Siyasi Tavizler ve Orta Gelir Grubu Sorunu

Bir ülkede sosyal barışın teminatı orta gelir grubudur. Bu grup, devlet veya başka bir kurumun gelir desteğine ihtiyaç duymadan kendi kendisine yetebilen toplumsal kesimler olarak da tanımlanabilir.
Ne yazık ki Türkiye’de orta sınıf gün geçtikçe düşük gelirli hale gelmektedir.
Uygulanan yanlış ekonomik politikalar bu kesime, dolayısıyla toplumsal barışa zarar vermektedir. Kimi zaman uç veren toplumsal sorunların aslında ana kaynağı doğrudan veya dolaylı ekonomik zorluklardır. Türkiye’nin ekonomik verileri her geçen gün ülkeyi yönetmeyi daha da sıkıntılı hale getirmektedir. Seçim ekonomisinin zirve yaptığı seçimlerin ardından, vergilerdeki artışlar, zamlar, akaryakıt fiyatlarındaki herkesi derinden etkileyen sözde düzenlemeler halk arasındaki hoşnutsuzluğa zirve yaptırdı. Ülkemizde 2021 yılında orta gelir grubu oranı yüzde 70, düşük gelirliler yüzde 15, yüksek gelirliler ise yüzde 15 civarında idi. Bu oranlar 2022 yılında tamamen ters yüz oldu.
Orta gelir sahibi insanlarımızın oranı yüzde 70’ten, yüzde 20’ye geriledi. Düşük gelirlilerin oranı üzüntü verici şekilde yüzde 15’ten yüzde 60’a çıkarken, yüksek gelirlilerin oranı ise yüzde 20 şeklinde gerçekleşti.
Bunun yanında ekonomi için siyasi tavizler verilebileceğine dair söylentiler artık sokaktaki insanlarımızın bile diline düşmüş haldedir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 28 Temmuz’da Türkiye’ye geleceğinin açıklanması bir anlamda bu tavizlerin hangi noktaya ulaşabileceğinin ispatıdır. Filistin meselesini iç politikada hoyratça kullanan hatta harcayan iktidar şimdi Akdeniz gazının Avrupa’ya taşınabilmesi için terör devleti dediği İsrail’in başbakanı ile yakınlaşma çabası içine girmektedir. Bu durum aslında Netanyahu için de önemlidir. İsrail’in en sağcı, en radikal ve Siyonist koalisyon hükümetinin başbakanı olan Netanyahu aylardır meydanlarda protesto edilmektedir. Türkiye’yi ziyaret edebiliyor olmak içerde karşısında olan gruplara karşı bir güç gösterisi olacaktır. Yani Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları ve İsrail’le bu yüzden yakınlaşma çabası Netanyahu için arayıp da bulamayacağı bir fırsata dönüşmüş durumdadır.
Aklıselim sahibi herkes Türkiye ekonomisi için çalan tehlike çanlarının seslerinin artık çok daha yakından geldiğinin farkındadır. Zengin daha da zenginleşirken, halk fakirleşmeye, yoksul daha yoksul olmaya başlamıştır. Bu durumu sadece salgın koşulları ile de açıklamak da bizi doğru sonuca götürmez. Çünkü bu sonuç bile ekonominin dış kaynaklı risklere karşı ne kadar korumasız olduğunun ispatı anlamına gelir.
Geçtiğimiz hafta içi yapılan Körfez ülkeleri ziyaretlerinin bile tek bir motivasyon kaynağı var; o da Türkiye’nin acil finansman ihtiyacına cevap bulmaktır. Bu noktada Varlık Fonu’ndaki masaya konulan şirketler ise muhatapları teşvik aracı olarak kullanılmaktadır. Üzücü olan taraf şu ki bu tür pazarlıklarda uzun vadeli düşünülmemektedir. Siyasi, sosyal hangi zararları oluşabilir soruları akıllara gelmemektedir. Bugünün sıkışıklığını aşmak tek hedef. Sonrasında bakarız mantığı ile hareket edildiğine dair kanaat neredeyse herkesin ortak tespitidir.
Mevcut ekonomik koşulların en fazla etkilediği grubun tabi ki düşük gelirliler olduğu ortadadır ancak bu kesimin de içinde bulunduğu krizden çıkabilmesi orta gelir grubunun ayağa kalkmasından geçiyor.
Özellikle orta gelir grubunun sorunları her türlü riski içinde barındırmaktadır. En önemli risklerin başında ekonomik yoksunluk üzerinden yaşanan sorunlar nedeniyle aile kurumuna yönelen tehditler gelmektedir. İnsanca yaşanabilir bir ücrete ulaşamayan işçi, memur, emekliler, gelirleri trajik bir şekilde düşen esnafımız maddi-manevi sorunlarla boğuşmaktan çaresizlik girdabına sürüklenmektedir. Türkiye’de çalışanların yarıdan fazlası açlık sınırındaki asgari ücretle geçinmeye çalışmaktadır. Asgari ücret artık temel ücret haline gelmiştir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” öğüdünün hayat bulması için önce onurlu bir yaşamı hak eden insanlarımıza olması gereken ekonomik şartlar sağlanmalıdır. Ekonomideki başarısızlık ülkemizin dış politikasına inanılmaz zararlar vermektedir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Bütün toplumsal kesimlerin ayağa kalkması şarttır. En başta orta gelir grubu insanlarımızın kendi ayakları üzerinde durabilmesi öncelikli hedef olmalıdır. Unutmayalım ki, sağlıklı bir geleceği kurgulamak günü kurtarmaktan kolaydır.