Milli Güvenlik Ve Beka Sorunu
- 25-11-2022 17:10
- 25-11-2022 17:11
- 1422
Milli Güvenlik Ve Beka Sorunu
Taksim'de meydana gelen terör saldırısı, ülkemizin ne kadar kırılgan ve hassas bir coğrafyada olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Ülkemizi dizayn etmek isteyen grupların hedefi haline geldiğimiz, büyük bir korku ve şiddet tüneline girme ihtimalimizin ne kadar yüksek olduğu tekrar görüldü.
Patlama, toplumda büyük bir saldırı endişesine ve korkuya neden oldu. İnsanlar kalabalık yerlerden ve herkesin akın ettiği mekanlardan endişe duyacak. Daha önce de Ankara Garında, Kızılay’da, Suruç'ta ve farklı noktalarda benzeri şekilde sivil vatandaşların hedef alındığı bombalı eylemlere maruz kalmıştık. Hafızamız eskinin kötü günleriyle canlandı.
Ürkütücü olan, patlamadan sonra konuşulan, kimsenin de olmaz böyle şey diyemediği “seçim senaryosu” fikrinin konuşulmasıdır. Ülkemizin milli menfaatleri için günübirlik hesaplardan ve basit çıkarlardan kaçınmak zorundayız. Bir insanın hayatı dünyadaki bütün seçimlerden daha değerli olduğuna, bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğuna inanıyoruz.
İstiklal Caddesi patlaması, ülke çapında alınan önlem ve tedbirleri boşa çıkaran bir saldırı oldu. Bütün il ve ilçelerin giriş-çıkışlarında kameraların bulunduğu, her yerleşim yerinin girişinde jandarma ve polis kontrol noktalarıyla insanların tek tek arandığı, pek çok sivil istihbarat görevlilerinin bulunduğu bir ortamda Türkiye'nin kalbinde yaşanan bu saldırı feci bir korku oluşturdu. Terörün amaçlarından biri de insanlara korku yaymak ve zihinleri soru işaretleriyle doldurmaktır.
TEDBİRLERE RAĞMEN ÖNLENEMEYEN TEHLİKE
Günlük hayatta alışageldiğimiz güvenlik kontrollerinin normalleştiği, bütünüyle polisiye bir hayat yaşadığımız, mobese kameraların, gelişmiş teknik cihazların ve son teknoloji arama aletlerinin olduğu bir zamanda böyle bir patlama nasıl meydana gelir anlamak mümkün değil. Yaşanan dehşet ve sonrasında teröristin hemen yakalanması insanların zihinlerinde yüzlerce soruyu beraberinde getirdi. Güvenlik tedbirlerinin şehrin göbeğinde değil, sınırlarda alınması gerektiği bir kez daha anlaşılmış oldu.
Yaşanan hadiselerle, yabancı düşmanlığının tetiklendiği, bir yandan da şehir merkezlerinin demografik yapısının kontrolsüz bozulduğu bir süreçteyiz. İstanbul gibi bir şehirde bile milyonlarca yabancı uyruklu insan ulaşıp, barınabiliyor. Bugün pek çok ülkeden soyunu-sopunu, huyunu-suyunu bilmediğimiz insanlar rahatlıkla giriş yapabiliyor.
Anlaşıldı ki en önemli beka sorunumuz muhalefetin varlığı değil, sınırlarımızın kontrolsüzlüğü imiş. Beka problemini sadece muhalefet üzerinden tanımlamaya çalışanların iddialarının boş ve geçersiz olduğu net olarak ortadadır.
Sosyal medyaya düşen paylaşımlardan görüldüğü kadarıyla insan kaçakçılarının ülkemizi güzergah olarak kullanıp Avrupa'ya gittikleri veya Türkiye'de durdukları net biçimde ortada. Bunların hangisi mağdur, hangisi mazlum, hangisi terörist tespit etmek mümkün değil. Kaldı ki tam kaydı olmayan göçmenler üzerinden böyle bir tespit zaten yapılamaz.
ULU ORTA MEYDAN OKUMALAR!
Belki de tarihinde olmadığı kadar sınırlarımızın güvensizliğinin ortada olduğu aşikardır. Binlerce yıllık tarihi, kültürü ve geleneği olan ülkemizin teamüllerine ve yaşam tarzına uymayan insanları kontrolsüz bir şekilde ülkeye kabul etmek beraberinde birçok sorunu da getirecektir/getiriyor.
Güvenlikten sorumlu bakanın “Ülkede şu kadar terörist var. Her şey kontrolümüz altında, teröristlerin ayakkabı numaralarına kadar her şeyi biliyoruz” gibi kendinden emin ifadelerinin de hamasetten öte bir anlam taşımadığı ortaya çıkmış oldu. Maalesef ülke algıları yönetmekle yönetilmiş olmuyor, gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalındı.
Saldırının seçime yakın gerçekleşmesi, HDP müzakerelerinin ardından olması vb. iddiaları bir kenara bırakıyoruz. Bir taraftan Amerika'nın taziyesini kabul etmiyoruz deyip aynı gün telefonla konuşulduğunun ortaya çıkması, bakanın farklı ifadesine karşı Cumhurbaşkanı’nın taziye kabul etmesi de bir başka çelişki olarak ortaya çıkıyor. Alt ve üstün birbirinden farklı tavır sergilemesi veya kopuk olması da ayrı bir sorun.
Her giden can hepimizin kalbinden bir parça koparıyor. Ülkede huzur bozuluyor, güvenle yaşamanın daha da zorlaşacağı endişesi hakim oluyor.
SOSYAL MEDYA KISITLAMASI VE YAYIN YASAKLARI
Bu tür bir olaydan hemen sonra sosyal medyanın kısıtlanması ve yayın yasağı getirilmesi gibi tedbirler, çözüm değildir. Esas sorun kontrolsüz sosyal medya ağıdır. Ne kadar engelleseniz de her şeye sosyal medya üzerinden zaten ulaşılıyor. Bu yasaklar, ancak bilgi kirliliğini artırır. Karar mekanizmalarının şeffaf olması, halka sağlıklı bilgi vermesi önemlidir. Yöneticilerin ellerindeki bilgiyi doğru ve hızlı bir şekilde paylaşıp insanlara güven telkin ettiğinde ortaya çıkması muhtemel manipülasyonlar önlenecektir.
Bütün bunlar üst üste konulduğunda biliyoruz ki ülke güvenliğinin sağlanmasında, iç ve dış politikanın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Hukuka sahip çıkılması, hukuk dışı eylemlerden uzak durulması, Türkiye'nin bir göç güzergahı üzerinde olduğunu düşünerek hayati önlemlerin alınması, huzurun tesisi için şarttır.
Ülkemiz iç ve dış politika bağlamında yaptığı hatalarının cezasını mı çekiyor? Ara ara yapılan meydan okumaların bedeli mi ödeniyor bilinmez ama son tahlilde bedel ödeyen sivil halk, çocuklar ve masum insanlar oluyor.
Sonuçta terör, iç politika malzemesi yapılacak kadar basit değildir. “Verilen mesajı aldık” gibi bir ifadeyle neyin kastedildiği izah edilmelidir. Durumu fırsata çevirme gayretiyle, laf ebeliğiyle, tehditlerle bir yere varılamayacağı görülmelidir. Bu acıların tekrarlanmaması için çok daha dikkatli davranılması ve iç hesaplaşmaların bir kenara bırakılması, kuru kavga yerine sağlıklı çözümlerin üretilmesi fevkalade önemlidir. Ülkemizde bir daha böyle olaylar yaşanmaması temennisiyle yaralılara acil şifalar, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyoruz.