<div>AFGANİSTAN İÇİN KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ</div> <div>Afganistan olağanüstü günlerden geçiyor. Hem işgal güçleri, hem yerel kaynaklar, hem de Taliban gelişmelerin bu kadar hızlı şekilleneceğini beklemiyordu. Aslında Taliban önce başkent Kabil’i kuşatmayı, sonra da kendilerinin ana unsur olduğu geniş tabanlı bir hükümet kurulmasını sağlamayı hedefliyordu. Böylece hem Afgan halkından, hem de dışarıdan gelen okları doğrudan üzerlerine çekmeyeceklerini düşünüyorlardı. Ancak bütün yollar beklemedikleri bir anda önlerinde açıldı.</div> <div>Ne işgalci Amerika Birleşik Devletleri ( ABD), ne de Afgan ordusu herhangi bir direniş gösteremedi. Aslında her ikisi de direnişi birbirlerinden bekledi. ABD Başkanı Joe Biden’ın, “Maaşlarını biz ödedik. Afgan ordusu direnmedi. Onlar yüzünden neden bizim çocuklarımız ölsün” açıklaması Afgan hükümeti ile ABD arasındaki tartışmaları da gözler önüne sermiş oldu.</div> <div>Diğer taraftan ülkeden kaçmak zorunda kalan Cumhurbaşkanı Eşref Gani 40 milyon nüfuslu bir ülkede, 14 milyon civarında seçmen olmasına rağmen, sandığa giden ancak 1 milyonun biraz üzerinde insanın oy kullanması sonucu seçilebilmişti. Yani bu sonuçlar iki noktayı öne çıkardı. Birincisi Afgan halkının kelimelere sığmayan umutsuzluğuydu. Diğeri ise Eşref Gani’nin gücünü halktan değil, başka odaklardan almış olduğuydu. O yüzden ABD direnişi Gani’den, Gani ise ABD’den bekledi.</div> <div>Bunun yanında ABD Irak’ta ve Bosna’da yaptıklarını Afganistan’da da uygulamak istedi. Etnik ve mezhepsel ayırımlar üzerinden bir yönetim oluşturmayı hedefledi. Bu yüzden 2004 anayasasında Peştun, Tacik, Hazara, Özbek, Beluci, Türkmen, Nuristani, Brahmi, Arap gibi 14 etnik kimliğin tanınmasını sağladı. Aslında ülkede 20’nin üzerinde etnik kimlik var. Ancak çoğunluk ve etkinlik değerlendirmesi üzerinden böyle bir tasnif yaptı. Yönetimi bu gruplar arasında bölüştürecek, kalıcı çatışma altyapısını oluşturacak, istikrarsızlığın devamını temin edecek ve böylece Afganistan’dan gönül huzuru(!) ayrılacaktı. Buna en başta Afganistan coğrafyası izin vermedi. Aslında bugün ortaya çıkan gelişmeler tarihin farklı boyutlarda tekerrür etmesinden başka bir şey de değil. İskender’den günümüze Afgan coğrafyası hep çetin mücadelelerin alanı oldu ama kimseyi de tam anlamıyla hedefine ulaştırmadı.</div> <div>Ayrıca Taliban ilk şoku atlatmasının ardından, bazı stratejik adımlar attı. Kabil’i ele geçirmesinden sonra yönetimin tek sahibi benim gibi davranmamaya özen gösterdi. Hamid Karzai, Gülbeddin Hikmetyar, Abdullah Abdullah gibi Afganistan için önemli isimlerin kapısını çaldı. 1996-2001 yılları arasındaki Taliban’ın yönetim anlayışı hakim olsa bu isimlerle bırakınız konuşmayı, onları doğrudan hedef bile alabilirdi. Ancak bugün doğru olanı yaptı ve geniş tabanlı bir hükümet kurmak istediğini en azından şimdilik göstermiş oldu. Ayrıca kadınlar, akademisyenler gibi toplumsal kesimler de Taliban’a taleplerini bu önemli şahsiyetleri köprü olarak iletme yolunu tercih etmeye başladılar.