Onunla 2000’li yılların başlarında tanıştık. Özellikle Erbakan Hoca’mızın liderlik ettiği Müslüman Topluluklar Birliği (MTB) toplantılarının İstanbul ayağında görevli olduğumuz zamanlar yakından çalışmıştık. Onu ilk tanıdığımda bendeki hissiyat sonuç odaklı iş tutuş şekli olmuştu. Sızlanan, şikâyet eden değil her şart altında o sorun nasıl çözülür, şu problem nasıl aşılır konusundaki ısrarcı yaklaşımı öne çıkıyordu. Mazeret üretmeyi sevmez, çalışma arkadaşlarına da bunu hissettirirdi. Yapılacak bir işte A planının yanında diğer planları da düşünür ama esas plana zarar gelmesin diye onu dillendirmezdi. İslam ülkelerinde geniş bir çevresi vardı. Üniversite eğitimini Mısır’da tamamlamış olmasının buna büyük katkısı olduğu açıktı. Uluslararası toplantılarda, mitinglerin organizasyonunda en küçük bir detayı bile düşünür, planlarını ona göre yapardı. Katılımcıların sadece sonuçlarını gördüğü o büyük toplantıların arkasında mütevazı ama çok güçlü bir mutfak olurdu. Hasan Bey her daim bu mutfağın önemli bir parçasıydı. Geçen gün bir yayında da söyledim. Ticari zekâsı da aslında çok güçlüydü. Mısır’da öğrenciyken uçak kiralayıp yolcu taşımacılığı yapacak kadar cesurdu. Para kazanmak, zengin olmak gibi bir hedefi olsa buna çok rahatlıkla ulaşabilirdi. 90’ların ikinci yarısında Erbakan Hoca’mızın bir talimatı ile ticari faaliyetlerine son vermiş ve gelip Genel Merkez’e teslim olmuştu. O anlatmak istemezdi ama bazen onu zorlar, özel hayatında, ticari faaliyetlerinde neler yaptığını anlatmasını isterdik. O da sıkılarak anlatırdı. İletişim kurması zor bir insan olarak görünmesine rağmen öyle değildi. Kendisini haksız yere eleştirenlerin varlığını bilir, yine de önüne bakmaya gayret eder, oralarda takılıp kalmazdı. Bendeniz Dış İlişkiler Başkanlığında onunla halef selef idik. Bana her daim tecrübelerini aktarır, süreçlerin yönetiminde destek verirdi. Bazı dış politika konularında, teşkilat meselelerinde farklı düşündüğümüz zamanlar da oldu. Karşılıklı olarak fikirlerimizde ısrarcı olduğumuz bu dönemlerde o benim, ben onun hukukunu korumak için azami gayret gösterdik. Millî Görüş hareketinin ayrışma zamanlarında Genel Merkez’de olduğu ve en kritik süreçlerin yönetilmesinde görevleri bulunduğu için bir anlamda teşkilatın hafızasıydı. Kim hangi süreçlerde, ne dedi, nasıl davrandı, hangi kararları aldı veya hangi zararları verdi sorularının birçok cevabı ondaydı. Çok titiz çalışırdı. Kervanı yola koymadan planları yaparken o işi önce kendi içinde yaşar, sonra bunu muhataplarına aktarırdı. Bir iş yapılırken o işi verdiği kişinin o mesele ile ilgili bütün destekleyici materyallerin elinin altında olmasına ve rahat çalışmasına dikkat ederdi. Samimi, tavizsiz bir dava adamıydı. Davasına olan sadakatini her kritik dönemde duruşuyla göstermişti. Fedakardı, dirayet, feraset sahibiydi, gayreti ile öne çıkardı. Yaptığı işlerde Erbakan Hoca’mızın yakınında çalışmış olmasının izlerini görmek mümkündü. İş tutuş şeklinde bunların izlerini bulabilirdiniz. Diğer partilerle yapılan çeşitli görüşmelerde genelde o da olurdu. Bilindiği gibi müzakerelerde en önemli güç bilgidir. O da bu bilgilerle donanıp masaya oturmaya özen gösterirdi. İslam dünyasının sorunlarıyla, özelde Filistin meselesiyle her Millî Görüşçü gibi yakından ilgilendi, takip etti. Ön almaya çalıştı. Uyarmayı, uyandırmayı hedefledi. Madalyonun görünmeyen, gösterilmeyen yönlerine vurgu yaptı. Bazı kritik konularda birlikte arka kapı diplomasileri yürüttüğümüzde etkili yöntemler kullanmaya çalışırdı. Akıl alırdı. Danışmaktan çekinmezdi. Derdi ülkesi, milleti ve mazlum coğrafyalardı. Ümmet bilincinin hep önde olmasını isterdi. İslam Birliği idealini hep canlı tuttu. Artık ayağa kalkamazlar denildiği bir ortamda bile ümidi her daim sapasağlamdı. Milletvekili olduktan sonra, konuşmalarında Filistin, Gazze hep ön plandaydı. Kürsüye çıkmadan çok titiz hazırlanırdı. Hazırladığı belgeleri özenle seçer, konuşmasında bunları doğru bir şekilde kullanmayı hedeflerdi. Konuşmasının sonunda kalp krizi geçirdiği gün kürsüye çıkmadan son konuştuğu kişi bendim. Konuşmasını kelime adedinden tutun, dakika dakika planlamıştı. Bana onlardan bahsetti. Seçimlere dönük bazı teşkilat meselelerini konuştuk. Heyecanlıydı. Kürsüye doğru yürürken geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini ne o ne de bizler bilebilirdik. Allah şehadetini kabul etsin. Vefatının ardından kimlerin sevindiği düşünülürse bu gidişin hepimizin örnek alması gereken yeni bir başlangıç olduğu gerçeği hatırlardan çıkarılmamalıdır. Bu arada babası Salih Amca, eşi Safiye Hanım ve kızı Meryem ile ilgili birkaç şey söylemek isterim. Öylesine teslim olmuş, metanet dolu bir halleri vardı ki emin olunuz bu nesiller boyunca anlatılacaktır. Allah onlara sabır versin. Hasan Bey’in ailesine olan düşkünlüğü bilinirdi. Yakın zamanda gerçekleşen kardeşi Mustafa’nın vefatından büyük üzüntü duymuştu. Kızı Meryem ile ilgili geleceğe dair düşüncelerini, Giresun - Alucra ilçesine bağlı köyündeki planlarını bazen bana da anlatırdı. Meryem’in kişisel kabiliyetlerinden bahsederdi. Benim de kız çocukları babası olmamdan dolayı ne kadar şanslı olduğumuzu konuşurduk. Evlatlarımızın geleceği ile ilgili istişarelerde bulunurduk. Ben bir dava kardeşimi, ağabeyimi, büyüğümü kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Vefatındaki duruşuyla çıtayı yükseltti. Şimdi bizler o çıtaya ulaşmanın gayreti içinde olacağız. Son olarak telefonlarıyla, mesajlarıyla bizleri arayıp, soran bu zor ve acı günümüzde bizimle birlikte olan her bir dostumuza şükran borçlu olduğumuzu ifade etmek isterim. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet, makamı ali olsun. Ailesinin, yakınlarının, sevenlerinin, Camiamızın başı sağ olsun. Mustafa Kaya