330- M.1914 senesinde ilk Subay çıktığım zaman Halep’ de 77 nci Piyade Alayına tayin edilmiştim. Halep Birinci cihan harbinin fırtınasıyla çalkalanıp duruyordu. Yirmi ile kırk yaş arasında her yaştan genç 25 sınıf asker kışlaya akıyordu. Halep kışlası bü-tün tarih boyunca belki bu kadar askeri ilk defa sinesine almış, vatan müdafaası için hummalı bir faaliyete sahne olmuştu. Kaderin cilvesi ne güzel bir tesadüfdür ki, memuriyetime kahraman oldukları kadar vakur hemşerilerimin bulunduğu Dokuzuncu bölükte başladım. 250 mevcutlu bölüğün mübalağasız bütün eratı Kilis’ liydi. Yakından uzaktan birçok hısım ve akrabam da vardı. Bir aylık mesai neticesinde Bölüğün seferberliği ikmal edilmiş, hare-kete hazır bulunuyordu. Katma’da trene binmek üzere Haleb’e ve kışlaya veda ettik. Birçok analar, babalar, kardeşler, bu vatan müdafii kahramanları asker kıyafetiyle görmek bahtiyarlığına erişmek arzusu ile Katma’ya gelmişler, orasını adeta bir düğün alayına çevir-mişlerdi. Bölüğün ziyaretçiler tarafından karşılanması cidden çok hazin ve heyecanlı olmuştu. Bu yazıyı kaleme aldığım tarihten 37 sene evvel vuku bulan bu ulvi manzara aklıma geldikçe, aynı heyecanı ürpererek duyarım. Mercidabık çocukları, akıbeti mechul bir yolculuğun neşesi içinde, Katma’da trene bin-diler. Çatalca’da (Trakya) indiler. 4- ay durmadan talim ile geçti. Kültürün kaynağı olan Kilis’in bu aydın çocukları, az zamanda yüksek kabiliyet gösterdiler. Çanakkale’ de baş gösteren tehlike dolayısıyla acele hareketimiz, bizleri bir adım daha muharebeye yaklaştırmış oluyordu. Çanakkale : İşte Er meydanı; Tarih yaratan bu kanlı ülke, Mehmet Akif’ in şiirine mevzu olan bu dağların yeşil çamlarında, boğazın mavi sularına karşı otağ kurmak, biz Kilis’lilere de nasip olmuştu. Bu şanlı Menkıbeyi bütün teferruatıyla nakletmeme imkân yoktur. Belki sadece birkaç günlük bir hadiseyi önünüze sermeye çalışacağım. Canlı şahidi olduğum bu kanlı savaşta, düşmanla ilk karşılaşan (Kilis’li) Babalarınız, kar-deşleriniz olmuştur. Eti Türklerinin bu Kahraman torunları Avcı hattında, sağımda, solumda yer almışlardı. Baskın şeklinde karaya çıkan düşman askeri, bu çelik duvara çarptığının o da farkında ola-mamıştı. İftihar vesilesi olarak bu yiğitlerin bilhassa muharebenin ilk günlerinde Tekbir seslerine karışan süngü darbelerinin çıkardığı seslere Melekler de temaşaya ermiş gibiydiler. Hücum, dalgalar halinde gelişiyor, yediği ilk darbenin acısı ile kaçan düşmanı ateşle takip etmek icabederken, süngü muharebesinin zevkine doymak iştiyakı,bölüğü okadar sarmıştı ki, önüne gelen her türlü manii bir anda yıkıp geçen bir sel gibi dağlar, dereler mermi atmadan aşılıyor, mukavemet imkânını kaybederek esareti kabul eden öbek öbek düşman birlikleri, şahlanan bu kahramanların postalları altında eziliyordu. Bir an geldi ki, muharebe çok kanlı bir safhaya girmişti. 32- parça zırhlı düşman gemisinin püskürttüğü ateş yağmuru ile desteklenen düşman, bu seli durduramıyor, mütemadiyen geriye çekiliyordu. O zaman subaylar kılıç takarlardı. Bu muharebede kılıc’ın bir süsten ibaret olduğunu ve hattâ mütemadiyen düşmanı takip eden bölüğüme yetişebilmem için ayağıma dolaştığından fazla görmüş ve mecburen atmıştım. Mangasıyla beni takip eden Ağcurun mahallesinden Mustafa onbaşı, yüklendiği vazifenin mesuliyetini taşırken, yerde bulduğu kılıcımı da bana yetiştirmeyi ihmal etmemişti. Onu kın-sız olarak beline sokmuş bana getirmişti. Süngüsüz, kılıçsız, muharebe olmaz diyordu. 