Modern tarih, Çin ve Rusya'nın kaderlerini benzer kılmıştır. İki büyük doğu ülkesi önce Batılı ülkelerle mücadelede yenildi. Daha sonra da alternatif arayışı olarak komünizme yöneldi ve iki ülke belli periyodlarla birbirlerine yakın tercihler yaptılar. 1917 yılında Bolşevik Devrimi’ni yapan Rusya, 1940'lı yıllarda Çin'in ünlü komünist lideri Mao'ya yardım ederek bugünkü "Çin Halk Cumhuriyeti'nin" kurulmasına çok önemli bir destek vermişti. Mao'nun başa geçmesiyle Çin ve Sovyetler arasında geniş çerçevede ilişkiler kurulmuştu. Bu iyi ilişkiler 1960'ların sonuna kadar devam etmiş fakat sınır sorunları nedeniyle 60'ların sonucu bahar havası kaybolmuştu. 1969 yılında Damansk sınır bölgesinde her iki taraftan onlarca askerin hayatını kaybettiği çatışma nedeniyle ise iki ülke adeta bir düşmana dönüşmüştü. Bu çatışmayla Çin-Sovyet ilişkileri bozulmuş, Sovyetler Güney Doğu Asya üzerindeki otoritesini kaybetmişti. Çin ise Sovyetlerin ekonomik ve teknolojik yardımlarından mahrum kalmıştı. Sovyetler’den gelen kaynağı kesilen ve Mao'nun ülkeyi ekonomik felakete sürükleyen "Kültür Devrimi" ve "Büyük Sıçrayış" politikaları nedeniyle Çin'de açlık başlamıştı. Mao'nun ölümünden sonra yaşanan siyasi çalkantılar da bu durumu daha da kötüleştirmişti. Ta ki 1982 yılında iktidara gelen reformist Den Xiaoping keskin politik değişim kararı alana kadar. Xiaoping ünlü, "Yapacak çok işimiz, kat edecek çok yolumuz ve öğrenecek çok şeyimiz var" diyerek kendinden önceki yöneticileri yol almamakla eleştirmiş ve paradigma değişikliğine işaret ederek, "Eksiklerimizi kabul etmeliyiz, geride kalmış bir ülkeyiz ve Japonya'yı örnek almamız gerekiyor" ifadelerine yer vermiştir. Xiaoping bundan sonra sıkı reformlara başlamıştı. ABD ve Avrupa ile kredi anlaşmaları yapmış, karma ekonomiye geçmiş, sert ülke içi politikaları yumuşatmıştı. Aldığı finansmanı planlı bir şekilde kullanan Xiaoping yatırımı hedeflemiş ve birkaç yıl sonra reformlarının meyvelerini toplamaya başlamıştı. Çin'de kıtlık sona ermiş, toplama kampları boşalmış, dev fabrikalar, yeni yollar inşa edilmişti. Çin bu adımları atarken Sovyetler ise yaşlı liderleriyle ekonomik krize sürüklenmiş, Afganistan'ı işgal ederek tüm dünyayı karşısına almıştı. 1985 yılında iş başına gelen Mihail Gorbaçov, ilişkileri düzeltmek için 1988'de gittiği Çin'de büyük bir şaşkınlığa uğramıştı. Daha 20 yıl öncesi Sovyet yardımına muhtaç olan Pekin, çeşit çeşit malların satıldığı, vitrinlerin dolu olduğu, temiz ve zengin bir şehre dönüşmüştü. O dönemde Sovyetler Birliği ise tam anlamıyla ekonomik bir çöküş yaşıyordu. Den'den faklı olarak Gorbaçov, ülkesinin ekonomik dinamiklerine uygun reformlar yapamamıştı. Zaten kötü olan ekonomik durum daha da kötüleşmişti. Şimdi sıra Rusya'nın Çin'i örnek almasına gelmişti. 1991 yılında RF Başkanı olan Yeltsin, Batı ile sıcak ilişkiler kurmaya çalışmış ve Moskova'nın yüzünü Batı'ya dönmüştü. 