2023 yılının Eylül ayında G-20 ülkeleri bu kez Hindistan'ın Yeni Delhi kentinde toplandı. Kendilerini insanlığın hamisi gören ve onlar adına hareket ettiklerini iddia eden ülkeler, bu toplantıda Hindistan'da Müslümanlara yönelik uygulanan zulümlerden hiç bahsetmediler. Müslümanları dışlayan vatandaşlık yasasına hiç değinmediler. Keşmir'in 2019 yılından bu yana Gazze gibi açık hava hapishanesine dönüştürüldüğü hakikatine gözlerini kapattılar. Bütün bunlara rağmen bölgemizi derinden etkileme potansiyeli taşıyan kararlar aldılar. Kadim Hint kültürünün ön plana çıkarıldığı toplantının sloganı da ucu açık, her tarafa çekilebilecek şekilde "Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek" gibi kozmopolit, adeta “Tek Dünya Devleti”ni çağrıştıran bir ifade olmuştu. Bu zirvede gündemin Rusya - Ukrayna Savaşı ve çatışma alanlarıyla birlikte küresel sorunlar olması beklenirken, tüm dünyada gündemi sarsan yeni bir küresel ticaret yolu planı ortaya konuldu. "Baharat Yolu" olarak isimlendirilen bu yeni proje adeta "Çin'in Bir Kuşak Bir Yol" projesine alternatif olarak ortaya çıkmıştı. Hindistan'ın Mumbai kentinden başlayan bu ticaret yolu, Hint Okyanusu'nu aşarak Birleşik Arap Emirlikleri'ne, oradan kara yoluyla Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail'e(!) uzanıyordu. İsrail'den ise Hayfa limanından Yunanistan'a, oradan da Avrupa'nın farklı noktalarına gidiyordu. Önemli bir detay da Türkiye’nin olduğu bir toplantıda, Türkiye’nin by-pass edildiği bir ticaret yolu bütün açıklığıyla ilan ediliyordu. ABD, Almanya ve İngiltere'nin alkışladığı bu yeni ticaret yolunun Batı medyasında da "İkinci İpek Yolu" ve "Doğu ve Batı Arasındaki Ticaret ve Kültür Hattı" olacağı öne sürülüyordu. Batı dünyası bu ticaret hattının propagandasını sürdürürken 7 Ekim sabahı “Baharat Yolu” projesini büyük oranda etkileyecek bir gelişme yaşandı. Filistin direnişi, İsrail’in on yıllardır devam eden işgaline karşı “Aksa Tufanı Operasyonu”nu başlatmıştı. Bu operasyonla İsrail'in "Güvenlik Çemberi" darmadağın edilmiş ve Siyonistlerin asla aşılamaz dedikleri gizem dolu güç algıları yerle bir olmuştu. İsrail'in sözde güvenlik çemberi can çekişirken Baharat Yolu Projesi'nin Akdeniz ayağı da böylece çöküyordu. Finans dünyası ve yeni ticari rotanın lojistik ağ planlayıcıları İsrail'in içine düştüğü çaresizliğini görünce, bu planın ne kadar altının boş olduğunu anlamıştı. Ancak başta ABD sonra da Batı dünyası için bu planın suya düşmesi kabul edilemezdi. 6 aydır İsrail'in devam eden şiddetli saldırı ve soykırımına rağmen, Gazze'nin hâlâ güçlü bir şekilde direnmesi küresel ortakları şaşkına çevirdi. Bu durumu kontrol altına almak ve durumu dolaylı gibi görünen müdahaleyle İsrail’in lehine çevirmeyi hedefleyen ABD'den, yaşanan krizi aşmak için bir adım geldi. İsrail'e yüzden fazla silah sevkiyatı, milyarlarca dolar para gönderen ABD’nin aklına "aniden" 6 ay sonra Gazzeli siviller geldi. Ve Amerika "ben de buradayım" dercesine bir anda Gazze'de askeri liman kurmaya başladı. Tarih defalarca bize ABD'nin gittiği yerlere sadece kan ve gözyaşı götürdüğünü delilleriyle ortaya koymuştur. İsrail'in içine düştüğü kısır döngü nedeniyle suya düşen bir planı, ticaret yolu hedefini canlandırmak için ABD'nin Gazze'ye geldiğini görmemek, bundan önce bölgede yaşanan tecrübeleri hiç dikkate almamak demek olacaktır. Liman ve insani yardım gibi süslü cümlelerle bölgeye gelen Amerika, Gazze'de kirli ve sinsi bir oyunun peşinde. Bu durumda daha önce de ifade ettiğimiz “Kıbrıs neyse Gazze de odur” cümlesi net bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. İşte bu nedenle hep tekrar ediyoruz: "Türkiye'nin güvenliği Gazze'den başlar." Bu gerçeği göremediğimiz her bir gün sadece günü kurtarmak anlamına gelecektir. Bölgemizde tehlikeli oyunlar kuruluyor ve bu oyunların merkezinde Akdeniz var. Akdeniz’de bir şeyler planlanıyorsa bilinmeli ki Türkiye, mutlaka bu planların hedefindedir. Mustafa Kaya