Güney Afrika Cumhuriyeti, işgalci İsrail'in Gazze'deki soykırımı devam ederken, hiçbir Müslüman ülkenin atamadığı bir adımı atarak İsrail'i Uluslararası Ceza Mahkemesine şikâyet etti. Güney Afrika Cumhuriyeti'nin teşebbüsü ile Hollanda'nın Lahey kentindeki Barış Sarayı'nda dava görülmeye başlandı. Şikâyetçi konumda olan Güney Afrika heyeti 84 sayfalık bir iddianame hazırladı ve iddialarını daha da güçlendirmek için Gazze'deki insanlık dışı operasyonların ve katliamların görsellerini ekranlara yansıttı. İddianamede İsrail'in sivil yaşam alanlarını, hastaneleri, yardım konvoylarını, mülteci kamplarını, ibadethaneleri, doğrudan sivilleri hedef aldığı belgeleriyle ortaya konuyor. Netenyahu başta olmak üzere Siyonist liderlerin dinsel, ırksal ve siyasal açıdan soykırım yaptıklarına dair delillere yer veriliyor. Özellikle Siyonist liderlerin kendilerini haklı çıkarmak ve iç kamuoyunu tatmin etmek için Tevrat'tan yaptıkları alıntıların iddianameye konulması da ayrıca dikkat çekici. Bu durum İsrail’in kendisini diğer insanlardan neden üstün gördüğü hakkında bakış açısının bilinmesi adına bir altyapı ve perspektif sunmuş oluyor. Bu davanın en önemli taraflarından birisi de mahkeme sürecinin canlı olarak yayınlanmasıdır. Burası çok önemli çünkü bugüne kadar özellikle Batılılar Gazze'yi Siyonizm’in güdümündeki medyadan izledi. İnsanlar Batılı liderlerin İsrail'i desteklemek için uydurduğu yalanları dinlemek zorunda kaldı. Şimdi ise uluslararası bir mahkemede Güney Afrika heyetinde bulunan avukatların dilinden tüm gerçekleri açık bir şekilde duyuyorlar. Bu olay insanlık adına ciddi bir gelişmedir. Çünkü dünyanın dört bir tarafında insanlık vicdanının ayağa kalkmış olması, böyle bir mahkemenin ciddi bir şekilde takip edileceğinin ve hâkimler üzerinde olası bir baskının sorgulanmasını sağlayacaktır. Belki de bugüne kadar teknolojiyi kendi lehine kullanan işgalci emperyalistler, mahkemenin canlı yayınlanmasıyla ilk kez modern teknolojinin 'gazabına uğruyorlar'. Üstelik mahkemede kendisini 'savunan' taraf olan İsrail'in yaptığı açıklamalar ise bir hayli tuhaf. Güney Afrika heyetinin "İsrail sivilleri vurdu, hastaneleri bombaladı" sözlerine kanıt olarak sunduğu videolara, fotoğraflara, şahit ifadelerine rağmen İsrail heyeti hala utanıp sıkılmadan "İsrail hastaneleri ve sivilleri vurmadı" diyebiliyor. Güney Afrika Cumhuriyeti heyetinin büyük bir titizlikle hazırladığı ve sunduğu 84 sayfalık iddianame ve görsel delillerle şahit ifadeleri açık şekilde, siyasi bir müdahale olmazsa katil İsrail'in mahkûm edileceğini gösteriyor. İnşallah yanılırız ama bu tür davalarda siyasi müdahale olma ihtimali yüksektir. Burada alkışlanması gereken Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu cesaret ve yaklaşımdır. Irkçı, ayrılıkçı “Apartheid” rejimi altında elli yıla yakın süre yaşamak zorunda kalan Güney Afrika’nın bu tavrı çok değerlidir. Şayet İsrail’i mahkûm eden bir karar çıkarsa, bu sonuç 1948'den bu yana yüz binlerce insanı katleden, Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren İsrail’in soykırımcı olduğunu tescil etmiş olacak. Ancak böyle bir karar çıksa dahi muhtemelen İsrail ile mevcut Netenyahu iktidarı ayrıştırılacak ve en iyi şartlarda Bosna’da soykırım yapan eski Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç yargılama sürecine benzer bir durumun ortaya çıkması hedeflenecek. Bilindiği gibi Miloseviç Bosna’da işlediği savaş suçlarından dolayı yargılandığı sürede, tutulduğu cezaevinde ölmüştü. Ancak sonucu ne olursa olsun, İsrail’in böyle bir davada yargılanıyor olması, savunma yapıyor pozisyonunda durması başlı başına önemlidir. Hepimizin yüzünü kızartan ise bunu sağlayanın İslam ülkeleri değil Güney Afrika Cumhuriyeti olmasıdır. Fakat dikkat çekmek istediğim bir başka nokta daha var: aslında bu mahkeme dünyada kendini süper güç olarak görenlerin ne kadar ikiyüzlü bir sistem inşa ettiğinin bir kanıtıdır. Çünkü Lahey'de görülen dava İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Nazilerin yargılandığı Nürnberg duruşmalarından sonra en fazla delile sahip olan ikinci davadır. Yani bu kadar geçen sürede yaşanan nice katliamlar bütün delilleriyle mahkemenin gündemine bu kadar taşınamamıştır. Güney Afrika böylesine cesur bir adım atmasa Gazze de diğerlerinin yanında yerini alacaktı. Bu davanın kanıtı fosforlu bomba yağmurlarının altında katledilen 23 bin masum insandır. Yerlerinden edilen 1,9 milyon Filistinli mazlumdur. Saldırılarda yok olan Gazze'deki her sokaktır, evdir, o evin bir taşıdır. Yani her şey apaçık ortadadır. Fakat yine de Güney Afrika tüm bu çıplak gerçekleri kanıtlamaya çalışıyor. Diğer yandan burada bizler için de bir takım ibretler ve üzerinde düşünülmesi gereken boyutlar var. İlki meydanlarda sesi gür çıkan İslam ülkeleri liderlerinin Lahey'e gitmemesi ve Filistin davasını sadece Güney Afrika Cumhuriyeti'nin savunmasıdır. Bu durum 2 milyarlık İslam dünyası olarak hepimiz için bir utanç sebebidir. Diğeri ise 7 Ekim’den bu yana yaşanan tüm bu gelişmeler, bize dünyanın ne kadar adaletsiz bir şekilde yönetildiğini, mazlumların sesinin nasıl bastırıldığını açık bir şekilde bir kez daha göstermiştir. İşte Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yaptığı girişim bu açıdan insanlık için bir ümidin doğmasına vesile olmuştur. Umarız bütün dünya Gazze’de yaşananların tam anlamıyla ne demek olduğunu bu mahkeme sürecinde anlar, yoksa zalimlerin duracağı yok. Mustafa Kaya