Günlükler: Aşk, Musiki ve Şiir

Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Aşk olmasa bu dünyada kim bilir nemenem bir şey olurdu? Dağı, taşı, kuşu, toprağı, denizi, havayı, suyu ve insanı, iyiliği ve güzelliği, vatanı, aşk ile sevmek! Yaşayan bilir keyfini, lezzetini. TURİNG‘teki konserde doya doya müzik yaşadık, seve seve güfte dinledik, Türkçenin en nadide örnekleriyle yeniden evreni ve sevgiyi işitti kulaklarımız. Aşkın içinde bulduk kendimizi.

TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu, saz ve ses sanatçıları yüreğimizi aydınlatıyor, içimizi ürpertiyor. Çünkü aşk ile başlıyorlar, aşk ile bitiriyorlar. Programlarını, hayatlara öyle endekslemişler.

Rahmi Bey "Ne imiş Aşk-u muhabbet sevda"yı notalara alırken "Ey hoş edalı, çalıp söyleyen; Aşk, muhabbet, sevda nedir söyle bakim"in cevabını arıyor.

Hacı Arif Bey, "Ateş saçıyor hicrin ile sine-i susan"ı bestelerken; "Yaşlı gözlerim derdinle kanlar döküyor. Yanan göğsüm ayrılığınla ateş saçıyor, Gönlün hali siyah zülfün gibi perişan. Ey güzeller şahı, derdin ve gamın beni öldürdü" derken kara sevdalılara merhem olmaya çalışıyor; aşk ile.

Orhan Rahmi Gökçe, İstanbul’da Sultanahmet Camii Başimamı Sanatçı Saadettin Kaynak çizgisinde İzmirli din adamı Rakım Elkutlu'nun bestesinde;

"Demedim hiç ona kimsin ve nesin, ne adın,

Nice yıllarca hayalimde süründün yaşadın,

Niye kahrın bana düşmüş, niye ellerde tadın" aşk için serzenişlerde bulunuyor.

SİNEDE CAN DİYE SAKLAYABİLMEKTİR AŞK

Kaptanzade Ali Rıza Bey'in sevdası;

"Her tel saçı bir ter dudağın değdiği yerdir,

Uslanmadı, yaşlanmadı, hayret senelerdir"de Aşkı tartışmaya açıyor. Aşk, bir gül fidanı gibi yeniden gonca veriyor, rayihalar yayıyor ortalığa.

Aşk bütün inanç gruplarını da sarmalıyor, kuşatıyor.

Bimen Şen, Aşkı her gece gökyüzüne bakarak tekrar tekrar arıyor;

"Yıldıza, mehtaba sorarım seni,

Mestane ağlayıp anarım seni,

Girersen rüyama sararım seni,

Gonca zannederim koklarım seni,

Sinede can diye saklarım seni!" derken Aşk ayrılıkla da, hasretle de, hatta rüyayla da bütünleşebiliyor. Kaçış yok aşktan.

Naci Tekel'in Hicaz şarkısında da aşktan kaçış yok, bu öyle bir kara sevda ki, kaçtıkça yakınlaşıyorsun;

“Haber gelmez gönül virane kaldı,

Ne sabra mecal var, ne takat kaldı,

Yadınla teselli daha ne kaldı,

Üç beş gün ömür var daha ne kaldı?"

SİZ HİÇ AŞIK OLDUNUZ MU?

İstanbul'da Yesari Asım Arsoy daha bir başka aşk içinde:"Biganenigahınla beni öldürüyorsun" diye kendini aşk ateşinin içinde buluyor. Celadet Barbarosoğlu güftesinde; aşktan usanmaya başladığını anlatsa da "Yaktın beni, yandım sana, yandıkça inandım" ile kara sevdaya yakalanmış, ancak fark ediyor. Diyorum ya aşk böyle bir şey. Dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. Bakmayın siz teknolojiye, aşka yenilecek.

Rıfat Bey, Muallim Fevzi Efendi'nin bestesinde "Gülşen-i Hüsnüne kimler varıyor" diye başlasa da bağrını tarak gibi tarayıp yaran sevgilinin aşkıyla bitaptır.

Şiirleri de özlemişiz meğer. Anıl Yurttaş-Filiz Yıldızbaşoğlu Oral Konserinde Ömer Bedrettin Uşaklı "Ufuklara yaslanmış yorgun dağlar sırayla" diye başlasa da harfler arasına saklanan aşkı hemen yakalayabiliyorsunuz. Çünkü şöyle devam ediliyor yine Kaptanzade Ali Rıza Bey bestesinde;

" Ne kadar narinsin, güzelsin bilsen,

Bak, yorgun gözlerim karşısında hayran,

Belki dirilirim elinden içersem,

Serin çam kokulu bir tascık ayran!" Hep söylüyorum, aşk böyledir işte, yaşı başı dinlemez ayranla bile yahut su ile bile feleğini şaşırır!...

Şevki Bey'in ve Recaizade Mahmut Ekrem'in de beste ve güftelerinde bir sonraki nesille aralarında aşk algısı farklı değil. Yüreklere işliyor."Sen bu yerden gideli ey saçı zer"in devamında dağlar ve derelerin aşktan, sevgiden bahsettiğinin altını çizer. Zaten aşk ve aşklar olmazsa olmaz.

İyi ki TURİNG var, iyi ki müzik ve şiir var, ses ve saz sanatçıları var. Ve dahasında Aşk var, sevgi ve muhabbet var, dünyayı ve toplumu sevgiyle sarmak var, insanla endekslemek var. Yaşasın aşk!...