Eşim Gülşen Tekçe Kilis'e Ne Emanet Bıraktı?

Dr. Mustafa TEKÇE

 

Değerli Dostlarım;

Eşim Hatice Gülşen Tekçe'yi kaybedişimizin üzerinden iki aydan fazla zaman geçti. Bugün Kilis'te onun restore ettiği üç asra yakın geçmişi olan tarihi evimizin havışında portakal, limon ve mandalina ağaçlarının altında çayımı yudumlarken boğazımda düğümlenen acım, unutulmaz hatıralarımla karışarak gözlerimin önünden bir film şeridi gibi akarak sıra sıra geçmeye başladı...

Eşim Gülşen, 1960 yılında Kilis'in tanınmış ailelerinden Mesminenin oğlu Necmettin Atik'in kızı olarak dünyaya geldi. İnanılmaz derecede dikkat ve asla hiçbir ayrıntıyı unutmayan bir zekâ ve hafızaya sahipti. Bir gördüğünü, şekli, kıyafeti, sözleri dahil unutmazdı. Üç yaşında bile gördüğü insanları, evleri, eşyaları söyledikçe o insanlar bile hayretler içinde kalıyorlardı.

Tarihi eserleriyle Kilis kadîm kültürünü, dilini, evlerini, eşyalarını, çeyizlerini, yemeklerini, adetlerini, gelenek ve göreneklerini değiştirmeden, yorum katmadan atalarımızdan intikal ettiği gibi korumak onun hayatının önemli bir gayesi halindeydi. Yemeklerimizi yeni bir yorumla değiştirip yapanlara şiddetle karşı çıkardı. "Bir yemeği sen ilk defa bulmuşsan onu istediğin şekilde değiştir yorumla ama atalarımızın, analarımızın yaptığı şekle sakın dokunma" derdi. Bunun telif hakkı, kul hakkı gibi anlaşılmasını isterdi.

Gerek yurt içinde gerek yurt dışında nereye gidersek gidelim antikacılar, antika çarşı ve pazarlarını mutlaka dolaşırdık. Kadınlara " -nenelerinizin sandığından çıkan varsa bakayım" der iki üç kuşak önce yapılmış en az yüz yıl öncesinin çeyiz eşyalarını alt üst eder seçerek en orijinal ve temiz işli olanları alırdı.

Milano'ya tekstil müzesine gitmek istiyorum deyince İtalya'ya gittik. Milano tekstil müzesini çok derin bir vukufiyetle dolaştık. Bana dönerek ne diyorsun diye sordu.

Ben - emin ol bizim depolarımızdaki eski eşya bu müzeden daha fazla diye cevap verdim.

Apartman hayatını sevmezdi. Nenesinin bir sözünü zaman zaman onun söylediği gibi söyler. "Benim dilim belimde olmalı yavrım" derdi.

Dil dediğimiz kocaman anahtarlardı.

Bu nedenle de neyimiz varsa satıp toparlayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı mimarı Balyan Efendi'nin yaptığı tarihi bir köşkü aldı. Böylece her zaman müstakil ve tarihî evlerde yaşadık.

Arkeoloji, etnografi, müzeler, tarihi eşya ve mekânlara ait o kadar çok kitap ve yayın okudu ve dolaştık ki nerdeyse hayret edilecek derecede doğru olarak ülkemizdeki her şehrin ayrıca Balkanlar, Orta Doğu, Avrupa ve Sovyet bloklarındaki ülkelere ait eski eşyaları görür görmez nerenin olduğunu bilirdi.

Eski eserlere değer veren bir insana rastlayınca onunla arkadaş olurdu. Yıldız Sarayındaki kültür konferanslarının ve antik sergilerin devamlı takipçisiydi. Orada İstanbul kültürünün üst düzey donanımlı güzide ve bilge temsilcileri ve camiası ile fikir alışverişi yapar kendisini sürekli geliştirirdi. Öyle ki bazı antikacılar aldıkları bir eşyayı nereye ait ne zamana ait ne için kullanılır ne kadar eder konusunda ona danışırlardı.

Yardımsever, tertemiz dervişe, tasavvuf ehli bir hanımdı. Hamamları çok sever on beş günde bir hamama giderdi. Ayda bir defada kimsesiz olan bir komşumuzu alır arabasıyla Üsküdar tarihi Şifa hamamına götürür orada yıkattırır, tırnaklarını bizzat kendisi keser sonra evine getirir ayrıca yemek yollardı. Kilis'te ise önceleri Paşa hamamını, orası kapanınca sonra Hasanbey, Koca Hamam ve Toğlu Hamamlarına giderdi.

Mardin yıllarımda Emir ve Bab-ıs Sor Hamamına giderdi.

