MUHALEFETİN YUVARLAK MASASI, İTTİFAKLAR VE KOALİSYON

MUHALEFETİN YUVARLAK MASASI, İTTİFAKLAR VE KOALİSYON

Seçimlerden sonra tek bir siyasi partinin çoğunluğu elde edememesi durumunda iki ya da daha çok partinin hükümet kurmak için bir araya gelmesine siyaset biliminde koalisyon hükümeti denilmektedir. Dünyada pek çok ülkede bu tür hükümetlerin kurulduğu da malumdur. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile adına ittifak denilen ama gerçekte koalisyon olan birliktelikler seçim öncesinde ilan edilmeye başlandı. Bugün ülkeyi yöneten Cumhur İttifakı ( AK Parti, MHP, BBP ve dışarıdan destekleyen diğer partiler) partileri arasında resmi bir koalisyon protokolü kamuoyuna açıklanmadı ama herkes bu iktidarın bir ittifakın sonucu doğduğunu ve alınan kararlarda ittifak içi dengelerin gözetildiğini gayet iyi biliyor. Bunun en net örneği de görevden azledilmesi tartışılan bakanlarla ilgili arkasında şu parti var veya yeni kabineye giren bakan bu partiye yakın gibi bilgiler bütün açıklığıyla toplum tarafından takip edilmektedir. Türkiye yürütmede istikrar adına bu sisteme geçiş yaptı ama mevcut sistem yeni partilerin kurulmasını daha da artırdı. Yani iki partili bir sisteme evirilmesi beklenen Türkiye bu sistemle aksine düne göre belki daha da çok partili bir siyasal sistemin ortaya çıkmasına zemin oluşturdu. Bilindiği gibi bugün Almanya da bir koalisyon ile yönetiliyor. Son yapılan seçimlerde ipi önde göğüsleyen Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberallerle birlikte hükümeti kurarak iş başı yaptılar. Türkiye’de iktidar bir taraftan adına ittifak denilen seçim öncesinde kurulan koalisyonla ülkeyi yönetiyor ama aynı zamanda koalisyonlara demedik laf bırakmıyor. Almanya’daki iktidar ise koalisyonların her açıdan toplumsal uzlaşmaya katkısından olabildiğince istifade etmenin yollarını bulup çıkarıyor.

Diğer taraftan sistemin özelliğine göre yürütme ve yasamanın pozisyonları tabii olarak değişiklik gösterebilir. Mesela parlamenter sistemde bir partinin sandalyelerin çoğunluğu elde edememesi neticesinde, en fazla sandalyeye sahip olan parti hükümeti kurabilmek için ilk önce anlaşabileceği partilerden başlayarak destek arayışına girişmektedir. Bu dönem sıkı değerlendirmelerin yapıldığı bir süreçtir. Parlamentodaki destek görüşmeleri demek aslında yeni kurulacak hükümette ülkenin nasıl yönetileceğini belirler. Bu durumda daha çok partilerin kendi siyasi görüşleri çerçevesinde hangi bakanlığa ne kadar önem atfettikleri gibi hassasiyetler öne çıkabilir. Mesela, eğitimle ilgili uzman kadrolara sahip bir partinin eğitim bakanlığına talip olması normal karşılanmaktadır. Ama bu müzakere süreci çoğu zaman partilerin seçimlerde almış oldukları oy oranlarına ve daha da önemlisi kendilerini gösterebilecekleri ve onlara göre “değerli” bakanlıklara yoğunlaşma sürecidir. Ülkelerin jeopolitik durumlarına göre bazen enerji bazen içişleri bazen de hazine ve maliye bakanlıkları için zorlu görüşmeler yapılabilir. Böyle bir kabinenin oluşturulması aslında ülkenin yönetim tarzından ziyade vatandaşlarının maksimum derecede memnun edilmesi açısından önemlidir.

Müzakere diyebileceğimiz bu süreçte partiler ilk önce kendi stratejilerini belirleyerek kurulması planlanan hükümetin başarılı olmasının önündeki engellerin, bu aşamada tartışılması daha uygun olacaktır. Kervan yolda düzelir anlayışından uzak durularak muhtemel çatışma noktaları hakkında uzlaşma sağlanmaya çalışılmalıdır. Tabii her partinin kendi seçmen kitlesine karşı sorumlulukları olduğu unutulmamalıdır. Elbette her parti kendisi çoğunluğu elde etseydi ülkeyi seçmenlerini memnun edecek tarzda yönetmeyi isteyecektir. Ama çoğunluk elde edilemediği için ortak kurulacak hükümette diğer ortak veya ortakların da hassasiyetleri göz önünde bulundurulmalıdır. Belki koalisyon görüşmelerinde müzakerelerdeki başlıklar not edilerek en sonunda karşılıklı anlaşılan hususları içeren bir mutabakat metni de hazırlanabilir. Böyle kurulan bir hükümette partilerin birbirlerine güven duyması ve iyi bir iletişim stratejisi geliştirmeleri beklenir. Hem koalisyon görüşmelerinde hem de daha sonra kurulacak hükümette partilerin bireysel kimlik ve renklerini muhafaza etmeleri ama aynı zamanda ortaklarına karşı sorumluluklarını azami ölçüde yerine getirmeleri gerekir. Bu noktada oluşması muhtemel zorlukların aşılmasını destekleyecek olan bakış da kendileri gibi düşünmeyen diğer partilerin seçmenlerin beklentilerini saygıyla karşılamak için demokratik bir ortak irade belirleme gayretinin olduğu unutulmamalıdır.

