Kilis'imin Havuşlu Evleri

Zehra ERASLAN

 

Sevgili dostlarım merhabalar!

Nasılsınız efendim? Dilerim yaşantınızda her dem güzellikler yer alır! Geleceğe dair umutlarınız da eskimeden, yıpranmadan sürer inşallah!

Bugün sizlerle olan sohbetimize, geçmişten günümüze nice anılara tanıklık etmiş olan Kilis'teki havuşlu evlerimize yer vermek istiyorum.

Otantik atmosfere sahip olan bu tarihi evlerimiz; gelenek, görenek ve kültürümüzün en büyük şahitleri. İlmek ilmek nakşedilmiş kültürümüz, bu tarihi evlerimizde. Dışardan baktığımızda bu evlerimizi sıradan, taş bir yapıdan ibaret gibi görürüz. Fakat bu tarihi evlerimizden herhangi birine girdiğimizde düşüncelerimizin yerini hayretler alır. Muhteşem bir mimari eser ve zeka ile karşılaşırız.

Hele o muhteşem işlemeli kapılarımızın üzerindeki iki tane anlam içeren tokmağı ... Bunlardan birini tıklattığımızda ev sahibi bizim cinsiyetimizi ya da yabancı mı tanıdık biri mi olduğumuzu hemen bilir. Gözlem penceresinden bakarak (şu anda kullanılan akıllı ziller gibi) kimin geldiğini görür. Tabii ki bu küçük bölme, her havuşlu evde olduğu için bizler de ev sahibine bizi görebilsin diye o küçük pencerenin karşında dururuz. Ev sahibine saygımızı bu şekilde göstermiş oluruz.

Eskiden komşu ilişkilerimizde samimiyet daha fazla olduğundan ve çatkapı gidip gelmelerimizden dolayı bu durumda gelen misafire de hazırlıklı oluruz. Malum ev hâli dağınık olabilir düşüncesiyle...

Uzun bir dehlizde yürürken otantik yolculuğumuz da başlar. Şehrin gürültüsü kesilir bir anda sanki apayrı bir âleme yolculuk hissi doğar içimizde.

Havuştaki çeşit çeşit çiçeklerin kokusu yayılıp bizleri mest eder.

Çoğu havuşta granit ya da beyaz taş oyma curunlar bulunur. Bu curunlarımızın amacı da vakti gelince üzüm pekmezi, domates biber salçası yapabilmemiz için...

İmece hâlinde hoş sohbetler eşliğinde pestil, sucuk, kurutma vs tüm kış hazırlıklarımızı yine bu otantik havuşta hazırlarız.

Mutlaka her evimizin havuşunda kuyu olur. Her türlü su ihtiyacımızı da bu kuyu suyu ile karşılarız.

Yaz aylarının doyumsuz güzelliklerini bu havuşlarda yaşarız. Muhabbetler doyumsuz olur, asmaların altında içilen çaylarla.

Yıldızları seyrederek yere serilen yer yatağımızda uykuya dalarız. Gün doğumu ezan sesiyle birlikte büyüklerimiz uyanır. Kuyudan abdest almak için uçlarında birer kova olan makaradan gırç gırç sesiyle su çekerler. Saba makamında okunan ezanın sesi ruhumuza işler, huzurla uyanırız yeni bir güne.

Hele varsa havuşta yetişkin bir ağaç... Dallarına salıncak kurarız. İşte o zaman çoluk çocuk sesiyle şenlenir evlerimiz. Şimdilerde, eskisi gibi kalabalık aile yapısı yok maalesef. Ata/ana büyüklerimiz ya huzurevlerinde ya da tek başına kaderine terk ediliyorlar.

Bazı havuşlu evlerimizde kuyular iki komşu için ara/duvara denk gelecek şekilde tasarlanır. Komşuyla ortak kullanırız bu kuyuları. Şimdilerde bir bardak suyu bile paylaşamıyoruz ne yazık ki.

