Filistin’deki Sessiz Çığlık Ve Müslümanların Suskunluğu

İsrail’in Filistin halkının topraklarını işgal etmesiyle başlayan sürecin bir soykırıma ve insanlık dramına dönüştüğünü izliyoruz. İsrail eline geçen her fırsatı kullanıp Müslümanların üzerine ölüm yağdırıyor. Uluslararası toplum, olan bitene tamamen seyirci durumunda. Herhangi bir hukuki, siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal bir yaptırımdan söz dahi edilmiyor.
İsrail dünyanın her tarafında büyük krediye(!) sahip bir ülke. Bundan ileri gelen şımarıklığıyla saldırılarının dozajını her geçen gün artırıyor. Ölenlerin çoğu çocuklar ve kadınlar iken sanki sadece rakamdan ibaretlermiş gibi bir tutum takınılıyor.
Bütün dünyanın olan biteni izlediği bir gerçek. Ama Avrupa ve Batı kamuoyunun en azından mitinglerde bile sesi yüksek çıkarken Müslüman ülkelerin liderlerinden herhangi bir açıklama veya tepki duymuyoruz, görmüyoruz. Zaten savaşın, katliamın başladığı günlerde Netanyahu, “Konuşun da görelim!” şeklinde bir tehditte bulunmuştu. Hepsi de bu tehdide boyun eğdi. Herhangi bir Müslüman ülke bırakın tepki göstermeyi, cevap bile vermeye cesaret edemedi. Sözle bile karşılık veremedi, sessizlikleri de bombaların gürültüsü arasında kaybolup gitti.
Sahte Kahramanlık!
Biz millet olarak kahraman oluşturmaya, kahramanlık destanı yazmaya çok meyilli ve hevesliyiz. İktidarın başındakileri, hatta iktidarın kendisini bir kahraman olarak düşündük her zaman. Şimdi bir bağıracak, “Ey İsrail!” diyecek ve İsrail mum olacak diye bekledik. Oysa biz bunu beklerken İsrail'le ilişkileri bırakın kesmeyi, artarak devam etti. Ortaya çıkan sonuçta da İsrail’e giden gemilerle silah parçaları, mazot, askeri mühimmat da dâhil her türlü ürünün ülkemizden gönderildiği en yetkili ağızdan itiraf edildi.
Evet, ortada bir kahraman var ama görünen o ki bu kahraman sadece konuşuyor ve sadece miting yapıyor. Bağırıyor ama herhangi bir yaptırımın ya da karşı tarafı yola getirme çabasının emaresi bile yok. Tatlı su kahramanı demek ağır olmaz galiba. Son zamanlardaysa durum çok daha vahim. Söylem düzleminde bile bir tepki verilmiyor. Karşı koymak da yok, her şeyi kanıksadık. Şu anda Refah Sınır Kapısı’nda insani dram yaşanıyor. Gazze tuzla buz olmuş durumda. Bütün sakinleriyle beraber maalesef büyük bir soykırımın pençesi altında inliyor.
Bu davayla hiçbir bağı olmayan Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail'le Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail'i mahkûm etme noktasına getirdi. Bu hukuki açıdan büyük bir başarı elbette. Hiçbir İslam ve Arap ülkesinin yapamadığını Güney Afrika Cumhuriyeti yaptı. Mitinglerle, nara atmakla zaman kaybetmedi. Elini masaya vurdu ve arkasındaki kamuoyu desteğiyle hukukun gereklerini yerine getirdi.
Şimdi bu noktadan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz, hâlihazırdaki hükümetin tavırlarını göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye'den hiçbir şeyin beklenemeyeceği gerçeğidir. Belki arada bir miting düzenlenmesine, toplumun gazının alınmasına, bağırıp rahatlatılmasına devam edilir. Bir taraftan da Mavi Marmara benzeri bir gemi çıkışıyla dikkatler başka yöne çekilebilir. Böylece yükselen tepki dalgaları yumuşatılır ve İsrail’in katliamı Filistin’de tek bir canlı kalmayana kadar devam eder.
Bıçak Kemiği Geçti
Her şeyin hamasetle, kişisel ve günlük çıkarlarla yapıldığı bir dönemde mazlumun gözyaşının durmayacağı açık. Elimizden geldiği kadar mazlumların sesini birilerine duyurmaya çalışıyoruz, ama ne yazık ki yeterli olmuyor ve İsrail, sadık dostu katil Amerika'yı da arkasına alarak onlarla iş birliği halinde. Soykırım mağduru bir milletin torunları... Anlaşılan tarihin nasıl yapıldığını öğrenmişler. Bunu o kadar başarılı şekilde dramatize edip canlandırıyorlar ki bir film olsa, kahramanları değiştirip mazlumu öldüren İsrail'i zulme uğramış Yahudi diye göstersen yine bu film Hollywood’un olurundan geçer ve Oscar bile alabilir.
Burada dramın, acının, trajedinin dibine kadar hissettirildiği filmlere konu olan halk kendi filmini bizzat karşı tarafa yaşatıyor. Bıçak kemiğe dayandı demiyoruz. Bıçak kemiği de geçmiş durumda. Bundan sonra yapılacak şey, İsrail'i uluslararası mahkemelerde mahkûm etmek, her türlü ekonomik ambargo, yalnızlaştırma, siyasi baskıdır. Sonrasında İsrail'in hem katliam yapıp hem de Gazze'yi ele geçirip orayı imara açmasının önüne geçilmeli. Eğer orası imara açılır ve İsrailliler oraya yerleşmeye başlarlarsa artık filmin diğer perdesi, yani Suriye ile ilgili bölüm devreye girecek…
İşgal ve Soykırım Filminde Yeni Perde!
Şu anda Suriye ekonomik ve politik yıkım açısından gayet açık bir şekilde ele geçirilmeye hazır durumda. Lübnan zaten ortada. Ama son perdenin Türkiye Cumhuriyeti'nin Hatay başta olmak üzere Güneydoğu Bölgesi ve etrafındaki bereketli hilalle açılan koordinatlar olduğunu herkes biliyor. Kaza geliyorum demez. İşgal ve soykırım göz göre göre artarak gelmeye devam ediyor. Nasıl olsa bana dokunmuyor, benden uzak diyenler bilmeli ki bu ateş bir gün döner, bizim ocaklarımızı da yuvalarımızı da yakabilir. “Filistin’den bana ne” diyenler, İsrail’in “Yapılacak İşler Listesi” hakkında bilgisi olmayanlardır sadece.
Filistin'e destek olmak, Müslümanların kendi geleceklerine sahip çıkmak anlamına gelir. Bu karşılıklı bir etkidir. Zulme dur demezseniz, zulüm ateşi bir gün sizi de yakar. "Ben demiştim" demek ve haklı çıkmak gibi bir derdimiz yok. Ama yaşananların nereye doğru gittiğini objektif bir şekilde ifade etmek durumundayız. En azından bizim tarafımız, insanlık tarafı, ticaretten bir gelir endişesi taşımıyoruz. Ne gemilerimizin demir atacağı limanların derdindeyiz, ne de koltuk sevdasındayız.
Bazılarının İsrail’le olan ilişkilerinin devam etmesi, bir ayıp olarak tarihin kara sayfalarında yerini alacaktır. Kahraman olup tarihe adını yazdırmak vardı. Sahte kahraman olarak tarihteki yüz kızartıcı yerlerini alacaklar. Hamasetle İsrail’e karşı olduğunuzu, Filistin’in yanında olduğunuzu söyleyerek milleti aldatabilirsiniz. Ama sadece kendinizi aldatmış olursunuz. Bir gün devran da döner!
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan