İyiliğe ve cömertliğe ilk önce evlerimizden başlayalım
- 12-05-2024 13:53
- 719
Bizim dinimiz, İnancımızı ilk önce evlerimize hâkim kılmayı, tebliğe, davete ve örnekliğe ilk önce evlerimizden başlamayı emreden bir din olduğu gibi iyilikte, cömertlik ve infakta da ilk önce evlerimizden ve ailelerimizden başlamayı emreden bir dindir.
Efendimiz (S.A.V.) bir gün sadaka vermenin, infakın ve cömertliğin öneminden o kadar bahsetti ki, orada bulunan herkes bir şey vermek istedi. Herkesin bir şeyler verdiği gören ve yeni Müslüman olmuş bir bedevi de mecburen kendisini bir şeyler vermek zorunda hissetti. Çok fazla bir şey vermek istemediği için de Efendimize (S.A.V.) benim sadece bir dinarım var Ya Rasûlallah dedi. Efendimiz (S.A.V.), “O zaman onu kendine tasadduk et” dedi. Yani kendine harcadığının da bir sadaka olarak yazılacağını söyledi.
Bu durum, adamın çok hoşuna gitti. Peki, Ya Rasûlallah ya bir dinarım daha varsa dedi. Efendimiz (S.A.V.) tebessüm ederek, “O zaman onu da çocuklarına tasadduk et” dedi. Bu durum adamı daha da sevindirdi. Çünkü hem parasını kendine ve ailesine harcıyor hem de sadaka sevabı elde ediyordu. Bu durum onun hem yeni gönderilen dine hem de Peygamberimize bakışını değiştirmişti. Ve bir anda dayanamayarak benim bir dinarım daha varmış Ya Rasûlallah dedi. Bu sefer de Efendimiz (S.A.V.), “Onu da eşine tasadduk et” dedi.
Efendimizin (S.A.V.) dini kolaylaştıran ve dine karşı kalpleri ısındıran ve tüm iyiliklere ilk önce aileden ve yakınlardan başlatan bu üslubu ve metodu sayesinde adeta sadaka vermek için can atan birine dönüşen adam, biraz da mahcup bir şekilde benim bir dinar daha varmış Ya Rasûlallah dedi. Bunun üzerine Efendimiz (S.A.V.), “Onu da hizmetçilerine/yakınlarına infak et” diye buyurdu.
Az önce sadece bir dinarı olduğunu söyleyen adam, ashabın hayretli bakışları arasında herhâlde bir dinarım daha var deyince Efendimiz (S.A.V.) tebessüm ederek, “Artık onu da nereye vereceğini sen daha iyi bilirsin” diye buyurdu. (Ebu Dâvud, Zekât 45, (1691)
Evet, bu böyledir. Kolaylaştırıcılık ve kalpleri fetheden bir üslup, en cimri insanları bile bir anda dünyanın en cömert insanlarına dönüştürebilir. Cömertliğin en güzeli de aile reislerinin evlerinde ailelerine karşı sergiledikleri cömertliktir.
Eğer ailemize dinimizi ve davamızı benimsetmek ve sevdirmek istiyorsak iyilik yapmaya ve cömertliğe ilk önce aile fertlerimizden ve yakınlarımızdan başlayalım. Bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, ibadetlerine ne kadar dikkat ederse etsin, İslami çalışmalarda ne kadar yoğun olursa olsun imkânı olduğu halde eşine, çocuklarına ve akrabalarına karşı cimri olanlar asla onların kalplerini fethedemezler.
Sadece malda değil, nezakette, saygıda, ahlâkta, merhamette, affedicilikte, sabırda, vefada ve yumuşak üslupta eşine ve ailesine karşı cimrilik yapanlar, insanları dinden ve dindarlıktan soğutan etkenler listesinde yer almaktan kurtulamazlar.
Bir partide, bir vakıfta, bir tarikatta, bir cemaatte veya herhangi bir İslami çalışmada üye kazanmak, insan kazanmak, oy kazanmak, destek kazanmak için dünyanın en iyi kalpli, en nazik, en cömert, en ahlaklı ve en iyiliksever insanları olarak tanınabiliriz.
Ancak eşimize, çocuklarımıza, anne-babalarımıza ve yakınlarımıza karşı aynı cömertliği, aynı ahlâkı, aynı sabrı ve aynı nezaketi gösteremiyorsak tüm çabamız, iyi planlanmış bir görsellikten ve çift kişilikli bir hayata mahkûmiyetten başka bir şey değil demektir.
Dr. Abdülaziz Kıranşal