Hasta ziyareti yapardı. Bir defasında hastanemizde ameliyat ettirdiğim fakir, garip ve meczup bir hemşehrimiz olan hastanın kontrol için bir hafta sonra gelmesi söylenmişti.. Adamcağız 'nerede kalacağım' dediğinde " al getir bizde kalsın ne yapalım" diyerek onu evimizde misafir etmiştik. Annem hasta olduğunda on dört yıla yakın bir sürenin nerdeyse tamamında annemi bırakmamış onu çok memnun etmişti.

Delileri, meczupları çok severdi. Öyle ki caddede birlikte yürürken karşımıza çıkan bir meczup nedense doğru ona gelir yanında durur beklerdi. Hemen her zaman cebinde hazır olan önemli bir miktar parayı ona verir ve uğurlardı.

Gerçek Kilis, Mardin, Antep, Urfa ve Kıbrıs yemeklerini çok lezzetli ve mükemmel yapardı. Kilis yemeklerini annesi ve nenesinden, Urfa yemeklerini Hacı Akay Çavuşoğlu hanımdan, Mardin yemeklerini Suat Dalgıç, Süheyla Pamukçu ve Gülsen Gülseren hanımefendiler ile Savur'lu Hacı Sevim Ökmen'den, Kıbrıs yemeklerini Dr. Mustafa Arabacıoğlu arkadaşımın Lefkoşa Gönyeli'deki annesi Fatma teyzeden, İstanbul saray mutfağını Osmanlı dönemi yemek kitabından öğrenmiş olduğunu her fırsatta söylerdi. Eli bereketliydi. Az yemek hiç yapamazdı. Mutlaka yemek ikramını sever, özellikle kimsesiz fakir komşulara yemek yollardı.

47 yıllık evliliğimizde ona bugün şu yemeği istiyorum diye bir şey hiç söylemedim. Bazen canım bir yemek ister akşam eve geldiğimde o yemeği yapmış olduğunu hayretle görürdüm. Yemeklerimizde gerçek Kilis zeytinyağı veya hakiki sade yağ kullanır et olarak sadece koyun ve kuzu etini kullanır, hep aynı kasaptan alış veriş yapar, Kilis'te kasap Mehmet Köseoğlu'ndan İstanbul'da Üsküdar Birlik Kasap Savaş Bey'den, Mardin yıllarımda da zarzur Mehmet ve İsmet Alın'dan alırdı. Her memleketin ürününü bilir onu mutlaka temin ederdi. Koyun sütünü bulur koyun yoğurdu yapar, keçi peynirini, tereyağı ve kaymağı Kilis'te Yılanoğlu Cengiz Alper ve Kıbrıs bakkaliyesi Cengiz’den yapar ve mevsiminde de Çanakkale'de de Gelibolu Karainebeyli köyünde binlerce keçi sürüsü olan dostumuz Hüseyin Kahyaoğlu'na oğlak kestirir. Keçi peyniri alırdı. Peyniri geleneksel Kilis tarzı yöntemiyle kaynatarak katremiz ve carralara basardı.

Kilis geleneksel sebze ve meyvelerinin kaybolmuş bütün ata tohum ve çekirdeklerini buldu. Rahmetli Kayınpederimin tohum tüccarı olması, eşimin çocukluğundan beri tohumları çok iyi tanıması bizim bu işimizi kolaylaştırdı. Bu arada çeşitli şehirlerdeki ata tohum biriktiren insanlarla yazışarak, görüşerek tohum takasları gerçekleştirdi. Hepsini bahçemizde eliyle ekerek onları yeniledi. Kilis’imizin artık nerdeyse adı ve tadı unutulmuş bütün sebzelerini beyaz patlıcan, hakiki hıyar ve domatesler, deştiye ürünler, lif kabağı ve çeşitli kabaklar, beyaz çekirdekli acemi loze kayısı, meyve çekirdekleri unutulmuş her şeyi ortaya çıkararak hepsini eşsiz bir titizlikle etiketleyerek arşivledi. Bize muhteşem bir tohum bankası emaneti oluşturdu.

Her mesleğin en usta isimlerini bulur, ne işimiz varsa onlara yaptırırdı. Zaman zaman "evde en genç biziz eşyalarımız hepsi bizden iki üç kat hatta beş kat büyük" der. dedesinin içtiği fincanla kahve içer, nenelerinin nenesinden kalan bardakla veya kalaylı tasla su içerdi. Bazı yemekleri mutlaka kalaylı tarihi bakır sahanlarda ikram ederdi.

