Seçim sonrası verilen sözler ve çizilen pembe tablo, bir anda yerini ümitsizliğe ve kara bir havaya bıraktı. Toplumda ekonominin düzeleceğine dair oluşturulan beklentiler ve uluslararası kabul(!) gördüğü varsayılan iki ismin ekonominin dümenine oturtulması, ülkedeki ekonomik krizi bastırmak yerine döviz, altın, petrol ve birçok kalemdeki zamları daha da alevlendirdi, yeni rekorlar kırmasına neden oldu. İthal isimlerden biri Hazine Bakanı, diğeri Merkez Bankası Başkanı oldu. Cumhurbaşkanı yardımcılığına da bu kompozisyona uyumlu birisi getirildi. “Ekonomide her şey düzelecek, makul çözümler getirilecek” diye beklenirken, hükümet bütün yükü işçinin, çalışanın ve dar gelirli vatandaşların sırtına yükledi. Demek ki seçimden önce söyleyemedikleri çözümleri; zam furyasıymış. Ekonomiden sorumlu yetenekli bakanlar, aldıkları üst düzey eğitimi inkâr edercesine kolay çözümlü, sıfır riskli, herhangi bir proje üretmeden, tüm yükü halkın sırtına yükleme yolu olan zam yöntemini seçtiler. Hükümet itibardan tasarruf etmeyerek fakirin sırtına binmeyi marifet saydı, neticesinde ortaya çıkan tablo, “fakirin daha fakir, zenginin daha zengin” olacağı bir sömürü düzenine dönüştü. 2021 yılında ülkede gelir sıralamasında üst gelir grubu %15 iken 2022 verilerine göre yüzde 20’ye çıktı. Orta sınıf ise toplumun %60’ı iken, %20'ye indi. Bu gelir dağılımı dengesinde müthiş rezalet ve facia var. Bu ülkenin özellikle son bir yıl içinde yaşadığı ekonomik çöküşün yansıması olarak hükümet “ülkedeki üst gelir grubunu destekliyor, orta direk gelir grubunu yok ediyor”. Belki de bunu bile isteye yaparak, ülkeyi daha rahat yönetilebilir ve kontrol edilebilir hale getirmek istiyor. EKONOMİNİN KURTULUŞ REÇETESİ ZAMLAR OLMAMALI Çünkü toplum, “borca esir et, işsiz ve aç bırak” taktiğiyle fakirliğe mahkûm edilince kendi hegemonyalarını daha rahat sürdürecekler. Ülke tarihinde belki de ilk defa KDV oranı yüzde 8’den %10'a, yüzde 18'den 20'ye yükseltildi ve aile bütçesini, yaşam dengesini altüst edecek zamlar yapıldı. Motorlu Taşıtlar Vergisi, harçlar ve vergiler çifte katlandı. Aslında bunun için ekonomi eğitimi almaya gerek yoktu, yıllarca boşuna yorulmuşlar. Bu arada sıcak para ihtiyacı had safhada olduğundan ekonomiden sorumlu yöneticiler, çeşitli ülkelere giderek sıcak para bulma derdindeler. Neyin karşılığında anlaşmalar gerçekleşiyor bilmiyoruz. Zaten satacak çok bir şey kalmadığından elde kalan son parçalar da satılarak korkarız geleceğimiz sıfırlanacak. Kısa vadeli gün kurtarılıyor belki ama sonrası umurlarında değil. Yerel seçime kadarki süreci az hasarla atlatarak günü kurtarma politikalarıyla vaziyeti idare edip, büyük fırtına belediye seçimlerinden sonra kopacak. GÜNÜ KURTARMAK Burada gündeme getireceğimiz diğer bir husus da şu; hükümet ekonomiyi toparlamıyor, sadece günü kurtarmaya çalışıyor. Ekonomik problemler, ülkenin içeride ve dışarıda çaresizce, katlanamayacağımız birçok adımın atılacağını gösteriyor. Burada aslında adı konulmamış ekonomik işgal altında olduğumuz bir durum söz konusu. Tabii ki ekonomideki başarısızlık sadece ekonomiden ibaret değildir. Bu durumda emperyalist güçlerin her türlü sömürülerine ve taleplerine açık olma durumuyla karşı karşıya kalabiliriz. Bu coğrafyanın kaderinden midir bilinmez ama AB, Avrasya, NATO veya başka bloklar arasında sıkışmaya neden oluyor. Ülkemiz de bu bloklar arasında bir ona bir buna şirin görünerek, bir o yana bir bu yana savrularak her gün politika değiştiriyor. Geçtiğimiz günlerde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile yapılan görüşme sonrası Rusya ile yaptığımız sözleşmeye aykırı olarak tek taraflı anlaşmayı bozup esir askerlerin teslim edilmesi bile ifade etmeye çalıştığımız tabloyu ortaya koymaktadır. Plansız, öngörüsüz ve yanlış politikaların arasına sıkışan iktidar, ülke elden gittikçe herkesle uzlaşmak için çaba gösteriyor. Hey heylenmelerin, diklenmelerin ne kadar kısa olduğu ortaya çıktı. Ortadoğu’dan gelecek sıcak paranın kaynağı ve Batı’dan gelecek büyük sermaye sahiplerine ihtiyaç olduğundan bunların mutlaka desteğinin ve onayının alınması gerekiyordu. Batıdan gelecek finans, İsveç'in NATO üyeliği oylaması bile bu çerçevede değerlendirilmeli. İlginç ki, İsveç'in NATO üyeliği bile bir anda gerçekleşti. Belli ki bu, karşılıksız olmadı. Ekonominin kritik isimlerinin yurtdışı gezileri, ülkenin çıkmaz sokağa girdiğinin en bariz göstergesidir. Anlaşılan o ki; AK Parti kazandıkça Türkiye kaybetmeye devam edecek.