Hepimizin malumu olduğu üzere yıllardır ülkemizin çeşitli beka sorunları üzerine tartışıyor, birçok konu üzerine fikirlerimizi beyan ediyoruz. Ülkemizin gittikçe derinleşen ekonomik sorunları, Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler, sığınmacılar konusu, Suriye’de gelinen durumun tehdide dönüşmesi, Rusya- Ukrayna Savaşı’nın olası etkileri, kamplaşmanın, ayrışmanın iç barışa verdiği zararlar, ABD’nin Yunanistan üzerinden Dedeağaç’a askeri yığınak yapması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin varlığı ve bugünlerde gündemimizi işgal eden Karadeniz’de Rusya-NATO-AB arasında yaşanan çelişki ve çatışmalar. Tüm bu sorunları tek başlık altında topluyor ve adına “beka” diyoruz. Ülkemizin, devletimizin, milletimizin bekasını bütün meselelerin üzerinde görüyor, her türlü çözümün temeline bekayı konumlandırıyoruz. Aslında beka anlayışımız; devletin kalıcılığı, milletin geleceği ve refahını sağlamak üzerine kurulmuş bir geleneğin tezahürüdür. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışını kendine düstur edinmiş bir geleneğin evlatları olarak; bugünlerde ne yazık ki en büyük beka meselesinin insanımızın sorunlarına çözüm bulamayışımız olduğunu görmekten gittikçe uzaklaşmış durumdayız. Ne yazık ki karşılaştığımız manzarada “bizim insanımız”, sorunlarının çözümünü Avrupa’da, Amerika’da, ülkemizden ve topraklarımızdan uzaklarda arıyor. Maalesef iktidar bu sorunu görmezden gelerek gidene hain yaftası yapıştırıyor ve “kalan sağlar bizimdir” diyerek gidenlerin kendilerince meşru gerekçelerini görmezden geliyor. Ülkemizde yetişen doktorlarımız şiddet, çalışma saati zorlukları ve yaşam standartları gibi sorunlarla karşılaşıyor, ülkemizi terk ederek yurt dışında görevlerine devam ediyorlar. İsmet Özel’in deyimiyle, “Bu toprakların değerini artırmak” hayaliyle yetişmiş binlerce evladımız, ne yazık ki bugün bizleri terk ediyor. Ve iktidar yetkilileri gidenlerin ardından “giderlerse gitsinler” demeyi sürdürüyor. Ülkemize gençliğini vakfetmiş, yıllarca dirsek çürütmüş, iyi bir gelecek hayaliyle yıllarını harcamış evlatlarımızın ülkemizde hak ettikleri şartları bulamayıp; TIR şoförlüğü, garsonluk gibi zorunlu çalışma koşullarıyla yurtdışına çıkmaları, ülkemizi değil; Avrupa’yı sığınacak bir liman olarak görmeleri yüreğimizi yaralıyor. Fikirlerinin ve ihtiyaçlarının burada, ülkemizde dile getirilmemesi gibi sorunlarla karşı karşıya kalan, Kuşak çatışmalarını aşamayan, Ahlâki yozlaşma sorunlarıyla başa çıkamayan, Hayatı sınavlara hazırlanmakla geçen, Devlet mevkilerindeki kadrolaşma sebebiyle hak ettikleri mevkilere yerleşemeyen, Mülakatlarda eski bakanların göbek adı sorularıyla karşılaşan, “Gençlik kollarına katılsaydın” şakalarına maruz kalan, Ve en nihayetinde bir kişinin ancak mutfak ihtiyaçlarını karşılayabildiği asgari ücrete mecbur kalmaktansa, doğup büyüdüğü toprakları terk etmeyi tercih eden gençlerimizin sorunlarına odaklanmamız gerekmez mi? Bundan büyük beka sorunu mu olur? Bu bağlamda; Devlet kademelerindeki kadrolaşmaların ve “taraf olmayan bertaraf olur” sözünü istismardan kurtaran, bu yanlış zihniyetin son bulduğu adil ve denetlenebilir atamaların olduğu, Soruların bir yayınevinin hazırlık kitaplarında kopyalanmadığı, Gençlerin sorunlarının tartışılarak çözüme ulaştığı, Hak yiyenin adilce yargılandığı, Bir gecede bir kararla sınav sisteminin değişmediği, Özel sektörde de hakların savunulduğu şeffaf ve denetlenebilir bir sistem için herkesi harekete geçmeye ve bu yozlaşmayı durdurmaya çağırmak gibi bir hedefimiz olmalı. Bugünün iktidar sahibi arkadaşlarımız unutmamalıdır ki; giden, göç eden, bizi terk eden gençlerimiz bizim geleceğimizdir. Yarınlarımız ve umudumuzdur. Bu sorunun bir an önce çözülmesi şarttır ve tehlikenin farkına mutlaka varmamız gerekmektedir. Nitelikli gençlerimize kendilerini buraya bağlayacak ortamlar sağlanmalıdır. Gençlerimiz tabi ki yurtdışı tecrübesi yaşamalı, tabi ki kendilerini geliştirecek eğitimleri almalıdır, çalışmaları yapmalıdır. “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız” hitabına muhatap olanlar için bu gayet olması gereken bir durumdur. Ancak son tahlilde bu gençlerimiz ait oldukları yeri unutmadan hareket etmeli, buna göre yaşamlarını sürdürmelidir. Gençlerimizin yanında olmalıyız. Onların sığınacağı liman olmak zorundayız. İnsanımızın yanında, hak yiyenin karşısında olarak ancak gençlerimizi bu topraklara bağlayabiliriz. Her israf edilen kaynağı belki yerine koyabiliriz ancak en büyük kaynak israfı olan beyin göçüne, insanlarımızın ellerimizin arasından kayıp gitmesine müsaade etmemeliyiz.