Efendim havuşta odalarımız karşılıklı olup iki kat ya da tek kat üzerine inşa edilerek güney kuzey cepheleri iyice planlanarak yapılır. Yaz odalarımız kuzeye ve batıya karşı olur. Kış odalarımız ise güney ve doğuya karşı olur. Odalarımızda eşik olur bu eşikler aynı zamanda banyo yapma görevimizi de görür.

Güney cephesindeki odalarımız kış mevsimi için dizayn edilerek kullanımı daha rahat bir yaşam alanı tasarlanır.

Tahta kapının kocaman kilidini açıp içeriye adımımızı atar atmaz eşikte (yaklaşık eni boyu bir metre) renkli ve geometrik desenli işlemeler dikkatimizi çeker. Oda tabanlarına çimento kum harcı karışımının sonunda pürüzsüz ve parlak bir sıva yapılır daha sonra kurumadan bu desenler çizilerek renklendirilir. Kursümbül ile odalarımızın taban altı ve damlarımız döşenir bu da bir nevi izolasyon görevi görür. (Kursümbül; eskiden hamam külhanlarında yakılan atık maddelerin geriye kalan kısmı)

Yine odalarımızda mutlaka mahmiller, camlı küpiyye ve derin tağalarımız olur. Mahmiller dolap görevimizi görür. Şimdilerin gömme dolapları gibi.

Oturma odası zeminin altında özel bir harçla tasarlanmış tandırlarımız olur. İyice kor olmuş közler bu tandırlara dökülür ve üzerine Hördelek denen kilden kümbet şeklinde yapılmış gözenekli bir kapak kapatılır. Muhteşem bir zeka bu. Kat kaloriferi sistemi gibi.

Efendim, odadan odaya girilen kapılarımızın bir kısmı merdivenle Tabaka dediğimiz üst katlara çıkar. Genelde yatak odası olarak kullanırız. Son durağımız aşağı inilen basamaklarla mutfak olur. Kış günü havuşa çıkmamak için mutfaklarımız içinde kuyusu olanlar bile olur. Bu arada bir duvar içinde su deposu halinde "küllük" bulunur. Ocak ve soba külleri bu taş depoya doldurulur üzerine su aktarılır. Üste çıkan berrak suyun küllü kireci dibe çökerek kireçsiz su elde ederiz. Ayrıca taş ocaklar, erzak ambarları, carralar, duvarlarda asılı çangallar vs vs. bulunur.

Kuzey cephedeki odalarımız da, yazın bunaltıcı sıcak havadan korunmak için tasarlanmış. Daha serin ve gölgede olur efil efil eser rüzgarla...

Havuşlu evlerimizin hepsi taş duvar olup saman ve toprak karışımı bir sıva yapılır. Bu sıvanın özelliği de yalıtım. Yazın serin kışın sıcak olsun diye. Şimdilerin yalıtım ya da mantolama diye adlandırdığı şey.

Odaların iç duvarları da Sabunsıva denilen bir malzemeyle sıvanır.

Ve efendim bir de şimdilerin dubleks ev modeli gibi yine farklı tarihi evlerimiz de var. Yine işlemeli kapıların tokmağı vurularak destur isteriz. Alt katta karşılıklı iki oda ve üst kata çıkan merdivenleri çıkarız. Karşılıklı odalarımız ve cumbamız olur. Bu cumbalı odalarda ev hanımları ud çalarak şarkılar söyleyip eğlenirler.

İnanılmaz bir zeka eseri olan havuşlu evlerimizin hepsinde, odada otururken en çok dikkatimizi yüksek tavan ve sıralı direkler çeker.

Ayrıca havuşlara bakan göz göz pencereler (kuş tağaları) var, kuşlar yaz ve kış aylarında korunabilsin ve yaşasın diye. Havuşta da mutlaka küçük bir yalak olur su içebilsinler diye. Oysa şimdilerde bakıyoruz da hayvan sevgisini bırakın da insanın insana sevgisi kalmamış bu devirde.

Dolu dolu hatıralar dolu olan bu gizemli havuşlu evlerimize girince insanın çıkası da gelmiyor. O kadar çok detay var ki! Havuşta el yıkamak için lavabomuz, aydınlama aracı olarak kullandığımız loküs lambamız için taş duvarda Tazar denilen niş yani oyuntu ...