1990'lı ve 2000'li yıllarda Moskova ve Pekin Batı’ya dönük politikalar izlemiş, iki ülke arasında temaslar sağlansa da köklü bir yakınlaşma olmamıştı. Tarihin cilvesidir ki, Batı ve Rusya arasında yeniden kırılma 2008 Pekin Yaz Olimpiyatları'nda yaşanmıştı. Dünya liderleri Pekin'de 100 milyon dolarlık olimpiyat açılış programını izlerken Rus ordusu Gürcistan'a saldırmış ve Moskova-Batı arasında ipler bir kere daha kopmuştu. İşte bu tarihten itibaren Rusya-Çin ilişkileri daha fazla ilerleme dönemine girmişti. Yine aynı yıl başlayan küresel ekonomik kriz Batı ülkelerinin ne kadar kırılgan ekonomiye sahip olduğunu ortaya koymuş, Çin ise tam aksine bu krizi Batı'ya nazaran hafif bir şekilde atlatmıştı. 2008 krizi Batı'nın "Çin kaygılarını" artırmış ve dünya siyasetine "ABD-Çin ticaret savaşı" söylemini kazandırmıştı. 2008’de yaşanan bu kırılmalar Rusya açısından 2014 - Kırım'ın ilhakı, Ukrayna Savaşı, Çin açısından "Trump Yaptırımları" ve “Tayvan Krizi” ile daha da belirgin hale gelmişti. Üstelik G-20 yolu ve Rusya'ya yönelik ağır yaptırımlar Pekin ve Moskova açısından yeni ekonomik alternatif arayışlarını da doğurmuştu. Putin'in son ziyareti ve iki ülke arasında imzalanan stratejik ortaklık anlaşması, Çin lideri Xi Jinping'in siyasi hayatında ilk kez bir lidere fiziki olarak sarılması ve Putin'in Çin'den "kardeş ülke" olarak bahsetmesi gösteriyor ki iki ülke çok daha yeni bir ittifak dönemine girecek. Nitekim ABD eski Başkanı Trump da bu ziyaretle ilgili "uzun yıllardır önlemeye çalıştığımız Çin-Rusya ittifakı kuruldu" demesi de dikkate değer bir detay olarak tarihe geçti. Bugün Rusya ve Çin, G-20 yolunu ve engellenmeye çalışılan "Bir Kuşak, Bir Yol" projesine Çin'den Moskova'ya uzanan Doğu-Batı yolu ve Rusya'nın kuzeyinden İran körfezine kadar uzanan "Murmansk - Bandar Abbas" demir yolunu inşa ederek karşılık vermeye çalışıyor. Bu iki proje tam Moskova'da kesişecek. Böylece Çin-Rusya-İran, Asya'yı bir birine bağlamayı hedefleyen bir proje çiziyor. Bu proje gerçekleşirse o zaman Türkiye'yi de güzergâh olarak seçen Çin'den Doğu Avrupa'ya kadar uzanan "Güney Yolu" projesi de aktif hale getirilecek. Ve G-20 baharat yoluna yeni bir alternatif oluşacak. Rus analistlere göre Hindistan’ın da bu projeye desteği sağlanırsa G-20 yoluna değil Murmansk-Bandar Abbas yolunu mecburen tercih edecek. En azından şu an Pekin ve Moskova'nın planı bunlar. Yani dünya ticaret savaşlarına doğru giderken bu noktada en önemli argüman güzergah savaşlarıdır. Her ne kadar Rusya 17 milyon kilometre kare geniş topraklara sahip olmasına rağmen, 150 milyon civarında nüfusuyla bu toprakları korumakta zorlansa ve Çin’in uzun vadede kendisi için tehdit olduğunu bilse de bugün Batı ile yaşanan krizde Çin ile yakınlaşmayı tercih ediyor. Doğu’daki bu yakınlaşma her iki ülkenin yakın ilişki içinde bulunduğu ülkeleri de kapsadığı dikkate alınırsa dünyanın çok kutuplu bir döneme son sürat gittiğini söyleyebiliriz. Tam da burada Türkiye’nin daha stratejik davranması bu çatışma ortamından maksimum faydayla çıkması gerekir. Türkiye bu gücünü mutlaka fark etmeli ve buna göre akılcı, çatışmayı değil diyalogu önceleyen, bölgesel ve küresel barışın inşasına doğrudan katkı verecek bir anlayışı ortaya koymalıdır. Çin ve Rusya yakınlaşırken kulağının üstüne yatan kaybeder. Mustafa Kaya