Son iki aydır hepimizin gözü kulağı Gazze'de. İlk günler tüm İslam dünyası Gazze’nin zaferlerine sevinirken, ardından Siyonist İsrail'in başlattığı soykırım sürecin nereye evrileceğine dair soru işaretlerini beraberinde getirdi. Askeri olarak sahada refleks gösteremeyen İsrail, çatışmaların ilk gününden itibaren namluyu sivillere çevirdi. Karadan, denizden ve havadan Gazze aralıksız bir şekilde bombalandı, bombalanıyor. Ancak birkaç haftada, o da Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) olağanüstü yardımlarıyla toparlanmaya çalışan işgalciler yüzbinlerce ton bomba attıkları, binlerce sivili katledip moloz yığınına çevirdikleri Gazze'ye saldırmaya devam ediyor. ABD'nin verdiği sınırsız lojistik destekle, dünyanın dört bir tarafından topladıkları paralı güçlerle bölgeye giren İsrail ordusu hiç beklemediği bir direnişle karşı karşıya kaldı. Gazze'nin tamamıyla aynı anda savaşamayacağını gören işgal ordusu Roma İmparatorluğu döneminden bu yana uygulanan eski bir taktiği devreye soktu: “Böl, parçala, yönet/yok et.” Her ne kadar bu taktiği 19. yüzyılda başta Britanya İmparatorluğu olmak üzere, Alman, Fransız ve Ruslar savaştıkları tarafları siyasi manipülasyonlarla ve komplolarla bölme anlamında kullansa da bugün İsrail bunu saha çatışmasında yapmayı hedefliyor. Yukarıda da belirttiğim gibi tüm Gazze'yi işgal edemeyeceğini anlayan İsrail; önce kuzeyden başlayarak Gazze'yi işgal noktalarına böldü. Sonra da tüm direnişçiler Gazze'nin kuzeyinde mevzi almasın diye kuzeye kara harekâtı düzenleyerek Gazze'nin merkezini ve güneyini de ateş altına aldı. Böylece bölgeyi parça parça yutmaya çalışıyor. Gelinen 2 ayın sonunda Gazze ile ilgili yetkili makamlarca paylaşılan bilgiler oradaki insanların nasıl bir soykırım tehdidiyle karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor. Birleşmiş Milletler (BM) Göç Komisyonu'nun raporuna göre 1.9 milyon Gazzeli yerinden, yurdundan edilmiş durumda. On binlerce Gazzeli Mısır sınırına doğru sıkıştırılıyor. Kuzey Gazze'nin sahil şeridi, Gazze kentinin batısının bir bölümü işgal edildi ve kent kuşatma altına alınmak isteniyor. İşgal güçleri son bir haftada Gazze'yi üçe bölecek bir harekât daha başlattı. İsrail ordusu Han Yunus'un merkezine doğru ilerliyor. Elbette işgalcilerin planları da istedikleri gibi gitmiyor. Direnişçiler İsrail ordusuna ciddi kayıplar verdiriyor. Hâlihazırda İsrail’in kayıpları ile HAMAS güçlerinin kayıpları karşılaştırılsa, oransal açıdan en fazla kaybın İsrail’de olduğu herkesin kabul etmek zorunda olduğu bir gerçek. Şu an Gazze'de her sokak bir mevziye dönüşmüş durumda. Lakin gün geçtikçe ara açılıyor. Gazze alenen yalnızlığa terk edilmiş halde. İsrail Batı'dan sınırsız askeri destek alırken, İslam ülkeleri Gazze'ye kefen gönderiyor. Maksadım moral bozmak değil, lakin gerçeği göz önünde tutmak zorundayız. Durum böyle devam ederse, işgale dur diyecek bir süreç bir an önce başlatılmazsa Gazze'nin tamamen işgal edilme ihtimali maalesef uzak değildir. Libya'da Ömer Muhtar direnişi, Şeyh Şamil'in Dağıstan direnişi, Medine Aslanı Fahrettin Paşa'nın direnişi de Gazze direnişi gibi şanlı ve mübarekti. Fakat yalnız bırakıldıkları için nihai zafere ulaşamadılar. Tarih aynı zamanda bir ibret vesikasıdır. Gazze'yi yalnız bırakmamalıyız. İslam ülkeleri bugün ellerindeki her türlü imkânı kullanıp baskı yaparak İsrail işgalini acilen durdurmalıdır. Gazze işgal edilirse başta Akdeniz’e sınırı bulunan ülkeler olmak üzere herkes siyasi ve ekonomik açıdan bu sonuçtan çok olumsuz olarak etkilenecektir. Ne diyordu Siyonizm’in bütün kodlarını çözüp, komplo söylemlerine aldırmadan bu gerçekleri bütün dünyaya anlatmak için var gücüyle mücadele eden, başta Filistin halkının ve mazlumların hamisi olan büyük lider; sonra dövecek diziniz bile kalmaz. Mustafa Kaya