İSTİKRAR VE İSTİĞRAF

İSTİKRAR VE İSTİĞRAF

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde Türkiye koalisyonlar devrine girmişti. Hiçbir siyasi parti TBMM’de güvenoyu alabilmek için yeterli çoğunluğu elde edemediği zaman mecburen koalisyon arayışlarına gidiliyordu.

Çoğu zaman aylarca süren bu arayışlar, bazen iyi netice verse de kurulan hükümetler pek de uzun ömürlü ve istikrarlı olamıyordu. Yenisinin kurulması ise yeni zaman israflarına sebep oluyordu.

Milli Görüş’ün ortak olduğu ve benzeri bazı koalisyonlar hariç, pek de başarılı icraatlar sergileyemiyorlardı.

Bu durumda “istikrar” kavramı halkın zihninde iyi günlerin anahtarı gibi algılanır olmuştu. Zaman zaman “en kötü hükümete de razıyız, yeter ki istikrarlı bir yönetime kavuşalım” temennileri dillendirilmek zorunda kalınırdı.

Bu yüzyılın başlarında özlenen istikrar AKP ile geldi. Hem de yirmi yıl bozulmayan bir istikrar.

Yirmi yıllık istikrar bu millete sadece “istikrar” kavramının asla yeterli olmadığını çok acı tecrübelerle gösterdi. Halimize şöyle bir baktığımızda bu uzun istikrarın başımıza neler açtığını görebiliyoruz:

Ekonomimiz istikrarlı bir şekilde bozuldu.

Devlet ve halk istikrarlı bir şekilde ödemesi zor bir şekilde borçlandı.

Bütçe açıkları istikrarlı bir şekilde arttı.

İşsizlik istikrarlı bir tempo ile katlandı, halen de artıyor.

Sanayi, tarım, hayvancılık istikrarlı bir şekilde geriledi.

Zaten bozuk olan gelir bölüşümü istikrarlı bir şekilde rantiyecilerin lehine daha da bozuldu.

Ahlâk ve maneviyat istikrarlı bir şekilde dejenere oldu, oluyor.

Hapishaneler istikrarlı bir şekilde tıka basa dolmaya devam ediyor.

Eğitimde kalite istikrarlı bir şekilde düşüşe devam ediyor.

Faiz ödemeleri istikrarlı bir şekilde servetleri iç ve dış tefecilere transfer etti, halen de ediyor.

Aile kavramı, istikrarlı bir şekilde kan kaybederken kavgalar, cinayetler, boşanmalar, şiddet sahneleri toplumu derinden sarsıyor.

İsraf, vurgun, sömürü, rüşvet, istikrarlı bir şekilde artarak büyüyor.

Faiz, döviz, altın ve her şeyin fiyatları artarken enflasyon da istikrarlı bir şekilde yukarılara tırmanıyor.

Türkiye’nin kazanımları ve servetleri hızla istikrarlı bir şekilde eriyor.

Ödemeler dengesi istikrarlı bir şekilde bozuluyor.

Adalet mekanizması istikrarlı bir şekilde “adaletsiz” hale geliyor.

Koalisyonlardan istikrarlı bir şekilde uzaklaşırken “ittifaklar” siyaset dünyasını adeta istikrarlı bir şekilde rakip değil sanki düşman kamplara bölüyor, karşı ittifaktaki partiler ve vatandaşlar adeta düşman gibi görülüyor.

Dış politikada istikrarlı bir şekilde yalnızlaştırılıyoruz.

Komşularımızla istikrarlı bir şekilde aramız açılmaya devam ediyor.

İstikrarlı bir şekilde “vahşi Batı’ya” teslimiyet çizgisine getirtiliyoruz.

Yalan, dolan, aldatma, adam kayırma, plansızlık, programsızlık, mafya metotları, ok olup istikrarlı bir şekilde ciğerlerimize saplanmaya devam ediyor.

Bütün bu “istikrarlı” yıkımları allayıp pullayıp, cilalayıp, halen başarı gibi sunmaya istikrarlı bir şekilde devam edenler ise öfkeye tüy dikiyor.

Bu durumda “istikrar” ne kadar zararlı bir kavram diye yazmamızı mı bekliyorsunuz? Hayır, istikrar çok faydalı, çok gerekli ve çok arzu edilen bir kavramdır. Ama iyi olan, faydalı olan, akıllı olan, yapıcı olan, ahlâk ve maneviyatı başa alan istikrar arzulanır. Bu da kısaca:

Yaşanabilir Bir Türkiye hedefli bir istikrar!

Yeniden Büyük Türkiye hedefli bir istikrar!

Yeni Bir Dünya hedefli bir istikrar!

TEVBE YA RABBİM

Yıllarca istediğimiz şu idi:

İstikrar, istikrar, istikrar!

Böyle istikrar bizi mahvetti;

İstiğfar, istiğfar, istiğfar!

Ekrem ŞAMA