Din , insanların küçük yaştan itibaren ruhsal bütünlüğünü oluşturan en güçlü unsurlardan biri. İnsanlar manevi hazlarını, her şeye anlam katan tanrısal gerçekliğe karşı görevlerini , kendi dinlerinin uygulamaları ile yerine getiriyorlar. Bu ibadet ne kadar fedakarlık ve toplumsal katılım istiyor ise, insanda tanrıya karşı görevini yapma hissini o kadar besliyor. Dinde namaz , oruçtan daha önemli görüldüğü halde, toplumun oruca namazdan daha fazla önem vermesinin sebebi, bireysel olarak aç kalarak daha fazla manevi doyum sağlaması ve toplumsal olarak bir şölen havasında terapi sağlaması diye düşünüyorum. Oruç ibadetine bu kadar duygusal düşkünlüğümüz, gerisinde ciddi bir sorunu besliyor. Dinin hükümleri oluşur iken ,sağlık ve hastalık konusunda zamanın bilgi seviyesine göre hükümler verilmiş görünüyor. Belirtileri hissedilmeyen veya etkiler ortaya çıkmamış hastalık yok ise sağlıklı görülen bir tıp bilgisi mevcut. Zamanla hastalıklar ve insan biyolojisi ile ilgili bilgimiz çok arttı. Bir de kuzey ülkelerine gidildikçe 16-20 saat süren oruçların olduğu öğrenildi. Bu durum henüz hastalık belirtisi vermeyen , ancak böbrek fonksiyonları bozulmuş gizli hastalar varlığını ortaya çıkardı. Bu kişiler bir de kuzey ülkelerinde 15-20 saat süren susuzlukta ciddi tehlike içerisinde bulunuyorlar. İnsanlarda kalp, böbrek, şeker gibi biyolojik hastalıklar ortaya çıktığı halde , çocukluktan beri, ilahi bir terapi aracı olan ve toplumsal olarak güçlü olan oruç ibadetini terk etmekte ciddi dirençler oluşuyor. Birlikte yapılan sahurlar, gün boyu aç kalmanın manevi hazzı, akşam iftar sofrasındaki bekleyiş. İnsanların terk ettiklerinde mutsuz oldukları, eksik kaldıkları alışkanlıklar. Toplumu hem manevi duygularını tatmin etmek, hem de sağlıklarını bozmamak için bilgece çözümler üretmek, normalde din alimlerine görev. Ancak kendini 1000 yıl öncenin bilgileri ile dondurmuş bir din geleneği maalesef Ne dinin coşkulu yaşanmasına, ne de insan hayatının bilim ve bilgi ile devamına , kaliteli imkan sunamıyor. Bilim bizlere susuzluğun tehlikeli olduğu hastalıkları ve zaman olarak süreyi bildiriyor. Hastalar kendilerini iyi bile hissediyor olsa, derinlerde sağlıklarını bozan bu durumlar hakkında bilgece yol göstermeye ihtiyaç var. İslam alimlerinin bu gri alanları görmeleri gerekiyor. Sağlıklı görünen ama suya ihtiyacı olan insanlar için, orucun manevi iklimini yaşamalarına, sağlıklarını korumalarına imkan verecek; su içerek , aç kalarak tutulan oruçları önermeleri mantıklı olabilir. Şayet bilim ve psikolojiyi ciddiye almadan yaşamaya devam eder isek, Din adına vücuduna eziyet edenler ile, bilim verileri ile psikolojilerine faydalı dini bir geleneği terk edenlerin sorunları ile yaşamak zorunda kalacağız. Ahmet BULUT