GARB’IN ŞARKISI, ŞARK’IN TÜRKÜSÜ

CAHİD EFGAN AKGÜL

GARB’IN ŞARKISI, ŞARK’IN TÜRKÜSÜ

Yazarlara sıkça sorulan bir soru vardır. Önce konu mu aklınıza gelir, başlık mı? Yumurta ve tavuk sorusu kıvamında bir meseledir bu. Bende durum değişken. Şiir yazarken başlık, düzyazı yazarken konu geliyor önce aklıma. Gerçi ne zamandır şiir yazmıyorum. Yukarıdaki başlık, dan diye düşüverdi zihnime. Unutmamak için hemen telefonuma not aldım. Yeni nesil yazarlık böyle bir şey. Akıllı fakat uslu olmayan telefonlar çıkmadan önce, yanımda küçük bir not defteri taşıyordum. Neyse, insan yazdıklarına aşık olmamalı derler ama bu serlevha çok hoşuma gitti. Yazarken kelime oyunu yapmayı seviyorum. Elbette bu oyunun bir kuralı var benim için; yaptığım nükte içerikle de örtüşmeli. Bir zekâ gösterisi değil; konuyu daha anlaşılabilir ve özetlenebilir hâle getirme çabası diyelim buna. Başlığın altını nasıl doldurabilirim diye günlerce düşündüm. Derinlere daldıkça daldım. “Hem Batı’nın şarkısını söylerim, hem Doğu'nun türküsünü çığırırım. Kime ne?” demeye getirdim içimden sözü. Sonra şöyle devam ettim yine içimden: “Bilim için de, sanat için de böyledir bu. İlim Çin’de de olsa, içinde de olsa gidip almalı. İnsan içine nasıl gider ki? İçimiz bize Çin’den bile uzaktır bazen. İnsan kendini keşfetmeden, açık denizlere açılmamalı hemen. Daha kendi sınırlarımızı bilmeden, başkalarının toprağında gezinmek “turfa müneccimliğe” benziyor çünkü.  Şöyle diyordu Ziya Paşa: “Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim/Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde” Yani, gökte yıldız ararken, yolumuzun üstündeki kuyuya düşenlerden olmayalım.” Yazının sonunu da şöyle bağladım: “Sağlam, estetik ve kalıcı olan neyse onun peşinde olmalıyız. Nereden gelirse gelsin, ister doğudan, ister batıdan; ister kuzeyden, ister güneyden. Bir güzellik gelsin de, nereden gelirse gelsin.”

MEVSİMLİK FACİALAR

Bizim memlekette bazı haberler, bir moda rüzgârı gibi esip geçiyor. Mesela “Boğazına kaçan cismi, heimlich manevrası sayesinde çıkardılar” türü haberlerde dönem dönem artış yaşanıyor. Ya da köpek saldırısı vakalarında. Bazı beter hadiselerin adını anmak bile istemiyorum. Gün geçmiyor ki bir “facia veya kurtuluş” haberi okumayalım. Böylesi haberler on sene önce yok muydu? Vardı da biz mi farkında değildik? Kimi eksantrik hadiseler neden bir salgın gibi yayılıyor? Bazı mevsimlerde -olumlu ya da olumsuz- bilinçli bir şekilde öne mi çıkarılıyor bu tarz haberler? Ne dersiniz?

BİLİNÇLİ LİNÇ DAHA İLGİNÇ

İsmet Özel’in Bilinç Bile İlginç isimli bir kitabı vardı. Ben bu isme bir de “linç” kelimesini ekledim. Sanırım son yılların en popüler kelimelerinden birisi oldu “linç” sözcüğü. Memlekette, herhangi bir konuda insanlar behemehâl ikiye ayrılıyorlar. “Elma kırmızıdır” diyenlerle, “Hayır yeşildir” diyenler kavgaya tutuşuyorlar hemencecik. iki taraf da “linçleşiyorlar”. Artık bizim gibi düşünmeyenlere karşı tahammülümüz yok. Ya bizdensin ya onlardan. Biz kimiz, onlar kim? Bilen yok. “Yapmayın efendiler! Elmanın kırmızısı da olur, yeşili de hatta sarısında ittifak da edebiliriz.” diyenlerin sesi gürültüye gidiyor. Ezici çoğunluk bilinçsizce yapıyor bunu. Bir de bilinçli hareket edenler var. İşte en ilginci, en tehlikelisi de bunlar.

BEYBİ ŞAVIR’A GİTTİM, DÖNECEĞİM

Eskiden hiç “eskiden” diye başlayan cümleler kurmazdım. Şimdi, eskiden diyecek yaşlara geldim sanırım. Buraya döneceğim. Geçenlerde internette bir video izledim, ondan bahsedeyim önce. Evli bir çift dostlarını eve davet etmişler. Balkonda drone uçuruyorlar. Drone’da asılı bir balon var. Kadının erkeğe bir sürprizi var belli ki. Balon bir süre sonra patlıyor ve mavi renkli kağıtlar uçuşuyor havada. Balkondaki toplulukta alkış kıyamet. Kadın ve erkeği tebrik ediyorlar. Anladınız sanırım meseleyi. Bir “cinsiyet öğrenme partisi”nden görüntüler bunlar. Kısa adıyla CÖP mensupları mı demeliyiz oradakilere? Bunu kadın ve erkek başbaşa yapsalar anlaşılır olacak ama CÖP’ü toplayıp, onları da bu “kutsal durumdan” haberdar etmek, gerçekten başka bir zihniyet, başka bir anlayış. Ya bebeklerin zerre kadar hatırlamayacakları bir yaş, iki yaş partilerine ne demeli? Ben bu tarz partilerde hiçbir bebeğin güldüğünü ve mutlu olduğunu görmedim. Hepsinin de gözlerinde yaş ve yüzlerinde somurtkan bir ifade var. Çünkü zoraki ve yapay bir ortam; tamamen anne ve babanın “evlat sunum” şovundan ibaret. Eskiden diyorduk, burayı tamamlayalım. Eskiden babalar ya da anneler çocuklarını başkalarının yanında sevmezmiş. Özellikle çocuk sahibi olma özlemi çekenlerin yanında.

Neyi kaybettiğini hatırla, diyordu İsmet Özel. Sanırım aklımızı kaybettik ve bu yüzden hatırlamanın bir yolunu bulamıyoruz. Neyi kaybettiğimizin yanında, neyi kaydettiğimizin de farkında değiliz artık.