<div>İstiklal Caddesi Terör Saldırısı</div> <div>15.11.2022</div> <div>Geçtiğimiz Pazar İstanbul İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen terör saldırısı bütün toplumda derin bir üzüntüye sebep oldu. Suriye vatandaşı olduğu ve kaçak olarak Türkiye’ye girdiği açıklanan kadın teröristin, içinde patlayıcı olan paketi kalabalığın en yoğun olduğu saatlerde patlatması neticesinde 6 insanımız vefat etti. Altısı yoğun bakımda olan, ikisi ağır olmak üzere 81 de yaralımız var. Bu yaralıların çoğunluğu taburcu edilmiş durumda.</div> <div> PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG mensubu olduğunu kabul ettiği açıklanan kadın teröristin, patlamanın ardından birkaç saat içinde yakalanmasıyla birlikte çeşitli detaylar da öne çıkmaya başladı. Bu terör eyleminin uyuyan bir hücre eylemi olmadığı, teröristin illegal şekilde ülkemize giriş yaptığı andan itibaren çeşitli şekillerde maddi-manevi destek aldığı çoğu uzmanın kabul ettiği bir gerçek. Emniyet tarafından yapılan açıklamada patlamada TNT kullanıldığı ifade edildi. Teröristle bağlantılı olduğu düşünülen 46 kişinin gözaltına alınması bu sürecin uzun süren bir planlamanın sonucu olabileceğini de gösteren bir gelişme oldu.</div> <div> Suriye’de iç savaş başladığı andan itibaren ana gayenin “Suriye’nin Afganistanlaştırılması” projesi olduğunu daha önce ifade etmiştik. Terör örgütleri için en doğal yaşam alanının istikrarsız bölgeler olduğu çok açıktır. Terör örgütleri küresel güçlerin vesayet aygıtlarıdır. Alan açma adına kullandıkları yapılanmalardır. Korku ve endişe oluşturmak ana hedefleridir. Doğrudan kendi askeri güçlerini kullanmak yerine bu terör örgütlerine verdikleri destekle daha az maliyet üstlenmiş olurlar. Bu yüzden daima terör örgütlerini kullanmayı yeğlerler. Terör örgütleri de kendilerini kullandırarak hedeflerine ulaşacaklarını zannettikleri kısır bir döngünün içinde yuvarlanıp dururlar.</div> <div> Özellikle 1991 yılı 1. Körfez Savaşı’nın ardından bölgemiz adım adım terör örgütlerinin yaşam alanına dönüştürülmüştür. 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi, 2011 yılından itibaren de Suriye’nin hedef tahtasına konulmasının ardından terör örgütleri ile başta ABD olmak üzere küresel güçlerin ilişkileri meşru(!) bir zemine oturtulmaya çalışıldı. Bugün artık PYD/YPG, ABD’nin DAEŞ’e karşı işbirliği yaptığı yerel partner olarak tanıtılıyor. Terörist eylem sonrası ABD tarafından yapılan açıklamanın bu ilişkinin gözden geçirileceğine dair bir iz taşımaması da aslında anormal sürecin normal bir sonucudur.</div> <div>Diğer taraftan ABD’nin önemli gazetelerinden olan Newyork Times‘ın terörist saldırıyı haberleştirirken kullandığı dil ise pes dedirtecek cinsten bir yaklaşım içermekteydi. Siviller arasında yerli veya turist olmaları üzerinden girilen haber tam anlamıyla kolonyal gazeteciliğin yeni örneği oldu. Üstenci, kışkırtıcı ve sorumsuzluğun dik alası olan bu dil aslında çok da şaşırtıcı olmadı.</div> <div> Bundan sonra başka detaylar ortaya çıktıkça bu saldırıyla ilgili daha farklı boyutlarda değerlendirmeler yapmak mümkün olacaktır. Terörist kaçak olarak ülkeye nasıl girdi, kim veya kimler destek verdi, ne zaman giriş yaptı, takip edilmedi mi, bütün bu süreçlerde herhangi bir hata var mı, varsa yanlışlar nelerdir gibi soruların cevabı aranacaktır. Ancak bu noktada teröre karşı topyekûn karşı duruş sergileyen yaklaşım Türkiye’nin en önemli gücüdür. Ortak acılara birlikte karşı durmak, ortak sevinçlere birlikte sevinebilmek ancak ortak asgari müşterekleri sürekli tahkim etmekle mümkün hale gelebilir.</div> <div>Kimden gelirse gelsin, kim tarafından desteklenirse desteklensin ve kime karşı yapılırsa yapılsın bu türden terörist eylemleri kınıyor, lanetliyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Başta aileler olmak üzere milletimizin başı sağ olsun.</div> <div>Mustafa KAYA</div>