<div>Büyük Orta Doğu Projesi ve “Condi’nin Savaşları”</div> <div>Ürdünlü yönetmen Darin J. Sallem’in annesinin Suriye’de bir sığınmacı kampında Radiye isimli Filistinli bir kadından dinlediği hikâyeyi sinemaya aktardığı Farha isimli film, geçen sene Toronto Film Festivali’nde gösterilmişti. Bu filmde 1948 yılında Nekbe (Felaket) hadiseleri sırasında genç bir kızın babasının onu korumak için kilere kilitlemesi ve ahşap kapının çatlaklarından gördüğü olaylar konu edilmektedir. Dostluk, ayrılık, sürgün, kayıp ve özgürlük gibi konuların işlendiği, Filistinli olmanın kimlik bakımından ele alındığı bu film gerçek olaylara dayanmaktadır.</div> <div>Farha (Radiye) kapalı kaldığı kilerden şahit olduğu bir ailenin İsrailli askerler tarafından kurşuna dizilmesi gibi olaylardan sonra dışarı çıktığında bir daha babasını bulamamış ve yılgın bir şekilde ülkeyi de terk etmek zorunda kalmıştır. Hatta yönetmenin bir söyleşide söylediğine göre kameraların arkasında görev yapan ekip bile gözyaşlarını tutamamıştır. Karanlık bir kilerden anlatılan Filistin hikâyesi Kasım’da Ramallah ve Aralık ayının başında da dijital platformda tüm dünyada gösterime girmiştir. İsrailli kimi siyasiler 2023 yılında Oscar ödülleri için Ürdün’ü temsil edecek bu filmin dijital platformlarda gösterilmemesi için işi tehdit noktasına kadar getirmişlerdir. Önceki hükümetin maliye bakanı Avigdor Liberman filmin İsrail ordusuna iftira atmak amacıyla yapıldığını bile iddia etmiştir.</div> <div>Bazı çevrimiçi film derecelendirme sitelerinde film hakkında düşük oy verme ve sosyal medya üzerinden dijital platform üyeliklerini sona erdirme kampanyaları yapılmış ama bu girişimler filmin gösterime girmesini ve 10 üzerinden 8,6 gibi yüksek bir puan almasını engelleyememiştir.</div> <div>Bu tür filmler aslında genç İsraillilerin ebeveynlerinin veya büyükannelerinin yaşadıkları sıkıntıların benzerlerinin bugün de Filistinlilerin yaşadığının farkına varabilmeleri için önemlidir.</div> <div>Filistin film endüstrisi de Nekbe hadiselerinin bugüne yansıtılabilmesi için daha çok film üretmeye çalışmalıdır.</div> <div>İsrail’in kuruluş aşamasında ve günümüze kadar süren mücadelede Filistin halkının yaşadığı travmalar elbette daha pek çok filme konu olabilir. Filistin on yıllardır bölgede kanayan bir yaradır. Bununla birlikte yaklaşık 500 milyon nüfusa sahip olan, dünyanın enerji kaynaklarının bulunduğu ve bölgesel aktörlerin çok güçlü olmamasından dolayı dış etkilere açık Orta Doğu coğrafyası da genel olarak dünyanın dikkatini çekmektedir.</div> <div>O dönem Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Dr. Condoleezza Rice, Washington Post gazetesine yazdığı bir makalede (7 Ağustos 2003) Orta Doğu’nun dönüşümünden bahsetmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ülkelerinin savaşmak yerine iş birliği yaparak refaha ermelerini örnek gösterip benzer gelişmelerin Orta Doğu’da gerçekleşebileceğini de iddia etmiştir. Geniş anlamda demokrasi, karşılıklı saygı ve refahın artmasıyla özgürlüğün de geleceği söyleminde bulunmuştur. Bölgedeki ülkelerin ya da halkların özgürlük ve refahından ziyade Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) güvenliği, sonradan dışişleri bakanı olacak Dr. Rice için elbette daha önemliydi. Ona göre İsrail ile komşu Arap devletleri de iş birliği yaparlarsa Filistinliler ile yan yana barış ve demokratik bir ortamda güvenli bir şekilde yaşayabilirlerdi. Filistinlilerin de artık “terör” eylemlerinden vazgeçmeleri kendileri için iyi olacaktı. Zaten terörizm onların ileride devlet kurma hayallerini de en baştan engelliyordu.</div> <div>ABD ve İsrail’in güvenliği ön plana çıkarılarak bölgesel bir barış ve demokrasi ortamı oluşturulabilirdi. Zaten Başkan George W. Bush da bu amaca hizmet etmek üzere Genişletilmiş Orta Doğu Ortaklık İnisiyatifi (Büyük Ortadoğu Projesi – BOP) kurulmasını teklif etmiş ve bölge devletleri ile ortak gelecek inşa etme planları yapmıştı. Türkiye’deki mevcut iktidar da bu projenin eş başkanlığını kabul etmişti. Hatta ileride bölgede bir ABD-Orta Doğu serbest pazarı bile kurulabilirdi. ABD, bölge insanının refahı ve iyiliği için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdı. Zaten bölgeye demokrasi getirdiklerini iddia ederek sebep oldukları yıkımlar hep onların fedakârlıklarının bir sonucuydu.