ÖN YARGILAR VE BOL KESEDEN AHKAM KESMEK
- 10-11-2022 18:06
- 10-11-2022 18:07
- 1377
ÖN YARGILAR VE BOL KESEDEN AHKAM KESMEK
Gündem ısındıkça ortam geriliyor. Dört bir koldan saldırı ve eleştirilere maruz kalınıyor. Dostun gülüyle, düşmanın güllesi beraber geliyor. Bu minvalde bir kısım problemli yapıları ve anlayışları ele alacağız. Bazı insanlar kendi ütopik dünyalarında her şeyin doğru olduğunu var sayar, başkalarının emeklerini görmezden gelirler. Ayrıca kimsenin samimiyetine inanmazlar, çünkü herkes yanlış tek doğru kendileridir. Doğruluklarının yegâne ölçüleri de bizzat kendileridir.
Maalesef bu insanların yorumları önemli kesimler tarafından da ciddiye alınıyor. Ancak bu insanlar, konfor alanlarından çıkmadıkları gibi risk almadan da her şeyi üst perdeden konuşmaya çalışırlar. Mesela güç sahiplerine, iktidara ve üst çevrelere yapmadıkları herhangi bir yorumu risk taşımadığını bildikleri camialara yaparlar. Hatta bazen -zayıf gördüğü- kendi mensubu olduğu partiyi bile rahatça eleştirir ve bütün samimi emekleri hiçe sayabilirler.
Bu insanlar nedense mücahit olarak lanse edilir ve kelle koltukta “tüm doğruları her ortamda söyleyebilen” kişiler olarak görülürler. Ancak işin aslı hiç de öyle değildir. İktidar her türlü günaha bulaşır ama gık yok. Keyfi hukuksuzluklar yapılır çıt çıkmaz. Ama konu risksiz alan ise bir anda cengâver gibi mikrofondan ahkâm keserler. Tabi sıcak koltuklarda bu cümleleri kullanmak kolaydır. Kendi konumlarını, kürsülerini, ekranlarını, görevlerini, bağlantılarını hatta memuriyetlerini düşünerek iktidarla ilgili hiçbir olumsuz yorum yapamazlar.
Kuruldukları koltuklardan, klavye başında saydıranlar, gelecekte olmasından endişe ettikleri şeylerin şu an “âlâsının” yaşandığının farkında değiller. Esas sorun içinde bulunduğumuz konjonktürdeki durumun vahametini kavrayamamış olmaları veya kavradıkları halde kafalarına kuma gömmeyi tercih etmeleridir. Her türlü ahlâksızlığın dibe vurduğu, kötülüklerin zirve yaptığı, herkesin bildiği malumun ilanıdır.
DEJENERASYON VE YOZLAŞMA
Ülkemizdeki ekonomik ve sosyal alanlardaki tahribatlar, toplumsal dejenerasyonlarla gençlerin duygu ve düşüncelerindeki sapmalarla ortaya çıkan fecaat kimselerin umurunda değil. Her şey güllük gülistanlık, sadece hafif hoşa gitmeyen, gelip geçici bir durum sanılıyor.
Şimdiye kadar yaşadığımız süreçteki felaketlere ilişkin en küçük bir itiraz cümlesi söylemeyenlerin, kısık sesle dahi eleştiremeyenlerin daha ne olacağı belli olmayan iyi niyetli girişim karşısında önyargılı olmalarını anlamak mümkün değil. Perde arkasında bilmediğimiz bir şeylerin var olduğuna mı inanılıyor?
Yarım asrı aşkındır çizgisinden milim taviz vermeyen Millî Görüş davasının ve kaptan köşkündeki ağabeylerinin asgari mutabakatla dâhil olduğu yapının her türlü dini hassasiyetleri yerle bir edeceği yönünde kara propagandaya ortak oluyorlar. “Kerhen” kabul edilmek zorunda olunan seçenek, ülkenin son 20 yılda getirildiği durumun vahametinden daha büyük değildir. Şu an var olan kötülüklerin devamı ya da kısıtlı imkânlarla da olsa iyileştirme çabası ortaya konacaktır.
Hassasiyetleri şimdiye kadar neredeydi ki dinin yasakladığı birçok karara imza atıldığında sesleri çıkmadı. Bu kadar veballi işlere bulaşanlara hesap sorulmadı. Hani Allah’tan başka hiçbir şeyden korkulmuyordu? Hani kelle koltukta, kefeni yanlarında taşıma pahasına her şeyi göze alacaklardı.
İş birliği hakkında bu kadar öngörüsü yüksek eleştiride bulunup rahatsız oldukları konuları ortaya koyarak durumu izaha çalışanların bu noktada nasıl bir çözüm önerdikleri, ne yapılması gerektiğine dair bir fikirlerinin olmaması da işin başka bir vahim yönüdür.
Esas sorun bugün içinde bulunduğumuz halin ciddiyetine vakıf olamayışları ve ne denli büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu kavrayamamış olmalarıdır. Olmasından korktukları her şey, fazlasıyla şu an zaten var.
YORUMLAR, NASLARIN SÖYLEDİĞİ DEĞİL, ŞAHISLARIN METİNLERDEN ANLADIĞIDIR
Ortada bir sorun olduğunu kabul eden ve bunun büyük bir kriz olduğunu düşünenlerin nasıl çözüleceğine dair bir plan ve proje ortaya koyması beklenir. Hâlihazırdaki sorunları çözemeyenlere veya sorunların kaynağı olanlara eklemlenmenin daha az zararla atlatılabileceği düşüncesi, işin kolayına kaçmaktır.
Mevzubahis alanda sırtında yumurta küfesi olmayanlar, tüm emekleri ve tarihsel tecrübeleri görmezden gelerek kırmaya, dökmeye çalışırlar. Bunu yaparken de herkesin ittifak halinde olduğu ayetlere, hadislere atıf yaparak bağırıyorlar. Bu referanslarla söylediklerini tartışılamaz bir alana sürükleyerek kendilerine koruma zırhı oluşturuyorlar. Oysa ifade ettikleri nasların söylediği değil, o kelamdan kendi anladıklarıdır. “Hakikati haykırıyoruz” ifadesinin arkasına sığınarak konuşmak akıllara ziyandır. Mesele bağırmak değil, hakikati söylemektir.
Şüphesiz ki bu tip tepkiler bugüne has değil. Erbakan Hoca’nın şahsına karşı da benzer çıkışlar yapılmıştı. Ama o kararlılıkla yolunda yürümeye devam etmişti. Şimdi de tarih tekerrür ediyor. Bu süreçte en önemli husus Millî Görüş teşkilatının misyonuna uygun bir metotla yeni bir stratejik hamlenin hayata geçirilmesidir. Ülkeye giydirilen deli gömleğinin/başkanlık sisteminin zorunlu bir yansıması olan içinde bulunduğumuz zorlu süreci ifade sadedinde; hani meşhur bir söz var ya: “Bulduk da yemedik mi? Mazot vardı da biz mi içtik?”