Muhalefetteki Son Kongre…

Muhalefetteki Son Kongre…

İktidara gelmek, ülke yönetiminde etkin olmak amacıyla bir grubun organize olarak oluşturdukları kurumlara siyasi parti denilmektedir. Dünyada özellikle 19. asırla birlikte yönetim biçimlerinin değişmesiyle her ülke kendi gelenek ve kültürlerine göre siyasi partiler kurmuşlardır. Bazen belirli bir grubun, belki siyasi elidin, ya da bizim ülkemizde sık sık rastlandığı gibi muayyen bir görüşün hâkim olduğu siyasi partiler kurulmuştur. Bu partiler genellikle kadro veya dava partileri olarak da adlandırılır. Öte yandan seçmenlerin tamamının oyuna talip olan ve toplumdaki her kesimden ve herkesten oy almaya çalışan partiler de mevcuttur. Bazen de bu iki yaklaşımı aynı gövdede barındıran partilere de rastlanmaktadır. Ya da bir “dava partisi” olarak, aynı zamanda farklı düşünen seçmenlerin tercihlerinde yer edinebilmek için kuşatıcı bir dil ile oylarını artırmaya çalışan partiler de vardır.

Ayrıca bazı iktidar partileri “geçen seçimlerde size bazı sözler vermiştik onların çoğunu yerine getiremedik ama şimdi bize destek verirseniz hep birlikte tekrar deneyebiliriz” gibi bir tavırla seçmenin karşısına çıkmak gibi bir yola başvurmaktadırlar. Burada o siyasi partilerin ikna ediciliği devreye girmektedir. Ama sanki toplumun siyasi kültür bilinci de bu noktada önemli bir husustur. Seçimleri kendisine bir hizmet aracı olarak görme eğilimindeki seçmen “eğer köyüne yol yapılırsa ya da yapılmasına söz verilirse” belirli bir partiye oy verebilir. Ya da toplumun belirli bir kesimi siyasi iktidardan seçimleri fırsata çevirip taviz almaya çalışabilir. Bu talepler meşru olduğu ölçüde aslında bir sorun da teşkil etmemektedir. Şimdi burada böylesine bir realite ile karşı karşıya kalan bir siyasi partinin dava partisi mi, ya da tüm kesimlere hitap eden bir parti mi olduğu konusu, seçmenin pragmatist yaklaşımı göz önüne alındığında seçmen nezdinde biraz karışık görünebilir. Tam da bu noktada bu meşru taleplerle, kendi davalarının hareket alanını, ideallerini maksimum derecede birbiriyle örtüştüren dava partileri toplumdaki etki alanlarını genişletebilme imkânına kavuşabilirler.

Batı’da siyasi partilerin artık halktan pek destek görmedikleri öteden beri üzerinde konuşulan bir konudur. Belki de çoğu zaman sadece seçim dönemlerinde siyaset konuşulmaktadır. Türkiye gibi seçimlere katılım oranlarının Batı’ya göre oldukça iyi olduğu ülkelerde temel sorun siyasi kutuplaşmadır. Siyasi tartışmalar bazı toplumlarda bireyler hatta aile bireyleri arasında husumete bile neden olabilmektedir. Milli beraberliği tehdit etmeye kadar varabilen bazen de toplumsal yozlaşma ve hatta yolsuzlukların yaygınlaşmasına sebep olabilen siyasi partiler ve onların politikaları yüzünden insanlar siyasetten soğuyabilirler. Belki Fransa’daki, özellikle sağ partilerin kendilerini artık “siyasi parti” olarak adlandırmayıp “hareket”, “birlik” veya “merkez” gibi adlar alarak seçmenin bu siyasetten soğumuş tavrına bir alternatif üretmeye çalışması şeklinde yorumlanabilir. Ama yine de parti üyelikleri ve parti yapıları giderek büyümektedir.

Parti üyeliklerinin sayısının artması, insanların bu yola başvurmaları ise belki de bireylerin sistem karşısında kendilerini zayıf hissetmelerinden kaynaklanabilir. Kendilerini parti üyelikleri ile bir nevi koruma altına almaya çalışabilirler. Ama asıl mesele partilerin giderek büyümesi üyelerinin de bu cesamet karşısında kendilerini bütünün önemli bir parçası değil, daha da güçsüz hissetmelerine bile sebep olabilir. Örneğin büyük ticari şirketlerde de çalışanlar kendilerini sistem karşısında güçsüz ve fikirlerine değer verilmediğini hissedebilirler. Partilerde de üyeler politikaları değiştirme veya yenileme imkânı olmadığını düşünürlerse bu sürece dâhil olmak istemeyebilirler. Buna çözüm olarak siyasi partiler çeşitli seviyelerde teşkilatlanma suretiyle siyasi sürece katılımı toplumun alt kademelerine de indirerek bu açığı kapatmaya çalışmaktadır.

