Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. 20. Yüzyılın iki büyük ve yıkıcı savaşının ardından, 1 Eylül 1982 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) 1 Eylül’ün Barış Günü olarak kutlanması kararı aldı. O günden beri de her sene siyasiler, STK’lar, kanaat önderleri birçok toplumsal kesimden insanlar barışa duyulan özlemi dile getiriyorlar. Ancak herkesin barış anlayışı farklılıklar içeriyor. Fakat Gazze’de soykırım devam ederken hangi barıştan bahsedilebilir? Ateşkes görüşmeleri birer tiyatro hükmündeyken, her birisi İsrail’e zaman kazandırma amacı güdüyorken barış içeren süslü cümlelerin bir anlamı var mı? Dünya 3. Dünya Savaşı’nın farklı versiyonlarının simülasyonlarına şahit olurken, nasıl olacak da dünya barış, huzur, sükûnet ve istikrara ulaşabilecek? Peki, bugün neden barış günü olarak ilan edildi? Geliniz birlikte anlamaya çalışalım. Takvimler 1 Eylül 1939'u gösterdiğinde Alman ordusu Polonya sınırını yıldırım hızıyla geçti. Dönemin şartlarına göre gerçekten çok yüksek hıza sahip olan Alman birliklerinin savaş stratejisi daha önce bir yazımızda da ifade ettiğimiz gibi "Blitzskrig" yani "Yıldırım Savaşı" olarak tanımlanıyordu. Hızla Polonya'nın içlerine doğru ilerleyen motorize Alman birlikleri kısa sürede karşılarına çıkan zayıf Polonya ordusunu geçerek Varşova'ya ulaştı. Polonya'nın işgal edilmesiyle İngiltere ve Fransa Almanya'ya savaş ilan etti. Böylece Polonya'nın işgaliyle başlayan savaş "2. Dünya Savaşı" halini aldı. Avrupa'da ve Kuzey Afrika'da geniş alanları işgal eden 3. Reich Güçleri (Ocak 1933'ten Mayıs 1945'e kadar kullanılan resmi Nazi Almanya’sı tanımı) 22 Haziran 1941'de kendi sonunu getirecek bir adım atarak Sovyet topraklarına saldırdı. Nazilerin bu hatasını aynı yılın aralık ayında Japonya da yaparak ABD'nin Pasifik'teki donanmasına saldırdı. 1945 yılının Mayıs’ında önce Nazi Almanya’sı, Eylül ayında da Ağustos'ta Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan iki nükleer bombayla vurularak bitap düşen Japonya yenildi. Böylece 70 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı sona erdi. Fakat savaşın bıraktığı siyasi miras ve o savaştan sonra kurulan küresel sistem hala ayakta. Çünkü 1. Dünya Savaşı'ndan daha geniş alana yayılan bu muharebe aynı zamanda ideolojilerin savaşıydı: Almanya Nazizm’i, İtalyan Faşizmi, Komünizm ve Kapitalizm ‘in savaşıydı. Bu savaşla birlikte dünya süper güçlerin etki alanlarına bölündü. Orta Asya, Doğu Avrupa Rusya'nın, Batı Avrupa Uzak Doğu ABD'nin kontrol alanları oldu. Almanya ile savaşta ciddi biçimde yıpranan İngiltere'nin Orta Doğu'da ve Güney Asya'daki kontrol alanları da ABD'ye kaldı. ABD aynı zamanda küresel mali sistemi de kendi çıkarlarına göre dizayn etti. 1944'te imzalanan Bretten-Woods Anlaşması’yla ABD doları küresel rezerv para haline geldi. Bugün bile hala dünya genelinde ödemelerin %80'ni dolarla yapılıyor. 2. Dünya Savaşı'nın sonunda galiplerinin arzuladığı bir şekilde Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatı kuruldu. Dünyada barış ve adaleti sağlayacağını iddia eden bu örgüt sadece beş daimî Güvenlik Kurulu (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere) üyesinin sözünün geçtiği bir yapıya sahip hale getirildi. Bugün Gazze'de, Myanmar'da, Arakan’da, Doğu Türkistan'da, Afrika’nın birçok bölgesinde ve tüm mazlum coğrafyalarda adaletin sağlanamamasının temel sebebi işte 77 yıl önce kurulan bu bozuk sistem. Şubat 1945’te galip devletler Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Sovyetler Birliği (SSCB) ve İngiltere’nin Rusya’nın Yalta kasabasında bir araya gelerek oluşturdukları Yalta düzeni insanlığa barış getiremedi. İki yıkıcı savaştan ders alındığı iddiasıyla kurulan mevcut uluslararası sistem krizlerin ana kaynağına dönüştü. Daimî üyelerden birisinin kabul etmediği bir mesele dünyanın kalan ülkeleri bir araya gelse bile hayata geçirilemiyor. Mesela geçtiğimiz Nisan ve Mayıs aylarında Filistin’in BM’ye tam üyeliği için yapılan oylamalar ABD’nin vetosu sebebiyle engellenmişti. Mayıs ayında yapılan oylamada 193 üyeden oluşan BM Genel Kurulu’nda 143 ülke lehte oy kullanmış, 9 ülke ret olarak ve 25 ülke de çekimser kalarak oy kullanmıştı. Bu sonuca rağmen ABD daimî üye sıfatıyla veto etmiş ve Filistin’in tam üyelik beklentisi gerçekleşmemişti. Ancak aynı ABD’nin BM kayıtlarında bile hala sınırları belli olmayan İsrail’e koşulsuz desteğinin devam ediyor oluşunu bütün dünya net olarak görüyor. Yeni Bir Dünya artık hiç olmadığı kadar bir ihtiyaçtır. Mevcut sistem sorunları çözemediği gibi daha da çetrefilli hale getirmiştir. Gazze bugün bu haldeyken İsrail’in oyuncağına dönüşmüş ülkelerin vereceği barış mesajları kuyruklu birer yalandan ibarettir. Siz onların sözlerine değil icraatlarına bakın.