Afganistan: İmparatorluklar Mezarlığı

22-09-2024

Afganistan, Asya'nın merkezinde bulunan dağlık coğrafyası ve doğal zenginlikleriyle göz dolduran bir ülkedir.
Şüphesiz doğal zenginliklerinden daha ziyade Afganistan'ı özel kılan detaylardan bir tanesi de karmaşık yapısıdır.
Peştunların, Taciklerin, Özbeklerin, Türklerin ve diğer birçok etnik grubun bir arada yaşadığı bu ülkenin adı tarih boyunca savaşlarla gündeme gelmiştir.
Özgürlüğüne düşkün olan Afganistan halkı, yabancı işgalcilere karşı mücadelede ön planda olmuştur.
Afganistan'ın modern tarihine baktığımızda, Afganistan'ı ilk kez işgal etmek isteyen yabancı emperyalist güçlerin İngilizler olduğunu görüyoruz.
17. yüzyıldan itibaren Hindistan'ı işgale girişen İngilizler 19. yüzyılda daha da kuzeye yönelmek istedi. Bu da Afgan-İngiliz savaşını doğurdu.
Tarihte 3 İngiliz-Afgan savaşı yaşandı.
Bu savaşlar sonucunda 1919 yılında İngiltere, Afganistan'ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.
Koskoca Hindistan'ı işgal eden İngilizler, dağlar ülkesi Afganistan'ı ele geçirememişti.
Afganistan, tarihinin ilk çağlarından 1973 yılına kadar krallık olarak yönetildi.
Afganistan Krallığı, yapısı itibariyle feodal bir yönetimdi ve bu feodalitenin getirdiği birçok olumsuzluk maalesef Afganistan'ı etkilemiştir.
Şöyle ki, Afganistan’da büyük toprak ağalarının ve onları destekleyen askeri birliklerin, kabile reislerinin çıkarlarını koruyan bir sistem inşa edilmiştir.
Bu sistem eğitim seviyesinin gelişememesine, halkın sağlık durumunun ve ekonomik koşulların kötüye gitmesine sebep olmuştur.
Nitekim Afganistan'da zaman zaman reform çabaları çalışmaları yürütülse de krallık yönetimiyle bir sonuca ulaşılamamıştır.
Çünkü bizzat krallar, feodallerle işbirliği içerisindeydi ve bu feodal yapı halk kitlelerinin gelişmesini istemiyordu.
Çünkü onlar gelişmiş halkı bir tehdit, kendi feodal yapılarına zarar verici unsur olarak görüyorlardı.
Zaman Afganistan'da böyle akıp giderken 1973 yılında kralın amcasının oğlu olan Davut Han bir darbe ile Afganistan'da ilk kez Cumhuriyeti ilan etti.
Afganistan Demokratik Cumhuriyeti'ni kurdu. Ancak “Davut Cumhuriyeti” olarak da isimlendirilen bu rejimin ömrü çok uzun sürmedi.
1978 yılında Davut Han'ın başlattığı reformlarla siyasi hayatta kendisine yer edinen Afganistan Demokratik Halk Partisi, Nur Muhammed Teraki önderliğinde bir darbe girişiminde bulundu.
İşte bu darbe girişimi maalesef Afganistan'ın hiç susmayacak silahlar dönemini başlattı. Taraki'nin Sovyet yanlısı reformları, Afganistan'daki dini ve feodal yapıyı rahatsız etti.
Afganistan kültürünün bozulduğunu iddia eden Afganistan içindeki unsurlar, Nur Muhammed Teraki hükümetine karşı bir ayaklanma başlattı.
Tek başına bu ayaklanmalarla başa çıkamayan Teraki, Sovyetler Birliği ile aynı yıl bir dostluk anlaşması imzaladı.
Bu stratejik müttefiklik anlaşması, Afganistan'ı Sovyetlerin işgaline açık hale getiriyordu.
Bunu gören Afganistan Başbakanı Amin, Teraki'ye karşı bir darbe düzenledi ve kısa sürede ülkenin başına geçti.
Amin'in başa geçmesi, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı ele geçirme planlarına ters düşüyordu.
Bunun için de Afganistan'ın içerisinde bulunan Sovyet yanlısı güçlerle temasa geçen Sovyetler Birliği ülkede yeni bir darbe düzenledi ve Amin Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda katledildi. Yerine Babrak Karmal getirildi.
Karmal ilginç bir tipti. Hiçbir dikkat çekici özelliği yoktu. Nitekim kendisinin alkolik olduğu ve zevk-ü sefaya düşkün olduğu bilinen bir gerçeklikti.
Babrak Karmal'ın başa getirilmesi, işleri daha da içinden çıkılamaz hale getirdi.
Tıpkı Teraki gibi, Karmal da isyancılarla baş edemiyordu ve bu sebeple de Sovyetler Birliği'nden yardım istedi.
Sovyetler Birliği, Babrak Karmal'ın bu yardım talebini kısa sürede kendi içinde görüşüp Afganistan'a müdahalede bulundu.
Sovyetler'in Afganistan'ın işgali,
1979 yılında Sovyetler Birliği'nin Afganistan işgalinin ardından Afganistan'da bir iç savaş başladı.
Bir tarafta Sovyet ordusu ve komünist yönetim, diğer tarafta ise halk grupları vardı.
Bu dönemde Amerika da Sovyetler Birliği'nin Afganistan'da yenilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Bu yüzden Afgan direnişçilerle Amerika arasında gizli "Siklon Anlaşması" imzalandı ve bu anlaşma sonucu Afganistan'a silah yağmaya başladı.