Siyasi partilerin genellikle yılda bir kere geniş katılımlı bir toplantı ile en azından kitlelerinin temsilcileriyle bir araya gelmesi ve genel politikaları sorgulama imkânı verecektir. Gerçi politikaların yerel seviyelerde de tartışılması mümkündür. Ama yerelden merkeze tekliflerin getirilmesi ve daha geniş perspektifle ele alınması ve neticede parti politikalarının belirlenmesi sürecinde önemlidir. Avrupa’da “konferans” yani partilerin yıllık konferansı olarak adlandırılan Amerika Birleşik Devletleri’nde ( ABD) kurultay (convention) adıyla düzenlenen bu toplantılar çoğunlukla birkaç gün sürebilir. Genel başkanın konuşmasının belirleyici olduğu bu toplantılarda diğer etkinlikler de düzenlenerek, katılımcıların kendilerini ifade edebilecekleri organizasyonlar planlanmaktadır.

Ülkemizde ise siyasi partilerin zaman zaman kamp düzenlemeleri belki onların tabandan gelen talepleri dinleme fırsatı olarak değerlendirilebilir. Ama hukuki olarak iki yıldan az, üç yıldan fazla olmamak koşuluyla düzenlenmesi gereken ve bizdeki adıyla olağan kongre olan toplantılar ise daha çok partililerin bir araya gelmesi ve partinin yönetim kadrolarının seçimi ile karar alma süreçlerinde yer almasını sağlamaktadır. Ama daha çok partinin kendi alt kademeleri ile bir araya gelmesi ve takip edilen politikaların yeniden benimsenmesi anlamına gelmektedir. Klasik olarak parti kongrelerinin bir birlik ve dayanışma gösterisi olması ve coşkuya sahne olması hedeflenir. Şayet kongrede parti prensipleri ile partinin önümüzdeki dönem uygulanacak politikaları tabana anlatılabilir ve onların desteğini alınabilirse kongre başarılı demektir. Zaten coşkunun da bu fikir birliğinden kaynaklanmış olduğu kabul edilir.

Saadet Partisi gibi bir dava partisi ise diğer partiler gibi sadece seçim dönemlerinde değil yılın her ayında düzenli il ve ilçe toplantıları, mahalle teşkilatları düzenli olarak bir araya geldikleri için kongrenin küçük bir modelini sıklıkla yaşamaktadır. Genel kongrenin belki de en önemli yanı partinin dışa dönük bir yönünün olmasıdır. Delegelerin katılımı, heyecanı ve birlik içerisinde görüntü vermesi seçmenlerde de mutlaka olumlu bir etki oluşturacaktır. Fikri olarak yüzlerce yıllık geçmişi ve elli yıldan fazla tecrübesi olan bir hareketin mensubu olarak davranışları ve siyasi görüşlerini dışarıya aktarabilmeleri oldukça önemlidir. Zaten yarım asırdır bu ülkenin siyasi geçmişine katkıda bulunan Saadet Partisi mensupları geçmişleriyle onur duyduklarını kendilerine sürekli hatırlatmalıdır. İktidarda olduğu zamanlarda bu ülkenin hep faydasına ve kalkınmasına katkı vermiş bu hareketin başarılarla dolu geçmişinde bir tane bile kara lekenin olmaması, hiç kimse tarafından kandırılamamış ve kimseyi kandırmamış olması hem kendi üyelerine hem de diğer seçmenlere sürekli olarak hatırlatılmasında fayda vardır.

Saadet Partisi mensupları tarafından Millî Görüş davasının geniş kitlelere anlatılması tabii ki önemlidir. Bunun yanında bu davanın iktidarda olması ve her alanda yaşanan olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi öncelikli bir hedef olmalıdır. Zaten kongrenin sloganı olarak kararlı bir vurgu ile milletin iktidarında Saadet Partisi’nin olması gerektiği açıkça ortaya konulmuştur. Kadroları ve siyasi tecrübesiyle Saadet Partisi’nin bundan sonraki dönemde iktidarın bir parçası olması, herkesin ve bu partiden gerek ahlâk, gerekse maneviyat alanında beklentileri olan her kesimin lehine olacaktır. En azından mevcut iktidar döneminde elde edilen kazanımların daha ileri seviyelere taşınması açısından, yeni iktidarın içinde yer alacak bir siyasi partinin kongresi herkes için önem arz etmektedir. Kazanımların yanında, kaybedilen değerlerin yeniden ihya edilebilmesinin de yolu bu kongreden geçmektedir. İktidar gücü maalesef en az etkilemesi beklenen dindarların birçoğunun başkalaşmasına sebep olmuştur. Bu gidişata dur demek için Saadet Partisi’nin bu kongresi çok önemlidir. Her türlü itibarsızlaştırma çabalarına rağmen ortaya konulan çaba mutlaka sonuç verecektir. Gerek kongre öncesi dönemde yürütülen çalışmalar, gerek kongrenin hazırlanmasında kamuoyu ile paylaşılan çalışmalar, gerekse de geleceğe dönük verilen mesajlar bu kongrenin Saadet Partisi’nin muhalefetteki son kongresi olacağına dair güçlü işaretler ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin dört bir tarafından gelenlerin katkısıyla bir şölen havasına dönüşmesi beklenen bu kongrenin, ülkemiz, milletimiz, coğrafyamız, İslam dünyası ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Mustafa KAYA