<div>BİR ESKİŞEHİR HİKAYESİ</div> <div>Bu yıl denize gitmedim. Güneşte yanmaya susamış kuzeyin soluk benizli insanlarından uzak bir tatil geçirme şansım oldu. Saklı kentlerin saklı denen ama hep ağzına kadar dolu plajlarını görmeden. Ayazma diye diye her köşeyi turizm çöplüğüne çeviren beş yıldızlı,bol yemekli ısraf kokan menülerden ve havuzlarına duş almadan uçarcasına atlayan Avrupalı nesillerden uzak. Eskişehir’de geçirdiğim güzel ve özel sılayı rahim yaptığım günlerden bahsetmek isterim sizlere. Porsuk çayının üstündeki göz alıcı köprüler, odun pazarı, haller gençlik merkezi, ulucamii, mumya müzesi, müthiş parkları, yapay göletleri… bu kadar güzel bir şehre ancak bir sanatçı eli değmiş olabilirdi. Mumya müzesinin müdüresiyle tanışma şansım oldu. Bir TRT spikeri aksanı ve arı Türkçesiyle bana müzeyi ve yapılanları anlattı. Kendisine şehri gezdiğimi ve özellikle Floransa ve Avrupa’nın birçok şehrinden alıntılara rastladığımı ifade ettim. Kendiside bunu kabul etti. Hedeflerinin Avrupa sanat ve estetiğini Anadolu kültürü ile yoğurarak şehre yansıtmak olduğunu ifade etti. Bu şehir gerçekten Anadolu’nun göbeğinde turist çeken bir cazibe noktasına gelmişti. Bu konuda özellikle ikinci faz olan toplantı ve eğitim merkezi noktasına gelmek için çalıştıklarını ifade etti. Bu kadar özel bir emek ve çalışma, uzun bir süre bu şehri kalkındıracaktır. Sanatın ve sanatçının yaşayamadığı her şehir bir köy, bir mezra, bir insan topluluğunun önüne geçemez. Sanat ve estetik karın doyurmaz evet ama herşey karın tokluğu olsaydı hiç arkadaşınız, hobiniz, doğa sevginiz, gezme ihtiyacınız… birçok konuya ihtiyaç duymazdık. Sanat bizim aldığımız elbise, yediğimiz yemek, telefonumuzun rengi ve şeklinde bile olan bir seçkidir.</div> <div>Bu yazımda çektiğimiz ızdırabı sizlere Eskişehir’den, sanattan ve insanların ihtiyaçlarından dem vurarak anlatmak istedim. Bir insanın derdi yoksa ya aklı gitmiş ya o kadar egoisttir ki kendinden başka derdi kalmamıştır. Dilerim ki hepimiz etrafımızı, şehrimizi, insanımızı, toplumuzu ve geleceğimizi dert edinip daha iyi nasıl olunur, ne yapılabilir diye düşünenlerden oluruz. Bu duaya gönülden bir “Amin” ile bitiriyorum yazımı. Bizler başkalarının ne yapacaklarını konuşarak değil, bizim ne yapabileceğimizi söyleyerek gelişebiliriz. Evet bu zor ama doğru olanda bu.</div>