<div>Çoğumuz gerek kendimiz, gerekse birinci derecedeki yakınlarımız için her türlü fedakârlığı yapmaktan kaçınmayız. Hele söz konusu kendi çocuklarımız ise akan sular durur, tabiri caizse yer yerinden oynar. Hatta bırakın normal yapılabilecekleri tüm imkânlar da seferber edilir.</div> <div>Ama söz konusu başkaları olunca nedense kaçacak delik ararız. İmkânlar imkânsıza dönüşür, bırakın yokları, varlar bile yok olur. Adeta sefilleri oynarız, yani varlık içinde yokluk çekeriz. Burada sorun, imkân veya imkânsızlık değil, başkaları olmasıdır. Yani muhtaç olan başkaları olunca bırakın ikinci hatta üçüncü dereceden bile bizi ilgilendirmiyor. Hâlbuki toplumun derdi derdimiz olmalı İmanımız imkâna dönüşmeli, imanın hem büyük bir sorumluluk hem de büyük bir imkân olduğunu asla unutmamalıyız</div> <div>Tabiî ki birinci dereceden yakınlarımız için elimizden geleni yapacağız. Ama asıl olan kendimiz ve çocuklarımız için değil başkaları için ne yaptığımızdır. Onlar zaten bizim bakmakla mükellef olduğumuz insanlardır. Allah katında en değerli olan başkalarının ihtiyaçlarını görmek, başkalarının acılarını paylaşmak, başkalarının başını okşamaktır. Yani bizi kurtaracak olan başkalarıdır.</div> <div>Burada rakam ve miktarların hiç önemi yok. On liramız varken bir lirasını veremiyorsak yüz liramız olduğunda zaten on lirasını veremeyiz Bu bir varlık veya yokluk değil bir ahlak sorunudur, yani infak ahlakı. İnfak etmekle emrolunduğumuzu ne çabuk unuttuk. Sadece nereden kazandıklarımızdan değil nereye harcadığımızın da hesabını vereceğimizi nasıl aklımızdan çıkardık.</div> <div>Verebildiğiniz şeyler size aittir diyen ne güzel söylemiş. Miras için biriktirilen mallardan vermek kolay değil. Bizler varlığımızdan rahatlıkla infak edemiyorsak bize ait olmadığı içindir. Ama biz, zenginliğimizin bize ait olduğunu sanıyorduk. Öyle değil mi? Gerçekten bize ait olsa vermez miydik?</div> <div>Hani biz komşumuz açken tok yatamazdık, hani biz yoksulları doyurur, yetimlerin başını okşardık. Ne oldu bize ki başkalarının seslerine kulak vermez olduk. Ne oldu bize ki başkalarının ihtiyaçlarını görmez olduk. Hassasiyetlerimizi ne zaman nerede kaybettik. Verince eksileceğini mi sanıyoruz, hem de artacağı bize söylendiği halde.</div> <div>Bakın bir gün peygamberimiz (a.s)kendisine gönderilen bir koçu Hz. Aişe ye yollar ve kesip muhtaçlara dağıtmasını söyler. Akşamüzeri eve geldiğinde Hz. Aişe, Efendimize, Ya Resulullah hepsini dağıttım sadece bu bize kaldı der ve kesilen koçun bir kolunu gösterir. Allah resulü Hz Aişeye desene bu kol hariç hepsi bize kaldı ya Aişe der.</div> <div>İşte bakış açısı bu, verdiklerimizin karşılığını aynen bulacağımız, verebildiklerimizin ahirette bize azık olacağını hep vaaz etmiyorlar mı bize. Az çok önemli değil, önemli olan sorumluluk duygusu önemli olan başkalarıyla paylaşabilmek.</div> <div>Size geçen sene Ramazan’da İstanbul Bağcılarda yaşanmış bir hikâye anlatayım.</div> <div>Bir grup insan bir araya gelip fakirlere maddi yardım götürmeye koyulurlar. Bir gün karşılarına çok muhtaç yaşlı biri çıkar. Ona düzenli olarak 200 YTL ödemeye başlarlar. Aradan bir müddet geçmişti ki, yine böyle bir başka fakire rastlayıp ihtiyacını sorarlar ve ona da yardım önerirler. Ama adam yardımı reddeder ve “Bana her ay birisi 100 YTL ödüyor zaten.” derBunun üzerine yardımsever dostlarımız “bizi bu zatla tanıştır da çabalarımızı birleştirelim” deyince, adam onları götürür. Karşılarına çıkan kişi, her ay 200 YTL ödedikleri yaşlı ve çok fakir olan o adamdı. Dostlarımız şaşırdılar ve oracığa çöküp ağladılar.Evet, iyilik para değil yürek işidir!..</div>