Rabbimiz, annelerimiz olan peygamber eşleri ve birçoğu cennetle müjdelenmiş sahabe efendilerimize bile, “Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur” (Ahzab, 53) buyurarak kadın-erkek münasebetlerinde bu ölçülere riayet edilmesini emretmişken hangimiz çıkıp kalbimizin temizliğini, takvamızı ya da İslami çalışma zaruretini mazeret olarak gösterip bu ölçüleri aşabiliriz.
Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: “Ben ve Meymüne, Rasulullahın yanında otururken, âmâ olan Abdullah İbniümmü Mektûm yanımıza çıkageldi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) bize; ‘İçeri girin, perde arkasına çekilin’ buyurdu. Biz; ‘Ey Allah’ın Resulü o âmâdır, gözleri görmüyor ki, o bizi ne görür, ne tanır’ dedik. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s): ‘Siz de mi görmüyorsunuz?’ diyerek tekrar içeri girmemizi emretti.” (Tirmizi)
Bizim Peygamberimiz kendi eşlerine bile böyle emretmişken hangimiz çıkıp toplantılarımızı, faaliyetlerimizi, çalıştaylarımızı, kitap tahlillerimizi karma bir şekilde yapabileceğimizi söyleyebiliriz.
Hz. Aişe annemiz, Rasulullahtan (s.a.s.) sonra mescidin çıkışında kadın ve erkeklerin karıştığını görünce şöyle buyurmuştur: “Rasulullah (s.a.s.), kadınların böyle yaptığını görseydi, tıpkı İsrailoğulları kadınlarının men edildiği gibi, onları camiden alıkoyardı.” (Buhârî)
Efendimiz (s.a.s.) bir gün camiden çıkarken, erkek ve kadınların birbirine karıştığını görünce, kadınlara seslenerek, “Çekilin! Yolun ortasında gitmeyin, yolun kenarlarında yürüyün” diye emretti. (Ebu Davud)
Efendimiz (s.a.s.) namazı bitirip selam verince hemen yerinden kalkmazdı ki, arka saflarda olan kadınlar hemen camiden çıksınlar. Efendimiz selam verince kadınlar hemen kalkar camiden çıkar erkekler ise bir müddet beklerdi.
Bizim peygamberimiz bırakın İslami faaliyetleri dinin direği olan namaz konusunda bile bu ölçüleri koymuşken hangimiz çıkıp daha geniş kitlelere davamızı anlatalım mazeretini ileri sürerek bu sınırları aşabiliriz. Bu sınırları aşmakla kalmayıp ölçülerin ihlal edildiği fotoğrafları sosyal medyada yayınlayıp başkalarına da örnek olabiliriz.
Ümeyme bint Rukayka anlatıyor: “Allah Resulü bizim hiçbirimizle musafaha yapmadı, gidin artık, sizinle anlaşmış olduk, yüz kadına diyeceğim de, bir kadına dediğimden ibarettir, buyurdu.” (Taberi).
Hz. Aişe annemiz anlatıyor: “Vallahi Allah Resulünün eli asla yabancı bir kadının eline değmedi. O kadınlarla sözle biatleşti.” (Kurtubî).
Bizim peygamberimiz İslam’a giriş için veya biat almak için bile bu sınırların aşılamayacağını belirtmişken hangimiz çıkıp STK faaliyeti, siyasi faaliyet, seçim çalışması ve buna benzer mazeretlere bu ölçüleri ihlal edebiliriz.
Bütün ömrünü İslami çalışmalar içerisinde geçirmiş, bütün dünyayı etkileyen bir hareket kurmuş ve en sonunda da şehadete kavuşmuş olan şehit Hasan el-Benna diyor ki: “İslam toplumu, asla karma bir toplum değildir. Kadın-erkek karışımı şeklinde okullarımızda, enstitülerimizde, toplantı yerlerimizde ve umumi meclislerimizde ortaya çıkan durumların İslam’la en ufak bir ilişkisi yoktur ve bunların tamamı İslam dışı hadiselerdir. Hepsi de sosyal hayatımızda çok korkunç sonuçlar doğurmuştur.”
Tüm bu deliller ışında kadın-erkek münasebetlerinde gerekli ölçülere dikkat edilmeyen faaliyetleri ne İslami çalışma, ne cihat ne de ibadet olarak tarif edebiliriz. Çünkü bir faaliyetin İslami bir çalışma, ibadet ya da cihat olarak değerlendirilmesi için temel şart, yapılan işin Kur’an ve sünnet ölçülerine uygun olmasıdır.
Bu sınırların aşılmasına vesile olan herkes Efendimizin (s.a.s.), “Kim İslam’da kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir” (Tirmizi) hadisine muhatap olmaktan kurtulamaz.
Abdülaziz KIRANŞAL