SAMİMİYET VE SAHİCİLİK

"Ya olduğun gibi görün,Ya göründüğün gibi ol."     Mevlana   İnsan toplumunun ürünüdür. Ailenin sıcak atmosferinde yetişen çocuk, büyüdükçe sosyalleşmeye başlar. Bilinci geliştikçe gönlüne eseni yapamayacağı bir dünyaya büyüdüğünü fark eder. Bencil davranışları toplumun mecburi engeline çarptıkça , toplumun nabzına ve kurallarına göre davranmayı öğrenir. Psikiatrist Jung buna persona yada maske ismini verir. Maske topluma dönük yüzümüzdür. Bir açıdan” Kendimiz olmayan kişiliği” yaşamamızdır. Bireyin değersiz olduğu toplumlarda maske daha bir kalın ve değişkendir. Bireyin değerlendiği toplumlara gidildikçe bu maske, insanın gerçekte olduğuna daha çok benzemeye başlar. Maskeli yüzümüz hayatın bir gerçekliği olarak bizi kuşatır. Gerçekte olduğumuz gibi görünmeye ne kendimizin kudreti ne de toplumun tahammülü yoktur. Zaten yapay bir şekilde kendimizi  zorlayarak istediğimiz gibi davranmak bir süre sonra bizi yorucu bir ruh haline itecektir. Maskesine aşırı kendini kaptıran insan gerçek kişiliğini kenara iter ve kendine yabancılaşır. Bizi toplumda saygın bir yere taşıyan ve sosyal yapan maskemiz derinde ruhumuza tuzaklar hazırlamaya başlamıştır. Büyüdükçe ruhumuzun zenginliği ve gücü ölçüsünde kurtulmamız ve kendi gerçekliğimize kavuşmamız gerekirken,  maskeli yüzümüzün sağladığı şöhretin, itibarın ve güvenin esiri olanların kendilerine yabancılaştıkları bir deneyim başlar. Toplumun düşünce gücü zayıfladıkça ve sahteleştikçe maskeli ve ikiyüzlü tipleri üretmesi kolaylaşır. Çünkü insanların zihinlerini ve kalplerini doyurmaya yetecek düşünce gücü olmayan toplumlar , bireylerini taklidin anlamsız ve derinliksiz alanlarına hapsedeceklerdir. Düşünmek olaylar arasında sebep sonuç ilişkisi oluşturmaktır. Düşünmek hatırlamak değil yaratmaktır. Taklidin gevşetici ve rahatlatıcı tembelliğine kapılmayıp ,tenkidin can yakıcı ve özgürleştirici ruh haline tahammül etmeliyiz. Çünkü taklit ruhun  ve aklın intiharıdır. Sayıları her geçen gün daha artan insanlık , özgürlüğün sorumluluğunu taşımaktansa iyi beslenen güvenli köleliği tercih etmektedir. İnsanlar gerek politik gerek dini konularda kararları kendi verip sorumluluğu yükleneceğine, taklidin huzurlu ve sıkıntısız aldatıcılığına sığınmaktadır. Taklitten ibaret olan dini terbiye gerçek din terbiyesinin yerini tutamamaktadır. Gurura yol açan profesyonel dindarlık ,ahlak ve adalet değerlerinin gözden kaçmasına yol açmaktadır. Bu şekilde bir terbiye açık ahlaksızlıkları önlemeye yetiyor gibi görünebilir. Ancak örtülü ve riyakar ahlaksızlığı önlemeye gücü yetmemektedir. “Dışım derviş içim boş dilim tatlı sözüm hoş İlla ettiğim işi dinin değşiren etmez” Şiiriyle Yunus bize sorunun her zaman insanın temel sorunlarından biri olduğunu haber vermektedir. Samimiyet ve kendin olmanın basit bir matematik formülü yok. Ancak bu tür kişisel sorunların çözümünün ilk basamağı. Sorunun farkında olmak ve çözüm için zihin yapımızı dönüştürme gayreti olacağını düşünüyorum. Dr.Ahmet BULUT