Parti Devleti ve Dünün Yanlışlarından Ders Almamak

Parti Devleti ve Dünün Yanlışlarından Ders Almamak

2022 yılında seçimlerde dünyada sanki sağ partilerin zaferle çıktıkları söylenebilir. Belki en çok bilineni Macaristan seçimlerinde Victor Orbán’ın üst üste dördüncü defa seçilmesidir. İtalya’da ise ilk defa bir kadın başbakan seçilmişti. Giorgia Meloni, “İtalya’nın Kardeşleri” adlı aşırı sağ partiyle koalisyon hükümetini kurmuştu. Bugünlerde ülke olarak aramızın soğuk olduğu İsveç’te ilk defa iktidara gelen bir parti aşırı sağcıların desteğine ihtiyaç duymuştu. Elbette İsrail’de Benjamin Netanyahu ve onun da aşırı sağ partilere olan ihtiyacı unutulmamalı. Bu arada Hindistan’da Narendra Modi de yerel seçimlerde filan iktidarını devam ettirmektedir. Nisan ayında Emmanuel Macron ikinci turda Fransa başkanlık seçimini kazanmış ama rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen hatırı sayılır bir şekilde oylarını artırmıştı.

Ama geçen yıl belki de en önemli seçimlerde Brezilya’da sağcı Jair Bolsonaro bütün çabalarına rağmen ikinci turda Luis Inácio Lula da Silva’ya yenilmişti. Gelenek üzere yılın ilk iş gününde yapılacak olan devir-teslim törenine iki gün kala Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmesi bir tür kaçış olarak nitelendirilmişti. Geçtiğimiz hafta Bolsonaro taraftarlarının Lula da Silva’nın kendisi orada bulunmadığı bir sırada başkanlık sarayına baskın yapıp orduyu darbeye çağırmaları da ilginç bir anı olarak kalacaktır. Sırbistan’da ise sekiz yıldır yönetimde olan Aleksandar Vučić yine sosyalist partilerle iş birliği yaparak seçildi ama onun iktidarında siyasetin radikalleştiği ve otoriteryenliğe doğru gidildiğine dair eleştiriler yapılmaktadır.

Afrika’dan Avustralya’ya kadar, bizim coğrafyamızda Bosna ve Bulgaristan seçimleri de yapıldı. Bu yıl da dünyanın farklı yerlerinde seçimler yapılacak elbette. Ama Nijerya, Pakistan, Bangladeş veya Arjantin gibi ülkelerde de seçimler yapılacak olmasına rağmen ülkemizde yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri bütün dünyanın ilgisini çekmektedir.

İktidar ittifakı seçimleri kaybetme ihtimalinin kendileri açısından kaldırılamayacak maliyetleri olacağını düşünürken, muhalefet açısından ise ne zaman yapılacağı bile belli olmayan seçimler daha farklı sebeplerden dolayı oldukça önemlidir.

Eğer vatandaşlar açısından herkesi doğrudan ilgilendiren ekonomik şartlar ile başlarsak, iktidarın yanlış politikaları ve uygulamalarının enflasyonun yükselmesine bizzat sebep olması ilk ortaya konulması gereken somut başlıktır. Dünyada pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması neticesi enerji ve emtia fiyatlarının artması sebebiyle genel bir durgunluk ve enflasyonist ortam oluşmuştur. Ama savaştaki Rusya ve Ukrayna dâhil hayat pahalılığının bu denli yükseldiği ve insanların geçim derdi altında ezildiği pek az ülke vardır.

Yaz-kış saatine karar vermekten süpermarketlerdeki poşetlerin fiyatını belirlemeye kadar her şeye karar veren tek kişiye dayalı sistem ülkeyi bir uçurumun kenarına sürüklemektedir. Ekonomi yönetimi bağımsız ve mevcut şartlara göre karar alamamakta ve bakanlar etkisiz şekilde ancak ve sadece Cumhurbaşkanı’nın iradesini yerine getirmeye çalışmaktadır.

