<div>Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bugün açılıyor. Meclis seçimlerinin sonuçlandığı 14 Mayıs sonrası oluşan parlamento asıl sınavını şimdi vermeye başlayacak. Bu dönemin diğerlerinden en önemli farkı Saadet-Gelecek TBMM Grubu’nun kurulmuş olmasıdır. Bilindiği gibi Saadet ve Gelecek partileri seçimden 10’ar milletvekili ile çıkmış ve birlikte oluşturdukları grup ile çalışmalarına başlamışlardı.Bundan önce iktidar ve muhalefet arasında kimin neye nasıl tepki vereceğine, hangi yaklaşım içinde olabileceğine dair kanaatler az-çok biliniyordu. Şimdi yeni grup ile beraber aslında ülke sorunlarına daha farklı bir açıdan bakma ihtimali doğdu. Seçim sonuçlarının genel olarak muhalefette derin hayal kırıklıkları oluşturduğu gerçeğinden yola çıkılırsa bu grup bir anlamda kısmi olarak moral bozukluklarını onaran bir kimliğe büründü.Genel başkanlar Sayın Temel Karamollaoğlu ve Sayın Ahmet Davutoğlu‘nun arasındaki yakın dostluk bu grubun en önemli gücü gibi görünüyor. Uzun yıllara dayanan hukukları sağlıklı iletişim kurulmasına çok önemli katkılar sağladığına dair yaygın bir kanaat var. Hem Sayın Davutoğlu’nun AK Parti hükümetlerinde başbakanlık yapması, hem de Sayın Karamollaoğlu’nun AK Parti yöneticilerini yakından tanıması söyledikleri her cümlenin, yaptıkları her yorumun iktidar kanadı tarafından yakından takip edildiğini gösteriyor.Öyle ki çoğu zaman karşı argüman geliştirmekte zorlanan iktidar mensupları, ortaya konulan kanaatleri çeşitli yollarla itibarsızlaştırma yoluna başvuruyor. Tabi olarak bunun ilânihaye sürdürülmesi mümkün değil. Yani Saadet-Gelecek TBMM Grubu’nun çalışmalarının herkes tarafından yakından takip edileceğini söyleyebiliriz.Peki, Meclis’in gündeminde neler olacak?Tatil öncesi emeklilerin haklı taleplerine kayıtsız kalan iktidar, şimdi yaklaşan yerel seçimleri de düşünerek bu insanlarımıza yapılacak kısmi maaş artışlarını lütuf gibi sunmaya çalışabilir. Açlık sınırının 12 bin 500’lere dayandığı bir ortamda hâl3a 7 bin 500 lira emekli aylığı ile geçinmek zorunda kalan emekliler yaşatılan mağduriyete çok içerlemiş durumdalar. Muhtemelen yıl başına kadar emeklilere ek zam Meclis gündemine gelecektir. İktidarın seçim hesabı tutacak mı göreceğiz.Diğer bir konu da İklim Kanunu ile ilgili tartışmalar. Tabi olarak çevre, yeşil, su, hava denildiğinde herkes düşünmeden bu söylemlere duyarsız kalamıyor. Ancak bu İklim Kanunu gerçekten insanların bu hassasiyetlerini gözetiyor mu? İşte orada birçok soru işaretleri var. 1990’ların başında yine aynı gerekçelerle gündeme gelen Kyoto Protokolü daha çok gelişmiş ülkelere sorumluluklar yüklüyordu. Gel gör ki aradan geçen 15 yıldan fazla zamana rağmen bu protokolde öngörülen şartları yerine getirmeyen gelişmiş ülkeler 2016 yılında bu sefer de Paris İklim Anlaşması ile birlikte sorumluluğu gelişmekte olan ülkelere de yaymayı mı hedefliyorlar diye soru akıllara gelmiyor değil. Şimdi sanayileri henüz gelişmemiş olan ülkelerin bu yasayla birlikte mevcut siyasi ve ekonomik koşulların, güç dengelerinin olduğu gibi devam etmesine gönüllü olarak katılmaları hedefleniyor. Bu anlaşmanın insanların çevre ve iklim duyarlılığının gelişmiş ülkeler tarafından istismar edildiğine dair bazı önemli kanaatler var. Aslında iklim krizinin olmadığına, karbon salınımının fotosentez için hayati derecede önemli olduğuna, bu olmadığı takdirde çevrenin asıl o zaman zarar göreceğine dair yüzlerce bilim adamı tarafından altına imza konulan ciddi metinler var. Türkiye’nin bu konuya kendi geleceği açısından değil de sanki bu anlaşma çerçevesinde ayrıldığı iddia edilen fonlara kısa vadede ulaşma hedefiyle yaklaştığına dair endişe verici emareler görülüyor. Şayet bu gerekçe anlaşmayı sıradanlaştırıyorsa, olması gerektiği gibi tartışılmasına mani oluyorsa işte bu durumda her şey anlamını yitiriyor demektir. Hatırlanacağı gibi ABD Başkanı Donald Trump 2020 yılında bu anlaşmadan çekilmişti. Gerekçe olarak da ülkesinin sanayisinin bundan büyük zarar göreceği düşüncesiydi. İnsanlarının iş kaybına uğrayacağı, istihdam alanlarının azalacağıydı. Joe Biden’ın göreve gelmesiyle birlikte ABD yeniden anlaşmaya döndü ama bu dönüşü çevreye olan duyarlılık olarak yorumlamak biraz fazla saflık olur. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın iklim yasasının Meclis’in onayına sunulacağına dair açıklaması da gösteriyor ki bu dönem iklim tartışmaları Meclis’in gündeminde olacak.Ayrıca İsveç’in NATO üyeliği de bir diğer başlık. Sonda söyleyeceğimi başta ifade edeyim; bendeniz bu oylamada 1 Mart Tezkeresi gibi bir sonuç bekliyorum. İsveç’in öteden beri Türkiye’nin taleplerine kayıtsız kalması, sürekli ipe un sermesi, terör örgütlerinin faaliyetlerine alan açmasının ne toplumda ne de milletvekilleri nezdinde İsveç’in yanında bir adım atılmasına dönüşeceği kanaatindeyim. İsveç’in NATO üyeliği meselesinin F-16 ve sair süreçlere bağlanması da bu iktidarın dış politika yönetimindeki yanlış yürüttüğü süreçler sebebiyledir.Son olarak şunu ifade etmek isterim; meclisleri gerçek manada denetleme vazifesini yerine getiren ülkeler sorunlarını daha doğru ve kolay şekilde çözebilir. Türkiye gibi birçok sorunla boğuşan bir ülkede Meclis’e olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır. Umarım bu çalışma dönemi ülke meselelerinin çözümüne katkı sağlanan bir yasama dönemi olarak tarihe geçer.</div> <div>Mustafa KAYA</div>