibi: Müslüman bürokrat bilir ki, eğer o hakikatin peşinde olur ve hakkın onun eliyle tesis edilmesini gönülden isterse Allah onu muhakkak Hakk’a ve hakikate ulaştırır. Çünkü Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: “Hakk’ı isteyen her Müslüman hâkimin/yöneticinin yanında kendisini Hakk’a yönelten, yardımcı olan iki melek bulunur. Hakk’ı değil de zulmü isteyip, bilerek zulmettiğinde ise melekler kendisinden uzaklaşır ve onu kendi nefsi ile baş başa bırakırlar.” (Taberani)