Afganistan işgali, İslam dünyasında da büyük tepkiye yol açmıştı.
Müslüman kardeşlerinin Sovyet tankları altında ezildiğini, Sovyet güçleri tarafından katledildiğini gören İslam dünyasının dört bir tarafındaki gençler Afganistan'a koşmaya başlamıştı.
Artık küresel bir savaş halini alan Afganistan Savaşı, bir yandan Müslüman dünyayı hiddetlendirirken diğer yandan da ABD’nin işine geliyordu.
1987'ye kadar devam eden bu savaşta, yaklaşık 1,5 milyon Afgan vatandaşının katledildiği düşünülüyor.
Sovyetler Birliği de 20 bine yakın kayıp verdi.
1980'li yılların başında petrol fiyatlarının düşmesi, Sovyetler'de iç sorunların daha da karmaşık bir hal alması ve Afganistan Savaşı'nı manasız bir savaş olarak gören kesimlerin daha fazla ses yükseltmesi sebebiyle Sovyetler Birliği'nin yeni yönetimi, artık Afganistan Savaşı'nı bitirme kararı almıştı.
1987 yılında Sovyetler Birliği Afganistan'ı terk etti. Sovyetler Afganistan'ı terk etse de, Afganistan'da sosyalist yönetim hala devam ediyordu.
Dr. Necibullah tarafından yönetilen Afganistan ordusu, 1992 yılına kadar mücahitlerle savaştı.
 1992 yılında artık savaş döneminden efsaneleşmiş Ahmet Şah Mesud, Burhaneddin Rabbani, Gülbeddin Hikmetyar gibi isimler Necibullah’ı yendi.
Fakat bu zafer yeni bir savaşı başlattı.
Necibullah hükümetini yenen eski müttefikler artık birbirine düşmüştü.
Ve 1992 yılından 1996 yılına kadar devam edecek 4 yıllık yıpratıcı bir iç savaş daha yaşandı.
Bu iç savaştan bıkan halk kitleleri 1994 yılında Molla Ömer liderliğinde yeni kurulan Taliban'a yöneldi.
1996 yılında Taliban'ın Kabil'i ele geçirmesiyle Afganistan İslami Emirliği kuruldu.
Lakin yeni yönetim dünya tarafından kabul edilmedi. Pakistan, Suudi Arabistan ve birkaç ülke hariç kimse Taliban yönetimini tanımadı ve Taliban yönetimi tanınmaması sebebiyle içe kapandı.
Afganistan'a dış yatırımlar gelmiyordu.
Savaştan harap olmuş ülke, bir türlü kalkınamıyordu.
Ve bu dönemde Afganistan'da farklı farklı silahlı gruplar baş göstermeye başladı.
Bunlardan en bilineni El-Kaide idi ve Amerika için birinci dereceli hedef haline gelmişti.
2001 yılının 11 Eylül'ünde yaşananların ardından Amerika Birleşik Devletleri Irak ve Afganistan’ı suçladı.
Taliban bu dönemde "bağımsız bir mahkeme kuralım" dese de Afganistan'ı kimse dinlemedi ve 2001 yılının Ekim ayında 20 yıl sürecek bir işgal daha başladı.
Bu 20 yıllık süreçte Afganistan'da bu kez Amerikan destekli bir hükümet kuruldu. Önce Hamit Karzai arkasından Eşref Gani iktidara getirildi.
Taliban 20 yıl Amerika'ya karşı aralıksız olarak savaştı ve 2021 yılının yaz aylarında Afganistan’da tekrar işgal sona erdi. Amerika Birleşik Devletleri binlerce kayıp vermiş,
2 trilyon dolar harcamıştı.
Afganistan'ın da kayıpları çok fazlaydı. 2 milyon insan hayatını kaybetmişti.
Ne İngilizler, ne Sovyetler, ne de Amerikalılar Afganistan'da tutunamamıştı.
Afganistan adeta yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi bir imparatorluklar mezarlığı olmuştu. Bugün Afganistan işgali her ne kadar bitirse de birçok zorlukla karşı karşıya.
Afganistan yine ekonomik olarak kalkınamıyor ve mevcut Afganistan yönetimi küresel güçler tarafından kabul görmüyor.
Her ne kadar küresel güçler bir kez daha Afganistan'ı işgal etmeye kalkmasa da; çeşitli ekonomik vaatlerle kendi otoritelerini kurmaya çalışıyorlar.
Afganistan doğal kaynaklarını işletemiyor. "Biz doğal kaynaklarınızı işletelim" ve "Biz size para getirelim" diyen güçler, şimdi Afganistan üzerinde farklı planlar yapıyor.
Afganistan'ın yeni zorluklar yaşamaması ve müreffeh günlere kavuşması için İslam dünyası bugün Afganistan'a yardım elini uzatmalıdır.
Afganistan'da ekonomik kalkınmanın, eğitimin, sağlığın ve diğer alanların reforme edilmesi yepyeni bir ülkenin inşa edilmesine vesile olabilir.
Eğer Afganistan bir kez daha dünya tarafından unutulursa çok daha kötü, çok daha çetin dönemlerin önümüze çıkması muhtemeldir. Bu arada tabi ki böylesine gelişmelerin yaşandığı bu önemli coğrafya ile Türkiye’nin de ilgilenmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Yakın tarihi, kültürel, siyasi ilişkilere sahip olduğumuz Afganistan coğrafyası uzak durulacak bir bölge değildir.
Mustafa Kaya