Her detay ince bir zekayla tasarlandığı için yaşam alanımızda huzur içinde yaşıyoruz.

Acı tatlı hatıralarla dolu ev eşyalarımızın da el işçiliği kusursuz olur.

Bağlı bahçalı aynalarımız

Sekreton denilen devasa ağaç oymalı süslü aynamız

Aynalı koltuklarımız

Büfelerimiz

İngiliz aynalarımız

Ceviz ağacından sandıklarımız

Camekânlarımız

Ceviz oymalı koltuklarımız

El dokuması kilim ve halılarımız

Kaneviçelerimiz

Kesme işlerimiz

İğne oyası işlerimiz

Kırk yamalarımız

Bakırlarımız

Carralarımız

Katremizlerimiz

.....

Efendim tarihsel mimarîye sahip bu evlerimizi ziyaret ettiğimizde "huzurun adresi burası imiş" demekten kendimizi alamıyoruz.

Havuşlu evlerimiz gibi bir de konaklarımız var bizim. Havuşlu evlerimizden daha da büyük olup iki kapısı olur. Bu kapılardan biri yük hayvanlarının geçişi için kullanılır. Eskiden araba vs yerine binek hayvanı kullandığımız için...

Oda sayımız daha da fazla olur. Havuşlarımızda küçük çapta havuz da olur. Etrafında da renk renk çeşit çeşit çiçekler... Yaz aylarında gelen misafirlerimizi bu ferah ve otantik atmosferde ağırlarız. Konaklarımız daha geniş aileye sahip olduğu için her evli çocuğun kendi özel odası olur. Odasında da özel ihtiyaçlarını karşılamak için her şey yine tasarlanmış olur, lavabo vs bile...

Misafir odamız çok büyük olur ve gelen eşraflar burda ağırlanır. Her zaman düzenli ve temiz olur.

Efendim geçmişten günümüze kadar varlığını koruyan konaklarımız ve havuşlu evlerimizin mimarisinin korunması için yetkililerimiz gerekli önlemleri de alıyorlar. Bu tarihi havuşlu evler ve konaklarımızı yıkmak bence kültürümüzü de yok etmektir. Bir çok mal sahibi bu tarihi evlerini zamanında yıkarak onun yerine apartman dairelerini tercih ettiler ne yazık ki! Keşke yıkılmasalardı ve buna izin verilmeseydi. Hatıralarla dolu kapılarını geçmişe gömmeselerdi.

Sevgili dostlarım; bu otantik tarihi havuşlu evlerimizi bana gezdiren evlerinde ağırlayan değerli büyüğüm Muhlis Salihoğlu Bey'e ve sevgili eşi Duygu Hanım'a, kısa bir süre önce vefat eden arkadaşım merhume Gülşen Tekçe Hanım'ın eşi Dr Mustafa Tekçe Bey'e çok teşekkür ediyorum.

Tarihimize, kültümüze sıkıca sarılıp kendisi de bir konak alan kardeşim Sıtkı Karadaş'a çok teşekkür ediyorum. Konaklarımızı, tarihi evlerimizi bana eşlik ederek gezdirdiği için. Kimbilir belki benim de birgün kardeşim gibi hayalim gerçekleşerek havuşlu bir evim olacak...

"Eski toprak" dediğimiz insanlarımızın neden daha sağlıklı olduğunu merak ederdim. Konak ve havuşlu evlerimizi gezince; bunun sırrının insan zekası ile mimarisinin gerçekleştiği bu evlerimiz olduğunu anladım.

Sevgili dostlarım; elbette atlattığım gözden kaçırdığım yerler mutlaka oldu. Yanlış ya da eksik bilgilerim olduysa da affola!

Dilerim bu havuşlu evlerimizin mülk sahipleri bu muhteşem mimarı eserlerin kıymetini bilirler.

Yeniden sizlerle birlikte olmak dileğiyle sağlıcakla ve esen kalınız efendim!