</div> <div>Bununla birlikte son günlerde Kabil Havalimanı ve çevresinde meydana gelen terör saldırılarını da aslında Taliban’ın bu görüşmelerinden bağımsız düşünmemek gerekir. Afganistan bugüne kadar en acımasız deneylerin ve çok bilinmeyenli denklemlerin laboratuarı oldu ve narkozsuz ameliyat masasına dönüştürüldü. Terör örgütleri de her ortama ve zamana uyumlu maymuncuk aparatlar olarak kullanıldılar. Taliban’ın hâkim olması ile birlikte “görece istikrar” beklentisi öne çıkmaya başlayınca da bilindik senaryolar için yine motor denildi. Allah korusun ama bundan sonra bu tür saldırılar devam edebilir. Bu zamana kadar terör üreten bir coğrafyada her şeyin bıçakla kesilir gibi durmasını beklemek, çok üzücü ama ne yazık ki kısa vadede mümkün görünmüyor. Çünkü dünyada ne kadar istihbarat örgütü varsa az veya çok Afganistan’da mutlaka bir faaliyeti var. Bu süreçten sonra Taliban söylediği gibi hareket eder, gruplar arasında iletişim kanallarını açar, geniş tabanlı bir hükümet için azami gayret gösterirse bu saldırılar da zaman içinde etkisini kaybedecektir.</div> <div>Taliban için terör saldırıları büyük bir krizdir ama aynı zamanda fırsat olabilir. Krizdir çünkü bir süre sonra işler kontrol edilemez noktaya varırsa farklı müdahaleler ortaya çıkarabilir. Fırsattır çünkü Taliban özellikle batı medyasının öne çıkardığı gibi terör örgütleri ile arasında bir bağ olmadığını, kendisinin hedef olması üzerinden ortaya koyabilir ve meşruiyet alanını genişletebilir.</div> <div>Ayrıca terör örgütleri şimdi Taliban’ı işbirlikçi olmakla suçlayacak, küfürle birlikte hareket ettiklerini iddia edecek ve ihanet ithamında bulunacaklar. Bu saldırılar da zaten bunun işaretleridir. Taliban eğer, “20 yıl öncesine göre tecrübe, olgunluk ve vizyon açısından büyük bir değer kaydettik” diyorsa, bunun gereğini bütün bu yaşananları dikkate alarak kendi ülkesi için yerine getirmelidir. Bu arada dün bazı kaynakların iddialarına göre Taliban kontrol edemediği tek bölge olan Penşir Vadisi’ndeki direnişi örgütleyen Ahmed Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud ile konuşmaya başlamış. Eğer doğruysa bu da Afganistan için çok önemli bir gelişmedir.</div> <div>Sonuç olarak Afganistan’ın önünde 1989 Sovyet işgalinin sona ermesinden bu yana ortaya çıkan önemli bir fırsat var. Başta Taliban, sonra bütün taraflar gelinen durumu doğru okumak zorundadırlar. Afganistan coğrafyası küresel güçlere mezar olmuştur ama bu coğrafyada birlikte yaşamayı başaramayan herkes, her Afganlı ve her grup için eğer akıllar başlara alınmazsa mezar olmaya devam edecektir.</div> <div>Kim ne derse desin, Afganistan’ın şu an geldiği durum ülkenin geleceği açısından önemli bir fırsattır. Bu fırsatın vebali başta Taliban’ın üzerindedir. Lübnanlı düşünür Halil Cibran’ın, “Bin parçaya bölünmüş, her parçası kendisini millet sanan millete yazık” diye bir sözü var. Şimdi herkes sen, ben yok, Afganistan için biz varız diyebilmelidir. Afganistan küllerinden yeniden doğmayı başarmalı, acı tecrübelerden dersler çıkarmalıdır.</div> <div>Biliyorum, bu kadar kana bulanmış bir coğrafyada iç barışı inşa etmek, Afganistan’ı ayağa kaldırmak çok zor ama inanıyorum ki imkânsız değil. Herkes şu gerçeği idrak etmek zorundadır; bugünler Afganistan için köprüden önce son çıkıştır. Bu çıkış fırsatını doğru değerlendirmekten başka da seçenek yoktur.</div> <div>Mustafa KAYA</div>