10 saattenberi durmadan muharebe ediyor-duk. Halen hayatta bulunan Hacı Şerif oğlu Mehmet onbaşı’nın(İslam bey) üstün bir düşman gurubunun kovalandığı mevzilere tam vaktinde yaptığı kahramanca hücumu, tekmil bölüğün yeni bir hamle yapmasını sağlamıştı. O kahramanın kurşun, bomba, makineli tüfek yağmuru altında ayakta mangasına kumanda edişini, gözlerim yaşararak seyretmiştim. Vecd içinde olduğu belliydi. Çünkü fütursuzca ilerliyordu, o sırada zalim bir kurşunla çene-sinden yaralanmış, ağzı burnu kan içinde, süngüsü elinde sargı mahalline çekilirken yanım-dan geçti. “Gazanız mübarek olsun” dedim, konuşamıyordu, yüz hatlarında hürmet ifade eden gülüşü ile cevap vermişti. Dayızadem Mıstık oğlu Kara Sabit. O kahraman çocuk, bileğine güvenilir kuvvetli ve cesur bir onbaşı vekili idi. Mangasıyla düşmana yandan baskın yapmaya memur edilmiş ve bu vazifeyi de asâlaten onbaşı olmak hevesiyle gönüllü olarak kabul etmişti. Gecenin karanlığında fundalıklarda yuvalanan 30-kadar düşmanın pususuna uğramış fakat bu üstün düşman Sabit’in cesaretini kıramamış, mangasına Hücum emri vermiş, savaş ayakta boğaz boğaza başlamış, sabit mütemadiyen saldırarak en aşağı 10-kişiyi hakladıktan sonra, başına yediği bir satır darbesiyle,Tabakhane mahallesinden Dellal Reşid’in süngüden geçir-diği 5- ingilizin cesetleri arasına düşerek Şehit olmuştu. Düşman, en son çekildiği kanlı sırtta tutunmaya çalışıyordu.Geceli, güdüzlü dinlenmeden arka arkaya yapılan akınların son hamlesi de, bu tepeye yapıldı. Düşman dik ve fundalıklarla örtülü olan bu tepeyi anudane müdafaa ediyordu. Ağır zayiatımıza rağmen, tepe az zaman-da elde edildi. Düşman tepelerine ilk giren Kilis köylülerinden Veli Çavuş şaşkına dönmüş, 5- kişilik bir düşman gurubu ile savaş zorunda kalmıştı. Bu cesur çavuş, bu Kahraman Asker, düşman tarafından gelen bombayı patlamadan süratle karşı tarafa atmış ve müteakiben de süngüyü göğüslerine dayayarak, Üçünü yaralı, ikisini de sağlam olarak esir almıştı. 48-saat fasılasız devam eden bu kanlı muharebe, bizlerden daha da fedakârlık istiyordu. O da son bir gayretle düşmanı denize dökmekti. O zamana kadar çok mahirane harbetmeyi bilen Kilis bölüğü, çok geçmeden süngüsünü dış deniz sahillerinde parlattı, Fecrin loşluğu içinde canlarını gemilere atmak isteyen bedbaht düşmana son savletini yapmıştı. . Cehennemden bir nümuneyi andıran gemi ateşleri karşısında, mecburen geri çekilen Bölü-ğümüz, gayzini yenemeyen kükremiş aslanlar gibi tepiniyordu. Hangi bir hadiseyi anlatayım. Her birisi başlı başına birer varlık olan bu kahramanla-rmız, 8- ay devam eden muharebe boyunca, birer destan yazdılar. Kilis, bağrında beslediği bu kahramanlarla her zaman, her yerde haklı olarak övünebilir. Şöhreti dünyayı saran Çanakkale zaferinde, Kilis’lilerinde böyle büyük hissesi olduğunu her Kilis’ li unutmamalıdır. Kaynak : (Kilis kültür derneği yayınları 6) Yazan : Emekli Yarbay Salih Pınar Salih BİTKEN