2000’li yıllardan önce ülkemizde uzun süre koalisyon hükümetleri iş başındaydı. Daha çok Milliyetçi Cephe denilen ve Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi gibi sağ eğilimli partilerin kurdukları koalisyon hükümetleri iktidar olmuştu. 1. Ecevit Hükümeti olarak bilinen Cumhuriyet Halk Partisi ile Milli Selamet Partisi’nin birlikte kurdukları hükümet 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı gibi uluslararası boyutta oldukça önemli bir operasyonu başarıyla gerçekleştirebilmiştir. Kısa süren bu hükümet döneminde her iki parti de hem seçmenlerini memnun edecek hem de ülke menfaatlerini önceleyecek politikalar geliştirebilmiştir. Yine 1996-1997 yılında Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi tarafından kurulan Refah-Yol Koalisyonu da 11 aylık kısa bir döneme rağmen çok önemli yapısal başarılara imza atmış, birkaç yıla yayılacak adımları ivedilikle atabilmişti.

Türk siyasi tarihinin yakın dönemine damga vuran bu koalisyon hükümetleri toplumun birbirinden farklı kesimlerinin temsil edilebilmesine imkân sağlamıştır. Bu açıdan bakıldığında demokrasi tecrübesi için önemli bir kazanç olarak da düşünülebilir. Zira seçmenler “asla oy vermem” dedikleri bir başka parti ile ortak bir hükümette yer alarak birbirlerinin hassasiyetlerinin de farkına varabilirler. Her seçmenin kendi ideolojisi doğrultusunda ülkenin ekonomi, dış ilişkiler veya kültür politikalarının oluşturulmasını arzu edebilir ve öylece idare edilmek isteyebilir. Bu durum artık klişeleşmiş ve çok da önem verilmeyen “çoğunlukların azınlığı ezmesi” haline de dönüşebilir. Yüzde ellinin üzerinde oy almış bir partinin artık kendisine oy vermeyen vatandaşların isteklerini dikkate alması çok da beklenmemektedir. Bu durum kamplaşmayı ve iç huzursuzluğu beraberinde getirmektedir. İktidar olan partinin liderinin kendisini herkesin başbakanı veya cumhurbaşkanı olduğunu iddia etmesi, taban konsolidasyonu hedefi ortadayken çok da anlamlı değildir.

Koalisyonların kuruluş aşamasında uzayıp giden müzakereler bir istikrarsızlık olarak görülmeyip tam tersine kurulması için çalışılan hükümetin temel prensipleri ve planlarının oluşturulması süreci olarak görülmelidir. Koalisyon hükümetlerinin siyasi görüş ve tarzlarının farklı olması ancak demokrasi eksikliği olan ülkelerde bir zayıflık olarak görülebilir. Sağlıklı demokrasilerde toplumun geniş tabanına hitap edilmesi açısından koalisyon hükümetlerinin tercih edilmesi bu şekilde anlaşılmalıdır.

Geçtiğimiz hafta boyunca gündemden düşmeyen ve adı “yuvarlak masa görüşmesi” olarak kalan farklı siyasi parti genel başkanlarının bir araya gelmesi de bu açıdan değerlendirilmelidir. Bir toplumsal sözleşme, bir toplumsal uzlaşma hatta bir sosyal mutabakat oluşturulmaya çalışılması takdir edilmelidir. Bunun uzun ve zahmetli bir yolculuk olduğu unutulmadan sabırla kutuplaşmanın sona ermesi ve karşılıklı saygıya dayanan çoğulcu bir demokrasinin inşa edildiği bir sürece tanıklık etmenin keyfi çıkarılmalıdır. Toplumda oluşan olumlu hava piyasa tabiriyle bu verilen fotoğrafın desteklendiği ve halk tarafından satın alındığını göstermiştir. Bu masanın itibarsızlaştırılma çabaları da halk nezdindeki desteğin bir sonucudur.

Yürütmede istikrar ve hızlı karar almak şeklinde takdim edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi toplumun sorunlarını çözemediği gibi daha da çetrefilli hale gelmesine sebep olmuştur. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmaları işte bu yüzden toplumda karşılık bulmuş ve yapılan kamuoyu araştırmalarında halk desteği sürekli artış göstermektedir. Asıl olan hızlı karar almak değil doğru karar almaktır. Adı ister ittifak olsun, ister koalisyon denilsin temel hedef doğru kararları alarak toplumun sorunlarını çözebilmek olmalıdır.

Mustafa KAYA