</div> <div>CONDOLEEZZA Rice, Washington Post’ta yayınlanan yukarıda bahsedilen makaleden 18 yıl sonra (17 Ağustos 2021) kaleme aldığı bir başka yazıda geçmişte hatalar yaptıklarını itiraf etmiş ve ABD’nin Afganistan’dan ani olarak çekilmesinin de bir başka hata olduğunu ileri sürmüştür. Güvenlik danışmanlığı, bakanlık ve şimdi de öğretim üyeliği yaptığı her dönemde ABD’nin stratejik menfaatlerini önceleyen Dr. Rice, bölge halklarının kendi kaderlerini belirleme gibi bir haklarının olmadığı görüşünden hareketle mesela Afganistan’da “çatışmaların ortasında” iken çekilmiş olmayı yanlış bulmaktadır. Savaşlar, yıkımlar ve can kayıpları onların menfaatlerinden daha önemli değildir. Hatta politikaya atıldığı 2000 yılında Foreign Affairs dergisindeki yazısında Sovyetler Birliği’nden sonra ABD’nin “ulusal menfaati”nin ne olduğunu bile tanımlayamadığından şikâyetle, o dönemin karışık ortamında Amerikan değerlerinin evrensel olduğu ve onlara inanarak benimseyenlerin tüm dünyada güç dengesini kendi lehlerine çevirebileceğinden bahsetmektedir. Her ne kadar kendisi “Rusya uzmanı” olsa da her fırsatta Sovyetler Birliği sonrası Batı’ya “öteki” olabilecek İslam ve Orta Doğu bölgesiyle ilgilenen ve gazeteci ve diplomatlar arasındaki adıyla Condi, şahin tutumundan dolayı bölgedeki her savaşın “Condi’nin Savaşı” olarak anılmasına sebep olmuştur. Yeni Orta Doğu sözünü tekrar ederek savaşların genişlemesini teşvik ettiği için mesela İsrail’in 2006 yılında Lübnan’a müdahalesini durdurmak için hiçbir gayret sarf etmemiştir. Zaten kendisi bakan olarak görev yaptığı dönemde Bush’un evanjelik görüşlerini destekleyerek “hürriyetin Tanrı’nın bir lütfu” olduğu ve dünyanın her tarafına yayılması gerektiği gibi garip fikirlere sahipti. Belki de savaşları teşvik edip genişlemesini sağlayarak kendi radikal inançlarındaki dünyanın sonu senaryolarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Dünyanın sonundaki savaşla birlikte Mesih’in geri gelip Tanrı’nın Krallığı’nı kurmasını hızlandıracaklarına inanmaktadırlar. Ama bu arada bölgedeki petrolü ve son zamanlarda önemli hale gelen doğal gazı kontrol altında tutarak devletlerin de kontrol altında tutulacağına inanmak BOP’un temel stratejilerinden birisidir. ABD’nin bölgeye her müdahalesinin arkasında petrol olduğu iddia edilir ama bu petrolün ülkelerine götürülmesinden ziyade nasıl kontrol edileceği daha önemlidir. Hâlihazırda devletlerin sahip olduğu bu kaynaklar özel şirketlere geçerse küresel ekonomik sistem daha kolay kontrol edebilecektir. Bu amaçla gerekirse bölgede istikrarsızlığın yaygınlaştırılarak sınırların değiştirilebilmesi de rahatlıkla düşünülebilir.</div> <div>Yeni Orta Doğu projesi ile Lübnan, Filistin, Suriye, Irak ve diğer körfez ülkelerinde karışıklık çıkarmak suretiyle iki amaç hayata geçirilmiş olmaktadır: Bir tarafta İsrail’in askerî açıdan güvenliği sağlanmış olmakta, öte yandan petrol kaynaklarının devletler tarafından kontrolü her geçen gün daha zayıflamaktadır. Artık çok kullanılmayan tabirle Orta Doğu’nun Balkanlaştırılmasının sonuna gelindiği ama şimdi de Finlandiya gibi Soğuk Savaş döneminde Rusya’nın kontrolü altına girmesine benzer bir süreç yaşanabilir. Dışarıdan bakıldığında siyasi sistem olarak bağımsız gibi görünse de aslında güçlü komşunun kontrolünde olacak küçük devletlerin ortaya çıkışı her an gerçekleşebilir.</div> <div>Savaşlarla yıpranmış bir halkın çektiği acılara tarihi tanıklık yapabilecek bir filme bile tahammül edemeyen küresel güçler İsrail’in güvenliğinin sağlanmasından sonra yollarına Orta Asya ile devam ederek yeni stratejik menfaatler elde etmeye çalışacaklardır. Böyle bir ortamda ülkemiz içerideki kutuplaşmaları bir yana bırakarak ortak bir gelecek uğruna bir araya gelebilecek toplumsal bir ortamı inşa edebilmelidir. Bütün bu planların nihai hedefi Türkiye’dir. Çevremizde yaşanan her bir gelişme bunu teyit etmektedir. Komplo teorisi söylemi bazen bir şeyleri örtmek için özellikle kullanılır. Uyanık olanlar için bütün olup bitenler tesadüf falan değil, planlı sürecin bir parçasıdır.</div> <div>Mustafa KAYA</div>