Müslüman gençlere zikir bildirisi

 

İslam davasını kendisine dert edinmiş ve yeryüzünde Allah’ın emirlerinin tamamının hâkim kılınması için kendisini adamış genç Müslüman’ın en önemli yol azıklarından birisi zikirdir. Zikrin gayesi Allah’ı anmak, sürekli hatırda tutmak, O’na yak­laşmak olduğu kadar; aynı zamanda zikredilenin emirlerinin hayatın her alanında uygulanması için bilinçli bir teyakkuz hali oluşturmaktır. 
Zikir, Allah’ı hep hatırda tutmak, helal ve haramlarının farkında olmak, emirlerini yerine getir­mekle beraber Allah’ın ya­saklarından kaçınma konusunda uyanık olmaktır.  
Şayet Allah’ı zikrederken vicdanda bir ürperti meydana gel­miyor, kalp titremiyor, ruh harekete geçmiyorsa; eğer onunla birlikte korku, endişe, alçakgönüllülük ve niyaz gibi duygular ve tepkiler bulunmuyor, hayata bir etkisi olmuyorsa bu zikrin hakiki zikir olduğu düşünülemez. Bu zikir sadece zahiri bir zi­kir olarak kalır. Bir meyvenin kabuğunu yemek gibidir. Öze ulaşamaz, asıl tadı alamaz.  
Zikir, Müslüman gencin imanını, ihlâsını, takvasını artırdığı kadar; günlük hayat içerisinde mücadele azmini, şuurunu ve eylemini de artırmalıdır. Aksi takdirde sadece dilde kalan, kalbi, ruhu, bü­tün bir benliği kaplayarak bir hayat nizamına doğru dönüşeme­yen zikrin istenilen etkiyi gerçekleştirmesi beklenemez. Çünkü: 
“Onlar [her hal ve ahvalde] ayakta iken, otururken, yan yatarken, sürekli Allah’ı anarlar…” (Âl-i İmran: 3/191) ayetinde belirtildiği şekliyle hayatın her alanında ve zamanın her anında Allah ile beraber olan Müslüman gencin, onun emirlerini ve mesajını tüm insan­lığa ulaştırma hususunda pasif ve gevşek davranması, yani zik­rin sadece dilinde kalması düşünülemez.  
Allah’ı ananlar ifadesi elbette ki sadece dil ile tesbihat manasında anlaşılamaz. Müslüman genç için Allah’ı daima hatırda tu­tarak, sorumluluğunu unutmamak, hayatın her alanını Allah’ın emri gereği düzenlemek, tüm iş ve ilişkilerini Allah’ın muradı­na göre gerçekleştirmeye çalışmak, zikrin asıl hedefi ve gayesi olmalıdır.  
Sürekli zikir halinde olan Müslüman genç: 
Her sabah; “La ilahe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) diyerek yola çıkacak… 
İşe başlarken; “Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli” (Ey Rabbim! Yüreğime genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki, anlasınlar beni) diyerek yardım istemeyi unutmayacak… 
Yenilmez ordularla bile karşılaştığında; “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” (Güç ve kuvvet ancak Allah’ındır) diyerek Allah’a dayana­cak…  
Hiçbir çıkış yolu kalmadığında; “Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inni küntü minez zâlimin” (Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum) diyerek yolunu açacak… 
Verilen her nimete ve zafere karşılık; “Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil azim” (Allah’ı, O’na hamd ederek tesbih ederim, Yüce Allah’ı tes­bih ederim) diyerek şükrünü unutmayacak… 
Bu şekilde Allah’ın zikrini hayatına işleyen Müslüman genç bilmeli­dir ki; Allah’tan ve O’nun zikrinden gafil olmak belaların en bü­yüğüdür, felaketlerin en korkuncudur. Çünkü Allah’ı unutmak, Allah tarafından terk edilmek olacaktır… 
Zikirsiz bir İslami mücadele düşünülemeyeceği gibi, günlük zikir virdleri olmayan bir dava adamı da düşünülemez. Zikir genç dava adamlarının yüzünün nurudur, kalbinin şifasıdır, üzüntülerinin ve kederlerinin çıkış yoludur, sıkıntı, zorluk ve imtihan anında Allah’ın yardımının anahtarıdır…  
Dr. Abdülaziz Kıranşal