Sekiz yıla yakın yaşadığımız Mardin'de eski, tarihî evleri görünce canlı bir müze şehir olabilecek o yıllarda Mardin'den hiç te geri kalmayacak Kilis'imizin o nadide taş işçiliği evlerini yıkarak nasıl briket ve betona dönüştürüldüğünü hüzünle izledi. Yıkılmak üzere olan bir evin yanından geçerken, "Duyuyor musun şu evi beni kurtar beni kurtar abla diye bana yalvarıyor" diye söyleyince ona madem öyle istediğin evi al ve kurtar demiştim.

Öyle de oldu.. Tüm şehir taş evlerini yıkımcı Hasan'a yıktırırken, briket ve betona koşarken kendisi Kilis'te aldığı tarihi eve yine yıllar önce Kilis'te bir ilk adım olarak şehrin tarihe ve aslına birebir saygılı ilk restorasyonunu o yaptı. Ama emsalsiz gerçek bir restorasyon.. Harabe haldeki evin yıkık toprak dam ve direklerini, artık kimsenin bilmediği sabun suvağını, damdaki dikenli palan otu dahil, külhan püşürüğü, leylid toprağı dahil her şeyi eskisinin aynısı olacak şekilde yeniledi.

Yıkımcı Hasan Arslan beyle konuşarak yıktığı evlerin taşlarını bir bir inceleyerek beğendiği taşları alıp çürüyen taşları onlarla değiştirdi. "Yeni taş alırsam evin eski taşlarının arasında sırıtır" diyerek hep o eski taşları kullandı.

"Bir evin restorasyonu bana yetmedi daha fazla ev kurtarmalıyım" diyerek haremlik ve selamlıkları olan büyük Davutağa konağını satın aldı. Oranın restorasyonunu yaptı. Beşyüz metrekareye yakın Muhteşem bir antik mekân oluşturdu. Daha sonra Raif Çakmur ailesinin ikiyüzelli yıllık mahsere, pekmezhane, sabunhane kompleksi olan tarihi yapıyı aldı.

-" Hangi müzeyi yapmak istedimse Antepliler benden önce o müzeyi yaptı ama öyle bir müze yapacağım ki Antep'te olmayacak diyerek bu komplekse odaklandı. "Burasını Kilis Zeytinyağı, Pekmezhane ve Tekstil müzesi yapacağım" dedi. Bu amaçla Edremit Küçükkuyu'daki Zeytinyağı müzesini gezince bizim elimizdeki eşyanın oradan çok daha eskiye ait olduğunu hayretle görünce çok mutlu oldu.

-" Öyle bir müze yapacağım ki Egeliler bile koşa koşa görmeğe gelecek" dedi.

Davutağa konağını restore ettirirken onun eksik taşları için mahserede daha önce depoladığımız yüzlerce taşlardan seçip yonttururken oradan geçen ismi bizde olan bir kültürsüz ne yapıldığını görmeden anlayıp dinlemeden "burayı yıkıyorlar" diye şikayet etmiş. Eşimin çok canı sıkıldı. Biz derdimizi mahkemede anlatabilmek için epeyi süre projemiz askıda kaldı. O şahıs gelip özür diledi. Ama olan oldu bu ülkede her hayırlı gayret de olduğu gibi bu da böylece cezasız kalmadı. Biz uzun süre derdimizi anlatmak için bir şey yapamadık.

Tam müze için başlayacak iken önce covid salgın dönemi sonra deprem ardından da kendisini yakalayan göz kanseri ortaya çıkınca; artık yolun sonuna geldiğini anladı ve vasiyet gibi şunları söyledi.

- "Benden bu kadar oldu yarım kalan işlerimi tamamlayın. Belediye Başkanımız benim okul arkadaşımın oğlu olan değerli genç başkan Hakan Bilecen'e söyleyin. Sayın Vali ve Kültür müdürümüze de anlatın… Bunu mutlaka gerçekleştirin... zannederim mutlaka yardımcı olacaktır. Eğer kimse ilgilenmezse o zaman üzülerek ve hayıflanarak doğru Gaziantep'e Fatma Şahin'e gidin benim selamımı ve vasiyetimi söyleyin.. Kilisliler yapamadı gel sen yap deyin" diyerek sözlerini bitirdi.

Değerli Dostlarım,

Onun bu vasiyetini üzerimizde bir emaneti olarak yerine getirmek hedefimiz olacaktır. Kilis Kültürel hayatını yaşatmak için her an tamamen çıkarsız, hasbetenlillah karşılıksız çalışmış olan rahmetli eşim Hatice Gülşen Tekçe'nin umarım yardımsever, gayret dolu gönlü ve sevgi dolu, çalışkan azize, naif ruhu amaçları gerçekleşince haberdar olacaktır.

Onun ruhu şad, mekânı cennet ve her zaman hürmetle yâd ettiği Hz. Fatma annemizin yanında olsun inşallah...