Kesintisiz yirmi yıllık iktidar devlet aygıtının tüm dişli çarklarını etkilemeye başlamıştır. Eski Türkiye denilen dönemlerde tek parti iktidarına yönelik eleştirilerin en başında devlet memurlarının iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyeleri gibi davranması gelirdi. Parti ile devlet arasındaki ayırımın kalmaması vatandaşların hürriyetlerinin kısıtlanması anlamına gelmekteydi. Nitekim bugün iktidarda olan sağ-muhafazakâr çevrelerin en çok eleştirdikleri husus devletin hayatın her alanına müdahale etmesiydi. Ama hafta sonunda Cumhurbaşkanı’nın bir ilde yaptığı açılış töreni ile ilgili o ilin valiliğinin resmi sosyal medya hesaplarından sanki AK Parti il başkanıymış gibi paylaşımlar yapıldı. Mevcut iktidar herkesten önce bu paylaşımı yapanları uyarması ve kaldırtması gerekirken tam tersine teşvik ve takdir eder bir tavır almıştır.

Yine geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı’nın bir askeri tesiste Fırtına obüslerinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim töreninde konuşma yaparken muhalefet partisi liderini eleştirdiği sırada ordu komutanlarının onu alkışlaması da tepki çekmişti. Cumhurbaşkanı askeri teçhizatın teknik özelliklerinden bahsederken, onları överken subayların alkışlaması elbette eleştirilemez. Ama muhalefet liderini eleştirirken yapılan bu hareket doğru değildir. Üstelik yapılan eleştirilere ordunun üst kademesi ile tesis edilen yakınlığın kıskanıldığına vurgu yapılmıştır. Hâlbuki dönemin Erzurum Jandarma Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek 1997 yılında dönemin başbakanı rahmetli Necmettin Erbakan’ın hac ibadeti için Suudi Arabistan’a gidişini oldukça sert bir dille eleştirmesi ve hatta hakarete varan tarzda konuşması o gün sağ-muhafazakârlar tarafından cılız bir şekilde eleştirilmiş, sonrasında ise o konuşma üzerinden bugün olanlara meşruiyet kazandırılmaya çalışılmıştı. Oysa o gün yapılan tartışmasız olarak suçtu. Bugün olanlar ise yanlıştır. 28 Şubat döneminde nasıl devlet bireylerin hürriyetlerini kısıtlamış ve o gün yapılanlar sonradan soruşturulmuşsa, bugünkü iktidar da kendisi ile devletin kurumları arasına mesafe koyabilmeli, dünün yanlışlarını yapmamalıdır.

Yine ana muhalefet partisi lideri ile yapılan bir televizyon mülakatında banttan yayınlanmasına rağmen, özel bir güvenlik şirketinin reklâmının KJ bandında verilmesi normal bir işlem değildir. Zira o şirket ile muhalefet lideri arasında daha önce bir sürtüşme olmuş ve iktidar yetkilileri bile herkesçe bilinen yakınlıklarının aksine o kurumla hiçbir ilişkilerinin olmadığını söylemişlerdi.

Son hadisede ise siyasetçi mülakat verirken daha önce başka hiçbir televizyon kanalında reklâmı olmadığı halde, tam da kurum yetkilisi tarafından yapılan açıklamaya göre planlı bir şekilde o programa denk getirilmesi bir nevi kapalı tehdittir. Gerek Batı ülkelerinde gerekse Rusya’da da mevcut olan bu tür özel şirketlerin kontrolü zordur ve gün gelir bir bumerang gibi önceden hizmet ettiklerinin karşısına da geçebilirler.

Cumhurbaşkanı artık kendisini izleyen gazetecilerin bile kendi tarafında olduklarını düşünmektedir. Bir keresinde o kadar müjde verdiği halde gazetecilerin kendisini alkışlamamalarını bile eleştirmişti. Hâlbuki gazeteci kimliği bağımsız olmayı gerektirir ve olayların tarafsız bir şekilde halka ulaştırılmasına gayret eder.

Netice olarak yapılacak seçimler bu ülkenin vatandaşları olarak bizim için en çok devletin bir üst perdeden bireylerin hak ve hukuklarını koruyan bir aygıt haline dönüşmesi için bir fırsattır. İktidarda uzun yıllar kalınca her şeyi kendisine mubah gören, hızlı ama yanlış kararlar alarak sürekli gelgitler yaşayan değil, daha demokratik, daha saygılı ve istişare ile daha doğru ve etraflıca düşünülerek en iyisi olduğuna inanılan kararların alınacağı bir yönetimin iktidara gelişi gerçek bir müjde olacaktır. Devlet-millet kaynaşmasının ana formülü budur.

Mustafa KAYA