<div><strong>Metin MERCİMEK</strong></div> <div> </div> <div>RENGİ TATLI EŞSİZ BİR ÇİÇEKTİR GÜLSEVGİYLE BAĞLANIR ONA HER GÖNÜLTÜM CANLAR DALDA FASIL YAPMAK İSTERBU MEŞKİ KİMSEYE KAPTIRMAZ BÜLBÜL.AŞKI BİLEMEZ NE LALE NE SÜMBÜLGÖNÜLLERİ YÜCELTEN TEK CANDIR GÜLNAZLANIR GÖSTERMEZ GÜZELLİĞİNİGÖRMEZSE YÜZÜNÜ YAŞAMAZ BÜLBÜL.</div> <div> </div> <div>GÜL KÜSTÜĞÜ ZAMAN KENDİNİ SAKLAR</div> <div>GONCA İÇİNDE YAPRAĞINI KAPAR</div> <div>AŞIK BÜLBÜLÜN SESİNİ DUYUNCA</div> <div>GÜZELLİĞİNİ TÜM DOĞAYA AÇAR.</div> <div> </div> <div>Metin MERCİMEK</div> <div> (Gülün Sırrı şiirimden) </div> <div> </div> <div>Yüzlerce şiirlerinde gül ile bülbülün aşkını dile getiren edebiyat ve musiki bilgilerini öğreten hocam Şair ve Musikişinas Mustafa Nafiz Irmak, bakınız gül ile bülbül konusunda ne güzel söylemiş: “Gül kendi güzelliğini her zaman göstermez, naz eder ve bu güzelliğini gonca içinde saklar. Bülbül ise o goncanın açılıp yüzünü göstermesini gece gündüz bekler hem de diken üzerinde şakıyarak.”</div> <div>İşte ben de hocam Şair ve Musikişinas Mustafa Nafiz Irmak’ın bu anlamlı sözlerini aldıktan sonra yukarıdaki “Gülün Sırrı” isimli şiirimi kaleme aldım </div> <div>Gül ile bülbül aşkına bir göz artığımız zaman, yüz yıllar boyu her ikisinin üzerine şiirler ve besteler yapıldığını görürüz. Devamlı el üstünde tutulan gül ile bülbülün ilişkileri dillerden hiç düşmemiştir. Bir taraftan aşkları, bir taraftan dargınlıkları, küskünlükleri, tüm insanların ilgisini çekmiş. Özellikle şairlerin, bestekârların ilham kaynağı olmuş ve birçok sinema filmlerine de konu teşkil etmiştir.</div> <div>Ayrıca insanların birbiriyle olan duygusal ilişkileri, gül ile bülbüle benzetilerek, bu ilişkiler onlara mal edilmiştir. Bülbül ile gülün aşkı hakkında o kadar hikâye yazılmış ki, bu hikâyeler günlük hayatımızda da yer almıştır. Şimdi bu konuda hepimizin yakından bildiği bir hikâyeye değinmek istiyorum:</div> <div>“Fakir bir öğrenci sevdiği zengin kızı dansa götürmek ister ve cesaretini toplayıp ona teklifte bulunur. Kız, eğer kendisine kırmızı bir gül getirebilirse sabaha kadar dans edebileceklerini söyler. Ne varki mevsim gül mevsimi değildir. Buna rağmen delikanlı büyük bir sevinçle kırlara koşar. Arayıp tarar ama gül bulamaz. Bu umutsuzlukla ağlamaya başlar. Bu arada onu izleyen hayvanlar sadece acıyarak bakarlar. Bir tek bülbül, onun gerçek bir âşık olduğunu görür. Bütün gül dallarını dolaşır, sadece bir dalın ona gül vereceğini, ama bir şartının olduğunu söyler. Kışın etkisiyle dalının kırıldığını, ancak bülbül kanını verdiği takdirde gülü alabileceğini bildirir. Bülbül bu şartını aşk uğruna kabul eder. Ertesi sabah eşsiz güzellikte bir gül açar ama bülbül fidanın ayakları ucunda, kalbindeki diken ile cansız yatmaktadır. Böylece delikanlı, sabahleyin sonsuz bir sevinç içerisinde kırmızı gülü dalından dikkatle koparıp doğru sevgilisine koşar.”</div> <div>Bu hikâyede, bülbülün aşkı uğruna, bir başkası için kendini feda etmesi, aşkın en derin duygularını yaşaması olarak yorumlanmaktadır. Aynı zamanda gülün bülbülden çok şey istediğini görmekteyiz. Aslında gül, seveninin, yani bülbülün kanına susamışçasına, susuzluğunu bu yolla gidermeye çalışan bir sevgili konumunda kendini göstermiştir. Dikkat edecek olursak, burada bülbülün yaptığı davranış, fedakarlığın en üst noktasıdır. O nedenle aşk hakkında yorum yapanlar “Aşk ölümü bile göze alır” diye boşuna söylememişler. </div> <div>Birçok şiirlerinde gül ile bülbülün aşkına değinen Edebiyat ve Musiki hocam Mustafa Nafiz Irmak, bakınız bu konuda, “Gül, kendi güzelliğini her zaman göstermez, naz eder ve bu güzelliğini gonca içinde saklar, bülbül ise o goncanın açılıp yüzünü göstermesini gece gündüz bekler hem de diken üzerinde şakıyarak.” diye ne kadar güzel yorumlamıştır. Hocamı rahmetle anıyorum. </div>