KIRILGAN DEVLETLER VE İNSANİ YAŞAM STANDARTI

KIRILGAN DEVLETLER VE İNSANİ YAŞAM STANDARTI

Siyaset bilimi, hükümetlerle ilgili her konuyu hem teorik hem de uygulamaları yönünden inceleyen bir sosyal bilimdir. Siyasetle ilgili hemen her konu gibi bu bilim dalı da antik dönemlere kadar uzanan bir tarihi geçmişe sahiptir. Eflatun ve Aristo gibi filozoflar, bireylerin ancak siyasi olarak uygun bir şekilde düzenlenmiş bir toplumda huzur bulacaklarını iddia etmişlerdir. Detaylarına girmeden kısaca bahsedecek olursak, her iki filozof da siyaseti insan bedenindeki bazı işlevlere benzetmişlerdir. Hatta birey ve devlet arasındaki ilişkiyi, biyolojik bir organizma olan her bir bireyin sosyal hayata ihtiyacı gibi insanın varlığının anlamı da siyasi organizasyona bağlı olduğunu vurgulamışlardır. Elbette siyaset ile ekonomi arasındaki ilişki de önemle vurgulanmıştır. Zira her hükümet işe öncelikle ekonomik düzenlemelerle başlamaktadır.

Bilindiği gibi ekonominin diğer alanları da derinden etkileme potansiyeli vardır. Hele günümüzde küreselleşmenin de etkisiyle siyaset bilimi dünya üzerindeki mevcut siyasi, ekonomik ve hukuki sistemleri mukayese etmeye çalışmaktadır. Siyaset denilince akla ilk gelen kavramlardan olan demokrasiyi konuşurken de yasama, yürütme ve hukukun bağımsızlığı gibi unsurların birbirlerinden ayrılması gerektiği üzerinde durulmuştur.

İşte bu durum, “kuvvetler ayrılığı” ve “denge-denetleme” özellikleri dikkate alınarak devletlerin ne kadar demokratik kurallara bağlı oldukları bilimsel olarak ölçülebilir hale gelmiştir.

Bunlardan birisi de Charles Call (The Fallacy of the ‘Failed State’. Third World Quarterly, 2008) “gap framework” (aralık çerçeveleme) adını verdiği metottur. Bu metotla devletlerden beklenilen hizmetlerde devletlerin ne kadar geride kaldıkları veya başarısız oldukları ölçümlenebilir.

Mesela, hizmetleri yerine getirmedeki yetersizliği, vatandaşlarını gelebilecek her türlü saldırılara karşı koruyamaması ve siyasilerin büyük bir kısmının gücü kontrol edecek kuralları ve hatta refahın adil bir şekilde dağılımı için oluşturulan düzenlemeleri yok saymaları gibi hususlar göz önünde bulundurulur. Bir de daha niteliksel yani uyum, ekonomik, siyasi ve sosyal ve kültürel hususların göz önünde bulundurulduğu değerlendirmeler de mevcuttur.

Kırılgan Devletler Endeksi (https://fragilestatesindex.org/ ) az önce bahsedilen konularda ülkeleri sıralamaya tabi tutmaktadır. Uyum başlığı altında güvenlik, elitler arasındaki ayrışma ve sosyal huzursuzluk gibi hususlar burada puanlanmaktadır. Ekonomik gösterge başlığında ise ekonomik gerileme, istikrarsız gelişme ve ülkeden ayrılan beyin göçü dikkate alınmaktadır. Siyasi gösterge ise daha çok devletin meşruiyeti, kamu hizmetleri ve insan hakları ile hukukun üstünlüğü öne çıkmaktadır.

Sosyal ve kültürel alanda ise demografik yapı üzerindeki baskılar, sığınmacılar ve zorla yerinden edilmiş bireyler ile harici baskılar değerlendirilmektedir. Ülkemiz, geçtiğimiz yıl bu endekste 120 puan üzerinden 79.7 puan almış ve 179 ülke arasından ancak 57. sırada yer alabilmiştir. 111 puanla Yemen’in “en kırılgan” olduğu listede Somali ikinci, Suriye üçüncü, Afganistan dokuzuncu, Libya on yedinci, Irak yirminci, Gambia 56 ve Madagaskar 58. sıradadır. Yani bu sıralamada Guatemala, Tanzanya, Tacikistan, Cezayir, El Salvador gibi ülkeler Türkiye’den daha iyi konumda görünmektedir. Listenin en sonunda yani “en az kırılgan” ülkeler ise Finlandiya, Norveç ve İzlanda ilk üç sırayı paylaşmaktadır.

Devletlerin vatandaşlarını memnun edebilme yeteneklerine göre ne kadar şeffaf oldukları, bireylerin haklarının ne kadar teminat altına alındıkları ve ülkelerin elde ettikleri refahın ne kadar adil bir şekilde dağıtabildikleri hususları herkes tarafından zaten bilinen gerçeklerdir.

Siyaset biliminde sıklıkla kullanılan “başarısız” (failed) devletler ile “düşmekte olan” (falling) devletler göstergesi de siyaset yapıcıların yakından tanıdıkları ve bildikleri nitelendirmelerdir. Ama bu gerçeklerin farkında olup hâlâ gereğini yerine getirmemeleri anlaşılır bir durum değildir. Mesela, Yemen, Afganistan, Suriye gibi ülkelerdeki savaş hali sebebiyle vatandaşlarının hallerinden memnun olmamaları nispeten kabul edilebilir. Ancak ortada mücbir sebep yokken devletlerin vatandaşlarına tabir yerindeyse eziyet etmeleri, onların dertlerini, sıkıntılarını dikkate almamak için ısrar etmeleri anlaşılır bir durum değildir.

Demokrasilerde belirleyici olan halkın iradesidir. Onu yok sayan veya unutanlara halk kendisini mutlaka hatırlatır. Seçmenin her birisi belli bir dünya görüşüne sahip olabilir ama hepsi insani yaşam standartlarının her açıdan daha iyi noktaya gelip gelmediğine göre adımlarını atar. Devletleri kırılganlıktan kurtaracak olan da hukukun üstünlüğü üzerine inşa edilecek adil devlet sistemidir.

Mustafa KAYA