İslam davetçileri için on temel ilke

İslam davetçileri için on temel ilke

 Davetimiz umut olsun:

Davetimiz her şeyden önce tüm ezilenlere, sömürülenlere, haksızlığa ve adaletsizliğe uğrayanlara,  evini geçindiremeyenlere, işsiz kalanlara, faiz ve borç batağına düşenlere, günahlardan kurtulamayanlara, boşanmanın eşiğine gelenlere, çocuklarına söz geçiremeyenlere, psikolojik buhran yaşayanlara yani; tüm umut bekleyenlere bir umut olsun! Çünkü toplumsal yaraları gündemine almayan bir daveti toplum da gündemine almaz.

Davetimiz güven ve huzur versin:

Din diye kendisinin, cemaatinin ya da hocasının yorumunu, fikrini ve tarzını insanlara dayatan, insanların omuzlarına Allah’ın ve peygamberin yüklemediği sorumlulukları yükleyen, dini zorlaştıran ve ağırlaştıran değil kolaylaştıran, muhataplarının kalbinde huzur ve sevinç oluşturan, ruhlarda tatlı bir his uyandıran, mutlu eden bir davet usulümüz olsun. Sürekli korkutan, tehdit eden, ötekileştiren, tepeden bakan ve buyurgan bir dilin değil sevdiren ve nefret ettirmeyen bir dilin hâkim olduğu bir davetimiz olsun. Çünkü kavgadan, gürültüden, tartışmadan ve tehditten bıkmış kalpler, güven, huzur ve ferahlık hissettikleri yerde karar kılar.

Davetimiz hal ile örnekliği esas alsın:

Tebliğ ettiklerini temsil etmeye, hal ile örnekliğe, eylem ve söylemlerinin çelişmemesine, ahlakıyla, adaletiyle, aile hayatıyla, siyaseti ve ticaretiyle örnek olmayı önceleyen bir davetimiz olsun. Çünkü insanlar ancak söylediklerini yaşayan ve bu uğurda bedel ödeyenlerle yol yürümek isterler.

Davetimiz fert fert ilgilenmeyi hedeflesin:

İnsanlarla birebir münasebeti önemseyen, kitlelere ve kalabalıklara değil, fertlere hitap edebilmeyi önceleyen, bir insanın hidayeti için çabalamayı, fedakârlık yapmayı, zaman ayırmayı küçük görmeyen, tek bir insanla bile yıllarca ilgilenebilecek sabrı barındıran bir davetimiz olsun. Çünkü fertleri kazanamayanların kitlelere hitap etmesi mümkün değildir.

Davetimiz resmi değil, sivil bir davet olsun:

Daveti siyasi iktidarların ya da ekonomik güç sahiplerinin, holdinglerin ve şirketlerin sağladığı imkânlara teslim etmeyen, çağrısının gücünü bizzat davetin kendisinden alan, sivilliğini ve özgürlüğünü kaybetmeyen, statükoya teslim olmayan bir davetimiz olsun. Çünkü kendi özgürlüğünü kazanamayanların başkalarını özgür kılması mümkün değildir.

Davetimiz bozuk düzenle derdi olan bir davet olsun:

Enerjisini kendi kardeşlerine harcamayan, şahıslara, partilerle, gruplarla değil bizzat bu bozuk düzenin kendisine muhalefet eden, düzenin tekliflerine ve tehditlerine eyvallah etmeyen, mala, makama ve dünyalıklara tamah etmeyen, servete, şehvete ve şöhrete köle olmayan bir davetimiz olsun. Çünkü hedefi bu bozuk düzen olmayanların hayatı teferruatlar arasından avunmayla heba olur.

Davetimiz taassuptan uzak olsun:

Irkına, partisine, cemaatine, tarîkatine, hocasına değil yalnızca İslam’a çağıran bir davetimiz olsun.  Her hayra motor, her şerre fren olabilen, kim yaparsa yapsın yanlışa yanlış diyebilen, kendinden olanın hatalarını görmezden gelmeyen, tevil etmeyen, üstünü örtmeyen, her şart ve durumda hakkı ayakta tutan ve adil şahitliği ilke edinmiş bir davetimiz olsun. Çünkü adil olmak davette tesiri artıran en önemli ve temel prensiptir.

Davetimiz meşru ve mutedil bir davet olsun:

İslam ve Müslümanlar nazarında meşruluğunu ve mutedilliğini kaybetmeyen, gerçeklikten kopmayan, açık ve şeffaf olan, şüphe değil güven ve eminlik telkin eden, toplumun her kesimine sunulabilen bir davetimiz olsun. Çünkü kalplerde sürekli korku, şüphe ve imkânsızlık hissi uyandıran bir davetin insanlar tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.

Davetimiz doğal olsun:

Bir derneğe, bir medreseye, bir STK’ya, bir sosyal medya platformuna, bir YouTube hesabına hapsolmayan, hayatın tam ortasında, çarşıda, pazarda, düğünde, cenazede, siyasette, ekonomide, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinde var olan doğal bir davet olsun. Sivil toplum görevi bittiğinde, derneği çalışmalara ara verdiğinde, tarikatıyla arası bozulduğunda, internet kesildiğinde, sosyal medya hesabı kapandığında, takipçi sayısı azaldığında bitmeyecek ve ortada kalmayacak, hayatın doğal akışı içinde devam edecek bir davet olsun. Çünkü İslam, fıtrat dinidir. Fıtrat da ancak doğal olanı kabul eder.

Davetimiz hakkı açıkça ortaya koyan bir davet olsun:

Davetimiz hakikat mesajını gölgede bırakacak gereksiz teferruatlardan, detaylardan, ayrıntılardan ve fazlalıklardan kurtulmuş olsun. Çünkü hakkın kendi tesiri vardır. Bu tesirin kalplere ulaşması da ancak üstün bir sadelik, etkileyici bir açıklık ve şeffaflıkla mümkündür.

Dr. Abdülaziz Kıranşal