6 Şubat depreminin üzerinden aylar geçmesine rağmen, yıl sonuna kadar bitirilmesi hedeflenen “enkaz kaldırma” çalışmaları devam ediyor. Deprem bölgesindeki azımsanmayacak nüfus, çalışmaları yavaşlattığı gibi kontrolsüzlüğü ve güvenlik açığını da arttırıyor. Deprem bölgesinde yıkım bölge bölge gerçekleştiğinden; ana caddelerin kenarlarında tehlike arz eden binalar var. Enkaz kaldırmanın yıl sonuna kadar tamamlanmasının öngörüldüğü belirtilirken, inşaatların ne zaman başlayacağı, konut, alt ve üst yapının ne zaman bitirileceği belirsizliğini koruyor. Bu durum insanların hayatını idamesini zorlaştırıyor. Bunun sonucu olarak iş kaygısı yaşanıyor. Kimisi dışarıdaki zor yaşam şartlarında kira ödeyemeyeceğinden, bulunduğu şehri terk edemiyor. İlkel şartlarda yaşamı başka ildeki konforlu hayata tercih ediyor. <strong>BARINMA VE YERİNDE DÖNÜŞÜM</strong> Sorunları sıralamak gerekirse; başta “barınma” ve “su tedariki” sayılabilir. Yeraltındaki su boruları patladığından suya erişilemiyor. Bazen de su boşa akıyor. Var olan da sağlıklı değil. Bu konuda çözüm üretmesi beklenen belediyelerin gelirleri azalmış durumda. Belediyeler gelirlerinin deprem öncesiyle aynı olmamasından hatta kapanan işyerleriyle gelirlerinin düştüğünden muzdarip. Kesintilerle merkezi hükümetten gelen payın personel maaşlarına bile yetmediğinden yakınıyorlar. İkinci olarak “Yerinde Dönüşüm!” Bölgeye gelen her yetkilinin farklı açıklamaları kafaları karıştırıyor. Yıkılan yerde, aynı zemine yeniden yapı anlamına gelen yerinde dönüşümle; sekiz metre genişliğindeki yolun etrafındaki yedi katlı binalar nasıl yerinde dönüştürülecek sorusunun cevabı yok. Hak sahipleri arasında da bir çatışmaya meydan vermesi bir yana. Zemin sıvılaşmasının önemli bir sorun olduğu belirtilirken insanlara güven veren doyurucu bilgi de yok. Aslında yerinde dönüşüm biraz da “Biz yıkılan konutları yapmaktan aciziz. İsteyen kendi imkânlarıyla yapsın!” demek. Kaldı ki yerinde dönüşüm için açıklanan destek rakamlarının da herhangi bir maliyeti karşılaması mümkün değil. Rakamları büyük puntolarla yazmakla değeri artmıyor. İnşaat malzemeleri aşırı pahalı durumda. Zaten bölgede hayat normal akışında olmadığından inşaat malzemeleri karaborsa. Mesela beton İstanbul'un nerdeyse iki katı fiyata satılıyor. <strong>ORTA HASARLILARIN DURUMU</strong> Üçüncü olarak “orta hasarlı” binaların sürekli yıkılıp-yıkılmayacağıyla ilgili karar değişikliği vatandaşlarda ciddi huzursuzluğa neden olmaktadır. Yıkılmayacaksa, güçlendirmeye ne şartlarda ve ne zaman müsaade edileceği henüz bilinmiyor. Zemin etüdü yapmadan, yerinde dönüşüm sorularına net cevaplar vermeden, kamunun vereceği sübvansenin ne olacağı, nasıl olacağı belirlenmeden orta hasarlıların ne olacağı meçhul, belirsizlikler yumağı içinde bir durumla karşı karşıyayız. Depremin ülke gündeminden çıkmasıyla, bölgeye ilgi azaldı ve insanlar dertleriyle baş başa kaldı. Aslında her geçen gün yeniden toparlanma beklenirken aksine ümitler tükenmekte, gelecekle ilgili umutsuzluk daha çok artarak yerini ümitsizliğe bırakmakta. Dördüncüsü arazilerin istimlakinde büyük sorunlar yaşanıyor. İnsanlar arazilerine el konduğunu, sabah uyandıklarında cep telefonlarına gelen mesajlarla öğreniyor. Durum rahatlıkla onlara anlatılıp, bilgilendirmeyle, rızaları alınıp kolaylıkla çözülebilirken olup biteni anlamak mümkün değil. Zor şartlarda yaşam mücadelesi veren psikolojisi bozulan depremzede vatandaşların tepkisi de dozu aşınca halkla devlet karşı karşıya getirildi. <strong>ÖZEL AFET BÖLGESİ</strong> Bütün bunlara ilaveten deprem uyarıları yapılan bir yerde kalıcı tedbirlerin alınamaması, yönetmeliklerin çıkarılmaması ortaya tatmin edici herhangi bir projenin konulmaması hatta hak sahipliğinin kimleri ne kadar kapsadığının bile bilinmemesi işleri karıştırıyor. Vatandaşa yol gösterici hedef ve proje koyma imkanı varken türbinlere oynayıp milletin gönlünü almak değil, geleceğini düşünmek önemlidir. Deprem bölgesinin genel sorunlarına ek olarak; Hatay’da deprem artı milli güvenlik sorunu vardır. Bölgenin sahipsiz bırakılması; sınır telini geriye doğru çekmek anlamı taşır. Bunun da iddiamızdan ve hakkımızdan vazgeçmek anlamına geleceği hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Felaket yaşayan bölgede, ilçe bazlı “özel afet bölgesi” ilanıyla ek tedbirler ve çözümler üretilmelidir. Bu da bir KHK’ya bakar. Yoksa bölge büyük bir yalnızlığa itilecek, yarın bugünden daha iyi olmayacaktır.