20. yüzyılın son soykırım girişimi Srebrenitsa idi. 21. yüzyılın soykırımı ise Gazze oldu. Bu katliamı durdurması beklenen büyük büyük(!) uluslararası organizasyonların kınama aparatlarına dönüşmüş olmaları her vicdan sahibi insan için acıların en büyüğüdür. Gözlerin önünde, metrekareye en fazla insan düşen dar bir bölgede, köşeye sıkıştırılmış 2 milyondan fazla insanın canlı yayınlar eşliğinde üzerlerine bombalar yağarken, herkesin bu terör eylemlerine karşı eli kolu bağlı oturması insanlık tarihi için bir utanç vesikasıdır. Gazze’de yaşananlar tam anlamıyla, her boyutuyla, uluslararası hukuka göre de bir soykırımdır. Literatürde soykırım “siyasal, ulusal, ırksal ya da dinsel bir nedenle, azınlık durumundaki bir insan topluluğunu soyca yok etmeyi amaçlayan toplu öldürme eylemi” olarak tarif edilir. Kendisini üstün ırk olarak görüp, diğerlerinin kendilerine hizmet etmek için yaratıldığına inanan ırkçı, emperyal Siyonist ideolojinin bu bakışından dolayı yaşananlar bir soykırımdır. Savunma bakanlarının bizzat Filistinliler için kullandığı “insanımsı hayvanlar” tabiri bunun bugüne yansıyan delilidir. Sadece Filistinliler değil, dünya üzerinden yaşayan bütün insanlar için aynı düşüncelere sahip olan bu bakış sadece Filistin halkı için değil, bütün insanlık için varoluşsal bir tehdittir. İsrail’in uyguladığı katliamların arka planında, en önemli motivasyon kaynağı, Siyonist ideolojinin kuşattığı dinsel gerekçelerdir. Filistin topraklarında bir devlet kurma hedefini “Tanrı’nın vadettiği topraklar” inancıyla açıklayan bir sakat din anlayışı İsrail’in yol haritası olduğu için Filistin topraklarında yaşananlar bir soykırımdır. Kaldı ki İsrail’in bu bakışı sadece Filistin topraklarını değil, Türkiye topraklarını da kapsayan bölgedeki ülkelerin siyasi, sosyal statülerini doğrudan tehdit eden bir bakıştır. Yani Gazze’yi savunmak aslında bu bölgedeki ülkelerin kendi vatanlarını savunması demektir. Soykırım tanımlamasında geçen azınlık ifadesine gelince bu durum bütün Filistin topraklarını değil, Gazze’nin tanımlamasına uymaktadır. Bir tek çıkış kapısı Mısır’ın Refah Kapısı üzerinden olan, diğer sınırları karadan, havadan, denizden İsrail tarafından kuşatılan Gazze bu anlamda soykırımın muhatabıdır. Yoksa Filistinliler kendi topraklarında azınlık değildir. Birçoğu da çevre ülkelerde mülteci konumunda ve vatanlarına dönmeyi beklemektedir. Filistin ana karasıyla, Kudüs ile Mescid-i Aksa ile bağlantısı koparılan Gazze halkı tam anlamıyla köşeye sıkıştırılmış durumdadır. Refah’tan geçen yardımların bile İsrail tarafından bombalandığı bir ortamda 2 milyondan fazla insan doğrudan soykırımın hedefindedir. Ayrıca gerek İsrail’in sözcüleri tarafından yapılan resmi açıklamalar, gerekse de Siyonist anlayışı savunan İsrailliler tarafından sosyal medyada yapılan paylaşımlar Gazze halkına topyekun bir saldırı olduğunu göstermektedir. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Gazzelilerin sivil, masum ayrımı olmadan hepsinin “suçlu” olduğu söylemi, yapılan soykırıma gerekçe oluşturma girişimidir. Bununla birlikte İsrail tarihinin en Siyonist hükümetinin başbakanı olan Benyamin Netenyahu’nun, “Arap liderlerine söylüyorum. Eğer iktidarınızı ve çıkarınızı korumak istiyorsanız yapabileceğiniz tek şey var. O da sesinizi kesmek” şeklindeki açıklaması, İsrail’in siyasi hedeflerine ulaşmak için diğer ülkelerin iç işlerine müdahale ettiğinin göstergesidir. Bu da İsrail’in işgal planlarında her şeyi kullandığının, her yolu denediğinin ispatıdır. Hatırlanacağı gibi Irak’ın işgal sürecinde kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle Irak’a saldıran, dönemin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı George W. Bush ve dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair idi. İddia edildiği gibi kitle imha silahları olmadığı ortaya çıkınca Blair bu koalisyondaki varlığına gerekçe olarak “Hıristiyanlık inancını” göstermişti. Bugün İsrail’in soykırım için temel motivasyonu da Siyonist inanç sistemidir. İslam dünyası halklarının Filistin’e olan desteklerini dini gerekçelerle açıkladığını söyleyerek Müslümanları din üzerinden siyaset yapmakla suçlayan kimi çevreler, söz konusu Blair veya Netenyahu olduğunda onların din temelli açıklamalarına karşı üç maymunu oynuyorlar. Oysa tarihi gerçekler Kudüs’ün Müslümanların idaresinde olduğu dönemlerde gerek Hıristiyanların, gerekse de Yahudilerin kendi ibadetlerini çok rahat bir şekilde yerine getirebildiklerini, hayatlarını güven içinde sürdürdüklerini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak soykırım tanımlamasında geçen “siyasal, ırksal ve dinsel” gerekçelerin İsrail’in Gazze’ye uyguladığı katliamların sebebini oluşturduğunu ve yaşananların böylece bir soykırım olduğu gerçeğini belgelemiş oluyor. İşte bundan dolayı uluslararası kurum ve kuruluşlar üzerine düşeni yapmak ve soykırım suçları hakkında gereken süreçleri başlatmak zorundadır. Gazze’nin emaneti bütün dünyada vicdan sahibi insanların boynundadır. Dünyanın dört bir tarafında insanlar meydanları Filistinli mazlumlar için doldurmaya devam ediyor. Dini, dili, ırkı, rengi, mezhebi, meşrebi ne olursa yüreği Gazzeli masumlar için atan insanlar, yönetimlerinin akıl almaz yasaklarına rağmen tek bir geri adım atmıyor. İnsanlığın ortak vicdanı elbette kazanacak, Filistin halkı ağır bedeller ödese de İsrail sonuçta mutlaka kaybedecek… Mustafa Kaya