Moskova, cuma akşamı terör saldırısıyla sarsıldı. Bir AVM'de meydana gelen saldırıda onlarca kişi hayatını kaybetti, çok sayıda sivil de yaralandı. Bu terör saldırısını lanetliyor, kınıyorum. Sorumluların ortaya çıkarılması, bundan sonra bu tür saldırıların önlenebilmesi adına önemlidir. Umarız bir an önce saldırıya ait bütün şifreler çözülür. Moskova'da meydana gelen bu saldırı her şeyden önce, yeniden başkan seçilen ve güvenlik politikalarıyla ülkesinde öne çıkan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ve ekibinin hanesine doğal olarak başarısızlık olarak yansıdı. Batı kaynakları, saldırıda DEAŞ'ı işaret etse de Rusya, bu iddiaları kabul etmiyor. Tüm dünya, merakla Putin'in hangi adımları atacağını ve faturayı kime keseceğini merak ediyor. Aslında Putin'in nasıl davranacağını kestirmek için tarihi biraz geri sarmalıyız. 1999 yılının sonlarıydı... 3 sefer kalp krizi geçiren ve aşırı alkol tüketimi sorunu yaşayan dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, kontrolü tamamen kaybetmek üzereydi. Ülkede bir yıl önce Ruble %400 değer kaybetmiş, işsizlik ve enflasyon patlamıştı. Moskova ve Petersburg sokaklarında mafya ve çeteler cirit atıyordu. Başkentte sık sık sivillere yönelik terör saldırıları meydana geliyordu. Özellikle insanların yaşadığı yüksek katlı apartmanların bombalanması ülkede korku havasını artırmıştı. Tüm bu olanlar karşısında ise Kremlin'in eli kolu bağlıydı. Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından şimdi de Rusya Federasyonu'nun çöküşü konuşuluyordu. Durum böyleyken Yeltsin, 31 Aralık 1999'da görevi bıraktığını ve yerine geçici olarak Başbakan Vladimir Putin'i atadığını duyurdu. O güne kadar ismi pek bilinmeyen, kameralardan uzak, hakkında da az bilgi bulunan emekli KGB albayı Putin, ülke kontrolünü eline aldı. Putin, ilk olarak Moskova'daki saldırıların üstüne gitti. Olayı sorgulamak için çok vakti ve hevesi yoktu. Failler hemen "bulunmuştu". Putin, basın karşısında açık bir şekilde Çeçen direnişçileri suçladı. Dönemin Çeçenistan cumhurbaşkanı merhum Aslan Mashadov, her ne kadar Putin'in iddialarını yalanlasa ve "Ortak araştırma grubu kurulsun" önerisinde bulunsa da Moskova, artık kulaklarını kapatmıştı. Putin'in 2000 yılının Ocak ayında askerlerle yaptığı toplantının ardından "Teröristleri sadece bulup yok edeceğiz" sözleri sonrası adeta "cadı avı" başladı. Rus ordusu, 4 koldan Çeçenistan'a saldırdı. Moskova, Petersburg, Mahaçkale başta olmak üzere Kafkas kökenli insanlar çoğu zaman sorgusuz sualsiz hapsedildi. Sonuç olarak Çeçenistan'da 300 binden fazla sivil katledildi. Şimdi ise Rus basınına baktığımızda Suriye merkezli DEAŞ'a ve Ukrayna'ya işaret eden çıkışlar var. Eğer Putin faturayı bu iki taraftan birisine keserse vahim olaylar yaşanabilir. DEAŞ üzerinde durulursa Rusya hoyratça "bu da DEAŞ'lı diyerek" Suriye'nin İdlib, Deyri Zor ve kuzeyinde geniş çaplı hava saldırıları başlatabilir. Bu saldırılar 4 milyona yakın insanın yaşadığı İdlib’de yeni bir facia anlamına gelecektir. Bu durumda Suriye sorunu daha da çetrefilli bir hal alabilir. Yok, Ukrayna izi bulunursa Kiev'e yönelik yağmur gibi füze saldırısı ve kara taarruzu kaçınılmaz görünüyor. Barış arayışlarının oldukça uzaklarda olduğu bu günlerde, savaşta tansiyonun daha da artması, başka çatışmaları da tetikleyebilir. Belki de özellikle buna matuf bir hedefle bu saldırılar yapılmış da olabilir. Putin, bu saldırıları sakin ve itidalli bir şekilde karşılayacak mı göreceğiz. Çünkü bu terör saldırısıyla imajı oldukça sarsılan ve 24 yıla yakındır devleti yöneten KGB ekolünün atacağı adımlara göre Rusya’nın geleceği şekillenecek. Mustafa Kaya